BOSNA’DA BİR MARAŞ KÖYÜ: MİROŞEVİÇ / İsmail Göktürk


Avrupa’nın ortasında onlarca defa insanlık dışı katliamlara maruz kalma pahasına Ayyıldızlı İslâm sancağımızı dalgalandırmaya devam eden Bosna, Türkleri ilk olarak Akıncı Beyi Paşa Yiğit Beyin, Kur’an-ı Azimüşşan’da “andolsun” diye yemin ifadesi ile anılan, “soluk soluğa koşan”, “toynaklarından kıvılcımlar çakan”, “tozu dumana katarak düşman topluluğunun ortasına pervasızca dalan atlarıyla” gelen yiğit akıncılarıyla tanıdı. Onların gelişi Sırpların, Nemçelinin dilinde “Türkler geliyor!” nidasıyla korku hissi uyandırırken, Katolikliği de Ortodoksluğu da benimsememiş, bunun için sürekli ezilmiş, mağdur edilmiş Bogomil mensubu Bosnalıların dilinde bu nida, zulümden kurtuluş ve sevinç anlamına geliyordu. Zira bu gelenler, insanın insana zulmüne, kulun kula kulluğuna son veren, adalet getiren, korku nedir bilmeyen yiğitlerdi. Bogomil oldukları için ilk defa birileri onları aşağılamıyor, ezmiyor, hor görmüyordu. Bilakis, bu gelenler kimsenin inancıyla, görünüşüyle ilgilenmiyor, zalimlerin zulmüne engel olmak, mazlumun elinden tutmak için geliyordu. Çağlar içinde çok büyük zulümlere maruz kalmış Bogomil köylüleri için Türklerin gelişi gerçek bir özgürlük anlamına geliyordu. Bosna’ya Türk akıncılarının ilk olarak 1386 yılında ayak bastıkları yazılı kaynaklarda bilinmektedir. Osmanlı askerleri Kosova tarafından 1386 yılının sonbaharında Neretva Nehri kenarına kadar gelmişlerdir.

1389'da Sırp Knezi Lazar'ın komutasındaki Bosna askerleri Kosova Savaşı'na katılmışlardı. Savası Osmanlıların kazanmasıyla Sırp Knezligi, Osmanlı hâkimiyetini kabul etmek zorunda kalmıştır. 1392'de Üsküp'ün fethi Sırbistan ve Bosna'nın durumunda önemli değişikliklere yol açmıştır. Bölgede bir hareket üssü meydana getiren Paşa Yiğit Bey zamanında Bosna'ya önemli akınlar gerçekleştirilmiş, 1428-1429 yılları arasında Osmanlılar tarafından Bosna Krallığı haraca bağlanmıştır.

1414 yılında Osmanlı ordusu Vrbas’a kadar ilerlediler. Ordu Bosna Skoplyesinde durdu. (Donyi Vakuf civarında bir yer). 1415 yılında Lasva, 1416 yılında ise Hum (Hersek) yakınlarında Osmanlı akınları sürdü. Bu yıllardan itibaren Osmanlılar devamlı olarak Bosna’da kalmaya başladılar. O yıllarda, Foça, Plevlye, Çayniçe ve Nevesinye ele geçirildi. 1418 yılında İshak Bey Vişegrad ve Sokol’u aldı. II. Murat zamanında 1424 ve 1425 yıllarında, Osmanlı Ordusu Bosna’da bulunuyordu. 1428 yılında Hodidyed ve Vrhbosna ele geçirildi. 1436 Srebrenica ve Zvornik alındı. Böylece, Bosna’yı resmen fethetmeden önce, Osmanlıların elinde Sarayevo ile beraber, Nevesinye, Gacko, Zagorye, Foça, Ustoklina, Podrinye, Plevlye, Çayniçe, Vişegrad, Sokol, Srebrenica, Zvornik ve Vrhbosna gibi yerler Osmanlı denetimine girmişti. Önce Saraybosna, ardından Banaluka akıncı üssü haline getirildi.

Ragusa (Dubrovnik) halkının Macaristan kralı Sigismund’a yazdığı bir mektupta “Bütün Bosna


tüm bölgeleri ile Türklere yıllık haraç ile itaat ediyor” denmekteydi. Ragusa’dan kral Sigismund’a yazılmış mektuplardan Macaristan kralının Bosna’yı, Osmanlı’ya karşı bir savaş meydanı olarak gördüğü anlaşılmaktadır. Nitekim 10 Ağustos 1415 senesinde Hersek Hrvoje Vukçic’i destekleyen Evrenesoğlu Gazi İshak Bey’le Macaristan kralı Sigismund karşı karşıya geldiler. Tarihe Doboy Savaşı (Dobojska bitka) olarak geçen meydan savaşında Gazi İshak Bey ve akıncıları, Sigismund’a karşı büyük bir zafer kazandılar. Ondan sonra Bosna tamamen akıncıların sahası oldu.

Bosna Krallığının toprakları Fatih Sultan Mehmed döneminde, 1463 yazında bizzat Fatih’in katıldığı bir seferle fethedilir. Bu fethi hızlandıran ise Bosna kralı Tomasaevic’in (1461-63) Avrupalı müttefiklerine güvenerek Osmanlı Devleti’ne haraç ödemeyi reddetmesidir.

Son Kral Tomaşeviç, papaya gönderdiği elçiler ile ilettiği mektubunda; “…Türkler benim krallığımda birkaç kale inşa ettiler ve onların tarafına geçen herkesin özgür olacağına dair köylülere söz vererek onlara sıcak davranıyorlar. Köylülerin basit akılları bu sahtekârlıkları anlayamıyor ve sonsuza kadar özgür olacaklarını düşünüyorlar. Eğer benim senin desteğinle güçlendiğimi görmezlerse insanlar kolayca bu hilelere aldanıp beni yüz üstü bırakacaklar ve soylular da köylüler tarafından terk edilen şehirlerinde uzun süre dayanamayacaklardırdiye yazmıştı. Oysa elbette bu bir hile değildi. Bunun bir hile olmadığının en güzel örneği Bosna’da, Foynica Kenti’ndeki Fransisken Kilisesi’nin duvarında asılı duran, Fatih Sultan Mehmet Han’ın fermanı, ahitnâmesidir.

“Nişân-ı hümâyûn oldur ki, Ben ki Sultân Mehemmed Hân'ım, cümle havâss u avâma ma‘lûm ola ki, işbu dârendegân-ı fermân-ı hümâyûn Bosna râhiblerine mezîd-i inâyetim zuhûra gelüp buyurdum ki; Mezbûrlara ve kilisalarına kimesne mâni‘ u müzâhim olmayup ihtiyâtsız memleketimde duranlara ve kaçup gidenlere emn ü emân ola ki gelüp bizim hâssa memleketimize havfsız sâkin olup kilisalarında mütemekkin olalar ve yüce hazretimden ve vezîrlerimden ve re‘âyâlarımdan ve memleketim halkından kimesne mezbûrlara dahl ü ta‘arruz etmeyüp incitmeyeler. Kendülerine ve cânlarına ve mâllarına ve kilisalarına ve dahi yabandan hâssa memleketimize âdem getürirler ise yemîn-i mugallaza ederim ki, yeri ve göğü yaradan Perverdigâr hakkı içün ve ulu Peygamberimiz Muhammed Mustafa sallallâhu Te‘âlâ aleyhi ve sellem hakkı içün ve yedi Mushaf hakkı içün ve yüz yirmi dört bin peygamberler hakkı içün ve kuşandığım kılıç içün bu yazılanlara bir ferd muhâlefet eylemeye, mâdâm ki benim hıdmetime ve emrime mutî‘ olalar.” (Tahrîren fî 28 şehr-i Mayıs / gurre-i Muharremü'l-Harâm sene 883 Be-yurd-ı Kal‘a-i Drac [4 Nisan 1478], Başbakanlık Osmanlı Arşivi. Düvel-i Ecnebiye Defteri 14/2_1)

Bosna’da ilk olarak XIII. yüzyılın sonunda görülen Fransisken rahipler, heretik kabul edilen Bogomillere karşı Papalık tarafından Bogomil/Bosna Kilisesini Katolikleştirerek Vatikan’la birleştirmek misyonuyla görevlendirilmişlerdi. Bogomil Kilisesine karşı koyma, onlarla mücadele etme ve onlara karşı misyonerlik faaliyetlerini yürütme görevi verilen Fransisken rahiplerin birçoğu Bosna engizisyon mahkemesinin üyesi olarak da atanmışlardı. İlk olarak 1291’de Bosna’ya geldikleri ve ilk manastırlarını 1340’ta inşa ettikleri söylenilen rahipler, İngiliz, Alman, İtalyan ve Aragone Fransiskenleriydiler.

Fatih Sultan Mehmet’in Kiselyak’taki otağında Bosnalı Fransiskenlerin manevi lideri Fra Andeo Zvizdoviç’e verdiği, 28 Mayıs 1463 tarihinde Milodraj’da yazılmış olan bu ahitname Fojnica şehrinde yüksek bir tepe üzerinde inşa edilmiş bulunan Katolik manastırında 550 yıldır korunmaktadır. Aynı manastırda Fatih Sultan Mehmet Han’ın bir kaftanı ve o dönemden kalmış dört bine yakın Türkçe el yazması eserimiz de bulunmaktadır. Bu ahitname, 1999 yılında BM Barış Gücü çerçevesinde orada görev yapan Türk birliğinin komutanını ziyaret eden bir Katolik rahibin talebiyle ortaya çıkmıştı. Birliğimiz, orada tahrip edilmiş Türk eserlerinin tadilatını da yaptırmaktaydı. Komutanımızı ziyaret eden Katolik rahip, Fojnica kentinde bulunan manastırın da onarım programına alınmasını, zira manastırlarının Türkler için çok önemli olan bazı belge ve eşyalara yüzyıllardır ev sahipliği yaptığını söylemekteydi. Fojnica'daki Katolik manastırına giden Türk komutanlar gözlerine inanamadılar. Karşılarındaki duvarda Fatih Sultan Mehmet Han’ın 536 yıl önce verdiği bir ferman asılıydı. Yine  Fatih'in aradan geçen beş asra rağmen gayet iyi durumda bulunan bir kaftanı ve kilisenin kütüphanesinde 4 bin civarında Türkçe elyazması kitap bulunuyordu.

Fojnica manastırındaki müzede muhafaza edilen emanetler arasında, III. Selim’den bir manastırın onarımı için aldıkları mermer bir lahit üzerine nakşedilmiş izin belgesi, Rahiplere ve diğer Katoliklere verilen insan haklarıyla ilgili 1483 tarihli Sultan İkinci Bayezid fermanı, Rahiplerden nikâh resmi alınma yasağı ile ilgili 1545 tarihli bir hüccet, Bosna Sancak Beyi olan Mihaloğlu İskender Bey’den 1486’da Prusac’da yine fra. Andeo Zvizdovic’in aldığı hareket ve eylemlerinde Fransiskenlere özgürlüğü garanti altına alan buyruk (Skender-pacha Bujrultija),  Sultan IV. Murad tarafından 1626’da İstanbul’da verilen Katolik kiliselerinin korunması ve Fransiskenlerin özgür hareket etmelerine dair Berat-i Şerif, aynı doğrultuda 1648 tarihli Sultan IV. Mehmed’e ait ferman, Fransisken rahiplerine verilen insan haklarını tespit eden 1621 tarihli Sultan Osman fermanı, Mostar Manastırı'nda bulunan 1553/54 tarihli Mostarlı Çeyvan-kethüda'nın vakfiyesi ve daha pek çok belge bulunmaktadır. Günümüzde Bosna Fransisken yönetimine (Bosna Srebrena) bağlı 21 manastır bulunmaktadır. Bunların biri Sırbistan, biri Kosova, ikisi Hırvatistan ve 17 tanesi de Bosna Hersek’tedir.

Fatih Sultan Mehmed Han tarafından verilen ferman, İslâm’ın bütün dinlere ve insanlara gösterdiği hoşgörü ve değerin bir örneğidir. Bu emannâmelerin sadece Osmanlı tarihinde değil, bütün bir İslâm tarihinde sayısız örnekleri vardır. Zira yüce dinimizin bir gereği olan bu uygulama Efendimizle başlamıştır. Cahit Tanyol’un dediği gibi: “Senin bayrağın gök olsun, senin bayrağın ateş / Senin bayrağın altında batmasın güneş /  Ve senin gölgende / Kamu mezhepler dinler / Korunsun haşre dek / Ayrı dillerle göklere kalkan eller / Elin ak, yüzün ak, işin ak / Gölgenin düştüğü yerde, bölüşülmez toprak / Sen hem işçi, hem hükümdar / Berhudar ol, berhudar ol, berhudar”.

Fatih Sultan Mehmet’in verdiği ahitnamenin üzerinden 326 yıl geçtikten sonra Fransız İhtilali olmuş (1789) Fransız İnsan ve Yurttaş hakları Bildirgesi yayınlanmıştır. 485 yıl gibi bir süre geçtikten sonra Birleşmiş Milletler öncülüğünde İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi (1948) yayınlanmıştır. Avrupalının gözünde “insan”, sadece kendi vatandaşıdır. Hatta kendi vatandaşı bile olsa örneğin bir siyahî, bir Müslüman, bir Asyalı aslında insan kategorisine girmeyi hak eden bir varlık hiç olamamıştır.  1800'lerin sonu ve 1900'lerin ortalarına kadar Avrupa'da ve Amerika'da sömürgeleştirdikleri dünyanın dört bir yanından getirilen masum “yerliler”, "insan hayvanat bahçesi" adı verilen alanlarda kafeslere konulup "hayvan" gibi sergileniyorlardı. Batılının insan tasavvuru, sadece kendisini o kategoriye koymaktaydı ve el’an öyledir. Aliya’nın ifadesiyle, Batı hiçbir zaman uygar olmamıştır ve bugünkü refahı; devam ede gelen sömürgeciliği, döktüğü kan, akıttığı gözyaşı ve çektirdiği acılar üzerine kuruludur.

Bu fermanın verildiği yerin ismi olan “Milodraje”, “sevimli hediye” anlamına geliyormuş. Ahitnameden dolayı bu ismi almış. Kiselyak yakınlarında vadilerin arasında yüksekçe bir yerde olan bu köye Fatih Sultan Mehmet Han bir de camii yaptırmış. Camiin imamı olarak orada İslâm’ı öğretmesi için yanında götürdüğü bir Maraşlı ailenin büyüğü görevlendirilmiş. Balkan topraklarına akıncılarımızdan önce Anadolu erenleri ulaşmıştı. Sarı Saltuk Baba gibi Horasan erenleri halkın gönlünü kazanmış, gönüllerini İslâm’a açmıştı. Fatih Sultan Mehmet’in Bosna seferine giderken yanında kırk derviş götürdüğü söylenir. O dervişlerden biri de Manisa’da şehzadeliği döneminde yakından tanıdığı Ayvaz Dede’dir. Bosna’da her yılın haziran ayının son haftasında Bosna Hersek’in Donyi Vakuf şehrinin Prusac kasabasına yedi-sekiz kilometrelik bir mesafede (Prusac Boşnak dilinde Akhisar anlamındadır ki Ayvaz Dede’nin memleketinin adıdır), Ayvaz Dede’ye ait bölge halkının Müslüman olmalarına vesile olan menkîbede geçen, ortadan ikiye ayrılan kayanın da bulunduğu bir ormanlık alanda bulunan Ajvatovica’da Ayvaz Dede Şenlikleri yapılır. Bu şenlikler, Bosnalıların millî kimliğini tahkim için, Müslüman olmalarının yıldönümü kutlaması olarak yapılmaktadır. Ayvaz Dede bayramı olarak ifade edilir.

Boşnaklar, Fâtih Sultan Mehmed’in Bosna seferi sırasında, 1463 yılında Yayçe ovasında 30.000’i aşkın kişinin katılımı ile İslâm’ı topluca kabul edince, Fatih çok memnun olmuştu. Onlar Fatih’ten kendilerine dinlerini öğrenmeleri için mektep açmalarını, mevcut toplum düzenlerini sürdürmeleri için izin vermesini ve çocuklarının devşirilmeye devam ile Osmanlı’ya hizmet etmeye devam etmelerini talep etmişlerdi. İşte İslâm’ı öğretmesi için Fatih’in Bosna’ya götürdüğü o büyüklerden biri de Maraşlı bir âlimdi. Ahitnâme’nin verildiği yer olan Milodraj’da Fatih Sultan Mehmet’in yaptırdığı camiin bahçesinde kendisinin ve eşinin mezarı bulunan bu büyük zâtın çocukları, bu bölgeye yukardan bakan bir tepede bir köy kurmuşlar, o köyün adı Miroşeviç, yani Maraşlıoğulları. Her ne kadar haberdar değilsek de orda bir köyümüz var. O köyü Osman Nalbant ağabey ve Ali Yurtgezen hocamla ziyaret ettiğimizde savaş döneminde büyük tahribata uğradığına şahit olduk. Birkaç ev yenilenmişti. Evlerin çoğu boş ve harabeydi. Ufuk odur ki o köyü Maraş’ın civar köylerinden farklı görmemek ve oraya bir şekilde ulaşabilmektir. Kahramanmaraş elbette bunu yapmaya muktedirdir. Lakin bunu yapacak ufuk ve cehd lazımdır. Orada İslâm sancağını dalgalandırmak için binlerce kilometre uzaktan kalkıp giden büyüklerimize bir vefa gereğidir bu aynı zamanda.

2015 yılında ziyaret ettiğimizde TİKA hem savaşta zarar gören camimizi, hem camiin çok geniş olan haziresini tadilat yapmıştı. Ziyaretimizde TİKA Fatih Camiin bahçesine Fatih Sultan Mehmet Han hazretlerinin bir makam türbesini inşa etmekteydi. Fatih Sultan Mehmed'in Bosna fethi sırasında, batıda ulaştığı en uç noktada ordusuna toplu bir şekilde cuma namazı kıldırdığı Sanski Most kentindeki Musalla meydanında, her yıl Temmuz ayının ilk cuması toplu halde cuma namazı kılınarak bu hadise yâd edilmeye devam etmektedir.

İşte batının son ucunda Maraş’ımızın bir civar köyü olan Miroşeviç’ten çektiğimiz görüntülerin yer aldığı kısa video: Bosna'da bir Maraş Köyü - Miroşeviç (video: İsmail GÖKTÜRK):


https://www.youtube.com/watch?v=a8vWWZovl48

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder