HÜKÜM GİTMEYE İSE KALANIN PAYI SUSMAKTIR/ SİBEL KÖK

                                         



 Yazgısına gitmek düşene;







Beni babana verdiklerinde on beşime yeni girmiştim. Örgülerim yeni uzamıştı al yazmamın altından. Yanaklarım narçiçeğinin rengiyle yarışa yeni girmişti. Bizim zamanların âdeti böyleydi işte.  Kız kısmı baba ocağını erken terk eder, kafesinin yeri erken değişirdi. Haklılardı elbet böyle düşünmekle. Kolay mıydı öyle bir yüreğe sevda, bir yuvaya kadın, bir evlâda anne olmak; emek isterdi, yürek isterdi.
            Babam; elleri nasırlı, yüreği yaralı, gözleri sevdalı atam yaralı bir ceylana bakar gibi baktı bana. İncitmeden, ürkütmeden, merhametle… Elini öpüp kapıdan çıkacağım vakit yere düşen bakışlarımı gözlerine değdirerek:
—Artık bu kapıdan çıkma, yuvadan uçma vaktin geldi kızım. Gittiğin yer hicret ettiğin yer olacak unutma. Senin hicretin kocanın evinedir, sana düşen orayı Allah'ın razı olduğu bir yuva yapman, annenin seni yetiştirdiği gibi senin de evlâtlarını yetiştirmendir. Seni Rabbimden aldığım bir emanet olarak ben de kocana emanet ediyorum. Allah iki cihanda da saadet versin yavrum.' demişti. Babamın alnıma değen dudakları gözyaşıyla ıslanınca gördüm evlat sevgisini.
Beni babana verdiklerinde on beşime yeni girmiştim. Gözü kapalı bir kuşken atamın evinden uçup babanın evine kondum. Gözümü babanla açtım. Sevdayı, anam kadının erine baktığı saf, temiz, edep dolu bir çift bakışta görürdüm. Görürdüm de bilmezdim nedir, nasıldır. Babanın bakışlarına yakalandığımda tanıdım onu. Bildim. Öğrendim. Anladım ki insan yazgısına sevdalanırmış bir tek ve sevda bir tek yazgıda rızasını taşırmış Rahman’ın.
Baban beni bir gelincik çiçeğini sever gibi sevdi. İncitmeden, ürkütmeden, aşkla… Ayağıma değen taştan, canımı acıtacak kederden, saçıma değen rüzgârdan bile sakındı sakladı beni. Emanete gözü gibi baktı. Allah ondan razı olsun.  
Beni babana verdiklerinin üzerinden birkaç zaman geçmişti ki o güzel haberi verdim babana: Artık evimizin yuva olma, bereketlenme vakti gelmişti. Sen müjdelemiştin gelişini yüreğimi saran heyecanlarla, gözlerimi dolduran, bitmez sandığım deli bir hasretle. Seni, canımdan can, kanımdan kan katıp dokuz ay bekledim. Bayram geceleri bir türlü sabahı edemeyen çocuklar gibi, asker yolu gözleyen sevdalılar gibi bekledim. Evlat sevgisi, varlığını ilk hissettiğim an doldurmuştu tepeden tırnağa her zerremi. Sen büyüdükçe o sevgi de büyüdü içimde. Onca sancılı bekleyişin ardından geldin, öyle güzellikler getirdin ki cennet kokuları sardı her yanımızı, evimiz yuva oldu, bereketlendi, şenlendi. Dedene hürmeten adını onun adıyla çağırdı baban.
Seni seyrederek saydım zamanları. Ellerin havada bir takım işaretler yaparken meleklerle oynayıp onlara tebessüm ettiğini gördüm. Minicik ayaklarınla adım atışlarını hayal ettim günlerce. Sonra yürüdün. O pamuk ellerinle elimi tutup cennete yürür gibi yürüdün.
Anneydi ilk kelimen. Başka hiçbir kelimeyi öğrenmene lüzum yoktu bana göre, anne demiştin ya bütün kelimeler hükmünü yitirmişti artık. Anne demiştin ya başka kelimelere sağır kalmaya razıydı kulaklarım. Anne; kadının ayaklarının altına cenneti seren kelime... Sen benim ayaklarımın altına cennetleri seren vesileydin oğul. Nasıl şükreder kadın bu nimete bilen var mı acep? Ben nasıl şükrederim anne oluşuma, evlât verişine rabbimin.
Zaman geçti ve eskidi zaman. Babanla benim saçlarımızdaki aklar arttıkça büyüdün sen de. Delikanlı çağına erdiğinde dağları bile kıskandıran heybetini yine adımlarında gördüm. Yürüyüşünden bildim sevdalı halini; başın önde, mağrur ve mahzun yürüyüşünden.
Büyüdün oğul… Büyüdün. Yine de küçücüktün benim nazarımda. İlk adımlarını attığın, ilk anne dediğin günkü kadar küçük… Bir evlat anne babasını nasıl sever, nasıl sayarsa öyle sevip saydın bizi bu zamana kadar. İncitmeden, hürmetle ve edeple... Nice zamanları doldurduk iki göz odamıza, nice bayramları geçirdim ellerim kınalı, dudağının izlerinden. Bayram namazını kılar kılmaz koşar gelirdin, öperdin ellerimden her zamanki hürmetinle. ''evlât kokusu, cennet kokusudur'' diyen güzeller güzelinin sözünü sende seyrederdim. Ayaklarımın altında hissederdim her gelişinle cenneti. Ne sen büyüdüm derdin ne de ben büyüdüğünü bilirdim. Ben körpe kuzum diye okşadıkça başını sen daha sıkı sarılırdın boynuma.
Vakitlerden bir bayram vaktidir şimdi oğul. Gün ağardı, bayram sabahına uyandı herkes. Ben namaz bitişini yine sabırsızlıkla bekledim koşa koşa ellerimi öpmeye gelirsin diye. Baban bu bayram yalnız geldi camiden, gözlerime bile bakmadan usulca bayramlaşıp geçti köşesine. Sakın babalar ağlar mı diye bir tereddüde düşme oğul. Ben babanın bir çocuk gibi hıçkıra hıçkıra ağladığını o gün o köşede gördüm. Gelemeyişine yaktığı, onca zaman içinde biriktirdiği ağıtları o gün duydum. Gittiğin gün bile tevekkülle başını öne eğip ''veren de O, alanda…'' diye sabrı kucaklayan adam, o gün boşaltmıştı bütün hasretini. Sensiz sabahına uyandığımız o ilk bayram günü… Bil oğul, hep babaları giden çocuklar yetim kalmaz, çocukları giden babalar da yetim kalır, kolu kanadı kırılır. Hep babaları giden çocuklara ağlanmaz, çocukları giden babaların ağrılarına da ağlanır. Onların sancısı daha derin, yürekleri daha yaralıdır. Şimdi Baban kolsuz kanatsız, ağrılı, ağlamaklı yine de her daim hamd makamında.
Ah oğul… Can oğul… Sen bohçanı hazırlayıp gideceğin vakit: ''soluğu sağken, nefes alıyorken son kez gösterin evladımı bana'' dedim, dinlemediler. Dayanamazsın, bırakamazsın dediler. Gitmeli dediler. Çağrısı ötelerden dediler. Sustum. Gözümden akan nehre emanet ettim feryadımı. Sustum oğul… O yiğit başın koynuma düşerken sustum. Can evim cayır cayır yanarken, Cehennem yüreğimin orta yerine kurulmuşken, Sabrın selametine sığınıp sustum ben. Hüküm verilmişti bir kere. Hüküm O'ndandı. Seni bana veren O'yken benden alışına isyan etmek haddime miydi?
    Seni yolculamak ötelere, ardından Yâsin'lerle, Fâtihâ'larla el sallamak bana düştü, ölüme düğün gibi gitmek sana… Al yazması başında gelin gideceği günü beklemek sevdalına düştü, ölümün duvağını açmak sana… Alnın diye şu soğuk taşı öpmek bana düştü, kara örtüye bürünmek sana… Oğul… Ay oğul… Ey oğul... Üşüme oğul.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder