NEDEN BOSNA’YA GİDİYORUZ? / Bilge Doğan


Çocukluğum ve gençliğim büyüklerimden Bosna’yı dinlemekle geçmişti. Bana anlatılanlardan daha güzel ve anlamlı bir Bosna karşıladı geçen yıl beni. Evlad-ı Fatihandık ve ayrı düşmüştük. Türlü çilelerle tarihimiz örülmüştü; dedelerimiz canı pahasına bu vatanı bırakmıştı bizlere. İşte Bilge, bu topraklara kardeşlerini kucaklamaya; Türkçe öğretmeye gitmişti. 

Bize düşen, Türkiye sınırlarının içerisine sıkışıp kalmamak; akraba, millettaş, ümmettaş olduğumuz Bosna-Hersek, Suriye, Filistin, Afrika ülkeleri, Asya’da Türkî Cumhuriyetler olmak üzere bütün kardeşlerimizle; maddi-manevi herşeyi paylaşmak; kucaklaşmak; elimizden geldiğince yaralarına merhem olmak ve hâlleşmek... Ben bugün Bosna’ya gidebiliyorum, imkanım olsa hepsine koşmak isterim. 

Mirasçısı olmaktan gurur duyduğumuz; Asr-ı Saadet’ten gelmiş en büyük İslam İmparatorluğu Osmanlı’ya her müslüman devletin katkısı olmuştur. Fakat en büyük katkıyı sağlayan, Hristiyan dünyaya sınır olması nedeniyle çok bedel veren Bosna’ya çok şey borçluyuz.

Bosna-Hersek, Avrupa’nın kalbinde, beş yüz milyon Hristiyan dünyanın ortasında, iki milyon Müslüman kardeşimizin yaşadığı evlad-ı Fatihân diyarı masal ülke Bosna...
Boşnaklara bakıp kendimizi her gün sığaya çektik, yeniden çekeceğiz. Alçak gönüllü, iyi kalpli, nazik, cömert, ilgili, gerçek ve samimi Müslümanlar. Bunca acıya, yaraya rağmen keyifli ve sürekli tebessüm içreler. Dert anlatmak, şikâyet etmek ayıp onlarda. Sizi sevdilerse, mutlu etmek görevleri; ağzınızdan çıkan her söz onlar için emir. Masal gibi ev ve bahçeleri, çiçekli pencereleri, ceylanlı ormanlarıyla, Allah’ın lütfu muhteşem doğası ile tertemiz, düzenli ve mis Bosna, ender şehir Cazin.

“Kardeş Dili” Türkçeyi öğrenmeye iştiyakla gelmişlerdi. Dil öğrenmeyen yetişkinler de vardı, onlar da kucakladılar dostlukla ve kardeşlikle bizi. Anladık ki duyguların lisanı yokmuş. Kalbî bir çok duyguyla bizi nerdeyse her gün mutluluktan ağlattılar. 

Cazin, Türkçe öğretmeye gittiğimiz şehir, Bosna’nın kuzey, Hırvatistan sınırında, cennet gibi huzurlu, küçük bir şehir. Müslüman nüfus ağırlıkta olduğu için de evimizde gibi hissettik kendimizi.

Cazin’in yolları huzurdan, nezaketten cömertlikten, kardeşlikten ve çiçekli güzel evlerden...
Vesile olan,  bizi yüreklendiren, yolumuza ve gönlümüze ışık tutan Osman Nalbant Amcamızın hakkını ödeyemeyiz. Şehrimizin kültür ve medeniyet elçisi Osman Amcamız, yıllardır kurduğu Boşnak-Türk kardeşliği köprüsünden bizim de geçmemize vesile oldu hamdolsun. Cazin Belediye Başkanı Nermin Bey ve milletvekili Mirsad Bey’e bizi şehirlerinde misafir ettikleri için minnettarız. 

“Kardeş Dili”ni öğrenip, “Sizi çok sevdik, yine gelin, bizi sakın unutmayın” diyen Boşnak gençlere “İnsan kardeşini unutur mu” diyen Bilge Hoca ve Sibel Hoca; vefalı, iyi yürekli, nazik gençlerin iştiyaklı davetlerine bahtiyarlıkla icabet etmek için yeniden Cazin’e gidiyor. Geçen yaz iki ay, Osman amcanın gelenekselleştirdiği Türkçe kursunu vermeye gitmiştik. Bu yaz yeniden gidiyoruz.

Bosna’nın coğrafyası, insanları, günümüzü, tarihi ile ilgili söylecek çok şey var. Geçen yılki anılarımızı da ekleyerek günlük şeklinde anlatmaya çalışacağız inşallah. 

Yollar bir film şeridi gibi geçiyor gözümün önünden. “Razbolje  ve Sultan Sulejman” dinleyerek yeniden düştük yollara. Haybeye bir ömür yaşamak için benim vaktim az ve kıymetli.  Dünyaya sadece çalışıp para kazanma; ev-araba alıp yıllarca borç ödemeye ve sadece baba-anne-kardeş-evlat olma misyonuyla gelmedik! Gerçek bir Müslüman bunları da hakkıyla yapar. Bunca acı ve yara varken Müslüman tembellik yapamaz! Siz de vaktinizi bereketli kılın ve bir yerden başlayın.
Hakkınızı helal edin, dua edin; Allah utandırmasın, yolumuzu açık etsin inşallah.


1 yorum: