PASLANMIŞ KURŞUN / Büşra DEMİRAL



I.
Yüzünde güller taşıyan çocuk,
Kalbinde paslanmış kurşunlar saklıyor.
Bir annenin ölüme değiyor elleri,
Parmağındaki acı ciğerini yakıyor.
Bu biraz da yılanın zehrini akıtması gibi,
Öyle yavaş öyle sıcak.
Nedir bu genzimizi yakan barut kokusundan başka?
Barut ki durmadan küf kokusu saçıyor etrafa.

Nedir bu ölümün söylenmesi türkü boyunca?
Ölüm ki mesafe koyar anne ile çocuk arasına.

Ölüm, sanırım biraz da altı delik kova ile su taşımak yangına,
Öyle hazırlıksız, öyle çaresiz.

Güneş batıyor yavaştan,
Yıldızlar bu gece de kayma telaşında.
Konuyorlar bir bir mezar taşlarına,
Şehir daha çok ölüyor yelkovan sağına kaydıkça.
Şehir burada biraz da kuyu aslında,
Öyle derin, öyle karanlık.

II.
İnsanlar doymaz varlıklardır.
Peynir yer zeytin yer ekmek yer doymaz.
İnsanlar açtır sürekli,
Elma yer, su içer doymaz.
Vampirleşir kan içer,
Kendinden geçer anne yer, çocuk yer.
Gözü kararır baba yer, doymaz.
İnsanlar açtır,
Açtır ve zalimdir insanlar.
Her şeyi yer, sonunu hazırlar.
Kara delik gibidir biraz,
Öyle aç, öyle korkunç.

III.
Bir çocuk gülecek olsa bir babanın gözleri ışıldar.
Umut deniliyor buna,
Umut ki yaşamanın en güzel parçası,
Yaşamak burada biraz da;
yarışması gereken uçurtmaların savaşması demek uçaklarla..
Öyle hazırlıksız, öyle isteksiz.

Uçaklar,
Ki önce bulutları yarar uçaklar,
Sonra yürekleri.
Yürekler ki her biri tek başına bir aile burada.
Biraz çocuk biraz anne biraz baba aslında.

1 yorum: