Masal-Çocuk Hikâyesi
Bir varmış bir yokmuş.
Var yoktan çokmuş.
Bir köy varmış; ama yolları yokuşmuş.
Gene de çocuklar köy yollarında koşuyormuş.
O köyün göklerinde kuşlar uçuyormuş.
Kırlarında her renkten çiçekler açıyormuş.
Köylüler tarlalara tohum saçıyormuş.
Dedeler nineler dua için el açıyormuş.
Bütün köylü yiyeceklerini topraktan karşılıyormuş.
Köylülerin hepsi çok mutlu yaşıyormuş.
İşte bu güzel köyde, üç arkadaş varmış. Aslında bu çocuklar köyün diğer çocuklarıyla da arkadaşmış; ama bu üç çocuk diğerlerine göre daha yakın arkadaşlarmış.
İşte bu güzel köyde, üç arkadaş varmış. Aslında bu çocuklar köyün diğer çocuklarıyla da arkadaşmış; ama bu üç çocuk diğerlerine göre daha yakın arkadaşlarmış.
Çünkü bu üç
arkadaş; okula birlikte gidiyorlar, okuldan sonra ise köyün, her tarafı ahşap,
pencereleri ve kapıları yeşil boyalı, şirin camisine kur-an okuyorlarmış.
Bu üç
arkadaşın sarı saçlı olanının adı Recep, kıvırcık saçlı olanının adı Şaban,
Siyah ve uzun saçlı olanının adı ise Ramazanmış.
Recep, Şaban
ve Ramazan; günün kalan zamanlarında ise Ramazan’ın dedesinin harmanında top
oynarlarmış. Çünkü harman, her tarafı bayır olan köyün tek düz yeriymiş.
Tarlada yetişen buğdayları hasat edip, buğdayı başaklardan ayırmak için bir
düzlük gerekliymiş ve tarlanın bir kenarına bu işler için dümdüz bir alan
yapılmış. Bu düzlüğün adı da harmanmış.
Recep, Şaban
ve Ramazan ne zaman harmana top oynamaya gelseler, Ramazan’ın dedesi Gazi Dede;
evin önünden geçerlerken onları her görüşünde:
—
Ne o üç aylar? Gene bir araya gelmişsiniz, top mu
oynayacaksınız? Diyormuş.
Onlar da Gazi
Dede’nin elini öptükten sonra:
—
Evet dede top oynamaya gidiyoruz. Diye saygıyla cevap
veriyorlarmış..
Ama Gazi
Dede’nin onlara neden “üç aylar” dediğini ise çok ama çok merak ediyorlarmış.
Bazen Şaban,
Ramazan’a:
—
Ramazan! Bizim adımızı bildiği halde deden bize neden “üç
aylar” diyor? Diye soruyormuş.
Ramazan ise:
—
Ben de bilmiyorum bize neden “üç aylar” dediğini. Diye
cevap veriyormuş.
Ama üçü de Gazi Dede’nin
kendilerine, neden “Üç aylar” dediğini çok merak ediyorlarmış.
Bir gün yine,
Recep, Şaban ve Ramazan harmanda top oynarken, Ramazanın dedesi onlara
seslenmiş.
—Hey! Üç
aylar! Hadi koşun bakalım; bahçeden kayısı topladım sizin için demiş.
Onlar da
koşarak gitmişler ve Gazi Dede’nin verdiği bal gibi kayısıları afiyetle
yemişler.
Bir
başka gün camiden çıktıklarında Gazi Dede ile caminin avlusunda karşılaşmışlar.
Gidip Gazi Dede’nin ve avluda oturan cami cemaatinin ellerini öpmüşler. Gazi
Dede ise onları teker teker öptükten sonra cüzdanını çıkarmış ve üçüne de ayrı
ayrı para verdikten sonra:
—
Hadi bakalım üç aylar, bakkala gidip şeker alın da
yiyin demiş.
Gazi Dede’nin
yanında oturan aksakallı bir dede Gazi Dede’ye:
—
Çocukları sevindirdin Ramazan Allah (c.c.)’da seni
sevindirsin! Demiş.
O aksakallı
dedenin Gazi Dede’ye Ramazan diye hitap etmesi Recep’in çok dikkatini çekmiş ve
arkadaşı Ramazan’a sormuş:
— Ramazan!
Deden, Gazi Dede’nin adı da Ramazanmış. Peki, o zaman biz ona neden “Gazi Dede”
diyoruz diye sormuş.
Ramazan:
— Dedemin
adının Ramazan olduğunu biliyorum; ama niye “Gazi Dede” denildiğini ben de
bilmiyorum diye cevap vermiş.
Birisi: Gazi
Dede’nin kendilerine neden “Üç aylar” diye hitap ettiği.
İkincisi ise:
Gazi Dede’nin adının Ramazan olduğu halde, neden herkesin ona “Gazi Dede” diye
hitap ettiğiymiş.
Bu iki sorunun
cevabını Recep de Şaban da, Ramazan da çok ama çok merak ediyorlarmış.
Günlerdir bu
iki sorunun cevabını düşünmüşler.
Aralarında
tartışmışlar; ama bir sonuca da varamamışlar.
En sonunda;
Şaban’ın herkesin “Pamuk Nine” diye hitap ettiği; yüzü apak, ağzı dualı; yanına
gelen her çocuğa, şeker ya da kuru üzümler vererek onları “kuzucuklarım!” diye
seven ninesine sormaya karar vermişler.
Hiç zaman
kaybetmeden Pamuk Nine’ye gitmek üzere yola koyulmuşlar.
Yola
koyulmuşlar ama bu defa da Ramazan’ın kafasına bir soru daha takılmış.
Şaban’a sormuş
sorusunu:
—
Şaban! Peki, senin ninene neden “Pamuk Nine” diyorlar?
demiş.
Recep
dayanamayarak:
—Gördünüz mü?
Biz iki tane sorunun cevabını sormak için Pamuk Nine’ye gidiyorken karşımıza
bir soru daha çıktı. Şimdi bir de Pamuk Nine’ye: “Nine sana neden Pamuk Nine
Diyorlar?” diye mi soracağız? Demiş.
Üçü de şaşırıp
kalmış olanlar karşısında. Çünkü soru üstüne soru birikiyormuş. Ama kendi
aralarında olanlara da kahkahayla gülmeden edememişler.
Fakat bu defa,
daha Pamuk Nine’ye varmadan, ona neden “Pamuk Nine” denildiğini aralarında
konuşup fikir yürüterek çözmüşler ve buna çok sevinmişler.
Üçü de aynı
karara varmışlar. “Pamuk Nine evvela tertemiz bir nine… İkincisi yüzü, elleri
ve başörtüsü bembeyaz… Dolayısıyla; her yönüyle pamuğu aklına getiriyor insanın
ve herkesin ona Pamuk Nine demesinden tabii bir şey olamaz” diye düşünmüşler.
Gerçekten de düşünerek vardıkları sonuç doğruymuş. Bütün köylü Pamuk Nine’ye,
apak bir nine olduğu için Pamuk Nine diyormuş.
Bu arada da
Pamuk Nine’nin kapısının önüne varmışlar.
Bahçe kapısını
çalmadan önce, kapının üzerine çıkmış ve oradan kendilerine bakan, sonra da
aniden korkup, “miyavvvv!” diyerek kaçan kediye bakıp, arkasından gülüşmüşler.
Pamuk Nine’nin,
bahçe içinde; damı toprak, duvarları kerpiç bir evi varmış. Bu evin bir de
toprak ama tertemiz bir avlusu ile avlunun çevresi rengârenk çiçeklerle
kaplıymış ve her tarafı burcu burcu çiçek kokuları kaplıyormuş.
Pamuk Nine’nin
evinin kocaman bir tahta kapısı varmış. Bu kapı iki kanatlı bir kapıymış. Fakat
bu çift kapının bir tanesinin ortasında mini bir kapı daha varmış. Bu kapıdan
Recep, Şaban ve Ramazan rahatlıkla geçebilirmiş ama boyu az daha uzun olan bir
kişi eğilmeden geçemezmiş. Bu kapının adına “Yavru Kapı” denildiğini Şaban daha
önce duyduğu için arkadaşlarına şöyle anlatmış.
— Atalarımız
evleri yaparken, kapının içinde bir de “Yavru Kapı” yani küçük kapı
yapıyorlarmış ki, bu kapıdan geçen kişi eğilmek zorunda kalıyor; böylece hem
girer girmez karşıda görmemesi gereken mahrem bir şey varsa görmemiş oluyormuş,
hem de ev sahibine saygıyla eğiliyormuş.
Recep ve
Ramazan yeni bir şey öğrendiklerine çok sevinmişler.
Şaban’a
verdiği bilgilerden dolayı hem teşekkür etmişler, hem de onu kutlamışlar.
Şaban, arkadaşları
Recep ve Ramazan’a kapının üzerinde duran bir küçük, bir de büyük tokmağı
göstererek:
—
Dikkat ettiniz mi şu kap tokmaklarına? Bunların da
anlamı var demiş.
Recep ve Ramazan
“hadi anlat1” diyeceklermiş ki, Şaban, onların ricasına gerek kalmadan
anlatmaya başlamış:
—
Bu büyük tokmak “Tok! Tok! Tok!” diye kalın ses
çıkarır. Küçük olan ise “Tık! Tık! Tık!” diye ince bir ses çıkarır. Der demez.
Recep ve
Ramazan aynı anda:
—
Ee ne olmuş yani öyle ses çıkarmışlarsa demişler.
Şaban onlara
gülümseyerek:
— Hiç olur mu;
çok önemli bu iki ayrı ses çıkaran tokmak: Evde yaşayanlar büyük tokmağın
sesini duydukları zaman anlarlarmış ki eve gelen misafir erkek. O zaman kapıya
evin erkeği bakar ve eve bir erkek misafir geleceği için evde yaşayan kadınlar
ve kızlar ya odalarına çekilirler ya da karşılamaları gereken bir misafirse
gelen; örtünerek onu karşılarlarmış. Gelelim küçük tokmağa: Küçük tokmağın sesi
duyulduğu zaman ev halkı anlarmış ki eve, hanım bir misafir geliyor; bu sefer
misafiri evin hanımı karşılar ve evde yaşayan erkekler odalarına çekilirler.
Demiş.
Recep ve
Ramazan’ın bu kapı tokmaklarının yaptığı iş çok hoşlarına gitmişti. Şaban’a
tekrar teşekkür ederek kapının büyük tokmağını üç kere tıklatmışlar.
Bir süre
beklemişler kapıyı vurduktan sonra. Ama beklerken de çok heyecanlanıyorlarmış.
Çünkü hem Pamuk Nine’yi göreceklermiş, hem de Pamuk Nine’den Gazi Dede’nin
kendilerine neden “Üç Aylar” dediğini; bir de Gazi Dede’nin adının Ramazan
olduğu halde, herkesin ona neden Gazi Dede dediğini öğreneceklermiş.
Nihayet kapı
açılmış ve Pamuk Nine görünmüş kapının arkasında.
Pamuk Nine
Recep Şaban ve Ramazan’ı görünce çok sevinmiş.
—
Gelin bakalım kuzucuklarım. Siz ninenizi ziyarete mi
geldiniz bakalım? Demiş.
Recep, Şaban
ve Ramazan, Pamuk Nine’yi gördüklerine çok sevinmişler. Çünkü Pamuk Nineyi
köyün diğer çocukları gibi, onlar da çok seviyorlarmış. Sıraya geçip elini
öpmüşler.
Önce Recep
öpmüş Pamuk Nine’nin elini.
Sonra Şaban…
En son da
Ramazan öpmüş, Pamuk Nine’nin pamuk gibi ellerini.
Hem Recep, hem
Şaban, hem de Ramazan Pamuk Nine’nin önce yüzüne, sonra başörtüsüne bakıp elini
öperlerken onun pamuğa benzediğini yakından görüp, ona niye Pamuk Nine
dendiğini bir kere daha anlamışlar.
Pamuk Nine, bir kere daha:
— Kuzucuklarım
ninelerine gelmişiler! Maşallah benim kuzucuklarıma, maşallah. Allah esirgesin
yavrularımı. Nineniz kurban olsun size. Diye dualar ederem sevmiş onları.
Sonra da
bahçedeki üzerine minderler olan tahta sedire sırayla oturmuş Recep, Şaban ve
Ramazan.
Pamuk nine ise
iskemlesine oturup, gülümseyerek onlara bakıyormuş.
Bir süre sonra
Pamuk Nine iskemlesinden kalkarak mutfağa gitmiş ve koca bir tabak kiraz ile
geri dönmüş. Kirazı Recep, Şaban ve Ramazan’ın önündeki küçük masanın üzerine
bırakarak:
— Hadi bakalım
kiraz yesin benim kuzucuklarım. Demiş.
Recep, Şaban
ve Ramazan, Pamuk Nine’nin ikram ettiği kirazları yerken; Pamuk Nine de az önce
olduğu gibi gene onlara bakıp gülüyormuş.
Bu defa
gerçekten üçünün de dikkatini çekmiş Pamuk Nine’nin kendilerine bakıp gülümsemesi.
Ramazan
dayanamayıp sormuş:
— Nine neden
hep bize bakıp gülüyorsun? Bir kusurumuz mu oldu? Demiş.
Pamuk Nine:
— Hay siz çok
yaşayın emi benim kuzucuklarım. Hakkınız var. Size bakıp, sürekli gülümsediğimi
siz de fark ettiniz elbet. Diye cevap vermiş.
Sonra
konuşmasına devam etmiş. Fakat Pamuk Nine hâlâ gülümsüyormuş onlara bakarak:
— Kuzucuklarım!
Sedire otururken öyle bir sırayla oturdunuz ki; Recep baş tarafa oturdu. Ondan
sonra Şaban; sonra da Ramazan oturdu. Üç aylar yan yana karşıma gelmiş de
durmuş gibi oldu. Demiş.
Recep Şaban ve
Ramazan bu duruma çok şaşırmışlar. Nerdeyse kahkahayla güleceklermiş. Ama
büyüklerin yanında kahkahayla gülmenin ayıp olacağını hatırlayıp tutmuşlar
kendilerini.
— Nineciğim!
Demiş Recep. Sonra devam etmiş konuşmasına. Biz de tam bu soruyu sormaya
gelmiştik sana demiş.
Bu defa
şaşırma sırası Pamuk Nine’ye gelmiş.
— Hangi
soruyu? Demiş şaşkın bir halde.
Recep demiş
ki:
— Nineciğim
Ramazan’ın dedesi, Gazi Dede; bizi her görüşünde: “Gelin bakalım üç aylar”
diyor. Biz de Gazi Dede’nin bize neden üç aylar dediğini merak ettik ve sana
sormaya gelmiştik ki sen de bize üç aylar diyorsun.
Pamuk Nine
neşe ile gülmüş. Pamuk Nine’nin neşesi, Recep, Şaban ve Ramazan’a da geçmiş ve
onlar da neşelenmişler.
Pamuk nine,
önce Recep, Şaban ve Ramazan’ın yüzüne tebessümle bakmış teker teker. Daha
sonra bir süre dalıp gitmiş gibi sustuktan sonra, en tatlı tebessümü yüzüne
yayılarak şöyle demiş:
— Gazi Dedeniz
ne güzel söylemiş. Sizin adınız; “Recep, Şaban ve Ramazan” üç aylar ediyor.
Sizin ne güzel adlarınız var bilseniz. Üç tane ay var ki; bu aylar: Recep,
Şaban ve Ramazan; yani sizlerin adı. Üçü de mübarek aylardır. Bu aylara üç
aylar deniyor. Allahü teâlâ, kulları için, bazı aylara, günlere ve gecelere
kıymet vermiş. Bu zamanlarda yapılacak olan duaları, tövbeleri kabul edeceğini
ayetlerden de bildirmiş. Kullarının daha çok ibadet yapması, dua ve tövbe
etmeleri için böyle geceleri ayları ise sebep kılmış. Bu gecelerde ve aylarda
tövbe edenin günahları af olur. Üç aylar olarak bilinen mübarek ayların ilki
olan Recep ayı, hicrî ayların yedincisi ve mübarek üç ayların birincisidir.
Recep ayının her gecesi kıymetlidir. Recep ayı Âdem aleyhisselâmdan beri
kıymetli idi. Her ümmet, bu aya saygı gösterirdi. Bu ayda savaş yapmak bile
günah idi. Recep ayından sonra, Üç ayların ikincisi Şaban ayıdır. Bu mübarek
ayın içinde Beraat Kandili vardır. Beraat Kandili gecesini Müslümanlar ibadetle
geçirirler ve o zamana kadar işledikleri günahları af olur. Üç ayların üçüncü
ve son ayı ise Ramazan ayıdır. Yani oruç tuttuğunuz aydır Ramazan ayı. Ramazan
ayında Müslümanlar oruç tutar. Teravih kılarlar, yardımlaşırlar, zengin olan
fakir olana yardım eder. Ramazan ayının son on gününde ise Kadir Gecesi vardır.
Cenab-ı Allah bu geceyi bin aydan daha hayırlı kılmış. Ne demektir bu? Kadir
Gecesini ibadetle geçiren Müslüman, bin ay ibadet etmiş gibi olacak demektir.
Ramazan ayında otuz gün oruç tutarız. İbadet edip, Fitre ve zekât veririz.
Kimsesizlere ve fakirlere yardım ederiz. Otuz günün sonunda da, sağlıcakla
Ramazan orucunu tutabildiğimiz için sevinir bayram yaparız. Demiş.
Sonra da Recep
Şaban ve Ramazan’ın yüzlerine teker teker gülücüklerle bakıp:
— Anladınız mı
benim kuzucuklarım demiş.
Recep, Şaban
ve Ramazan Gazi Dede’nin kendilerine neden “üç aylar” diye hitap ettiğini
anlamışlar; üstelik de birçok güzel bilgiler öğrenmişler üç aylar ile ilgili.
Ama merak ettikleri bir şey kalmış. O da; Gazi Dede’nin esas adının Ramazan
olduğu halde herkesin ona neden “Gazi Dede” diye hitap ettiğiymiş.
Hemen ikinci
sorularını sormuşlar Pamuk Nine’ye.
Bu defa soruyu
Recep sormuş:
— Pamuk
Nineciğim! Gazi Dede’nin esas adı Ramazan olduğu halde, herkes ona neden “Gazi
Dede” diye hitap ediyor? Demiş.
Pamuk Nine
yine tebessüm edip, bu defa daha uzun süre dalıp gitmiş.
Bizim üç
arkadaş, şaşırmışlar Pamuk Nine’nin dalıp gitmesine; ama ses çıkarmadan
beklemişler saygı ile.
Nihayet Pamuk
Nine konuşmuş:
— Güzel
yavrularım benim! He ya Gazi Dedenizin esas adı Ramazan; bu ismi ona doğduğunda
annesi ve babası vermiş. Ama gazi ismini kendisi almış; kazanmış yani.
Gazi Dede’nin
torunu Ramazan merakla sormuş:
— Nineciğim
nasıl kazanmış gazi ismini?
Pamuk Nine
yine dalgın dalgın uzaklara bakmış. Bu defa yüzünde tebessümle birlikte hüzün
de varmış. Tebessüm ediyormuş ama gülümsemeyle birlikte acı da varmış sanki
yüzünde. Bu durumu çocuklar hemencecik fark etmişler.
Pamuk Nine
onlara dönüp demiş ki:
— Güzel
yavrularım Allah o günleri bir daha göstermesin. Herkes gibi Ramazan Dedeniz de
savaşa gitmiş. O zamanlarda Gazi Dedenizin yaşındaki bütün gençleri askere
çağırmışlar. Çünkü bütün düşmanlar memleketimizi almak için her yerden
saldırmışlardı. Askerlerimizin bir kısmı Yemen’de bir kısmı Çanakkale’de ve
daha nice yerlerde memleketimizi korumak için savaştılar. İşte Gazi Dedeniz de
Çanakkale’de savaştı. Birçok arkadaşı şehit oldu. Biliyorsunuz değil mi şehit
olmak nedir? Söyleyeyim: Din için, Vatan ve namus için savaşan Müslümanlar
savaşta ölürlerse şehit olurlar. Cenab-ı Allah şehitler için “Onlar diridirler”
buyurmuş ve onları direkt olarak cennetle müjdelemiş; hem de cennete girerken
ayrı bir kapıdan gireceklermiş. Vatan için yapılan savaşta şehit olmayıp da
memleketine dönenler ise gazidir. Yani Gazi Dedeniz gibi. Onlar düşmanlarımızı
yurdumuza sokmadılar ki, bu gün sizler rahat rahat okuyasınız, öğrenesiniz ve
mutlu mesut yaşayasınız diye demiş.
Recep, Şaban
ve Ramazan, Pamuk Nine’nin evinden ayrılıp kendi evlerine giderlerken çok
mutlularmış. “İyi ki Pamuk Nine’ye bilmediklerimizi sormaya gelmişiz. Ne güzel
bilgiler öğrendik” demişler. Artık Gazi Dede “gelin bakalım üç aylar” dediğinde
onun ne demek istediğini bileceklermiş. Sonra, “Şehit, Gazi” ne demek? Onu da
öğrenmişler. Ayrıca da Pamuk Nine’ye neden Pamuk Nine denildiğini kendileri
düşünüp, aralarında tartışarak bulmuşlar. Bir de, “Yavru Kapı” ve onun
üzerindeki bir küçük, bir de küçük kapı tokmağının ne işe yaradığını
öğrenmişler ve çok mutlu olmuşlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder