SOYUTA BOYANMIŞ ODA/Mehmet MORTAŞ



Birinci Oda

Kelimeden özen ile yapılmış bir terazinin kenarında soyut mu soyut bir odanın içinde gün alıp gün satarken buldum kendimi. Sağımda solumda eski paslanmış bir kenara atılmış sevinçlerim. Yüzüme karanlığın içinden bakan yalnızlığa bıraktığımı hüzünlerim. Kullanıp kullanıp attığım, yer beğenmez yerinde durmaz, her şeye itiraz eden kendini beğenmiş düşüncelerim. Bir denizin kıyıya vurup dalgalanması gibi gidip gelen, görünüp görünüp kaybolan, sır içinde sır saklayan anılarım. Kendimi kendime bıraktım zamanı olmayan mekânsız bir yolculuktaydım soyuta boyanmış meçhul odamda. Yüzümde her an her saniye zaman denen soyuttan nehir akar gider bilinmezlik rüyasına. Kendi sesiyle yıkanan bu nehrin farkına kimi zaman anılarımda dolaşırken varırım, zaman zaman kuytu yerlerden geçer içerim suskunluğu, içtikçe daha çok artar yalnızlığım. Sır vermez hayallerle baş başa kalırız loş ve ıssız köşede. Sadece ben zaman ve hayat suskunluğu sayarız gün boyu. Suskunluk dedimse büyük bir fırtınadan arta kalan metruk yaşamlar. Suskunluk görünmez kapı gibi açılır günahlarımın en hararetli, ateşte pişirilmiş cümlesinde. İdrak ile baş başa kalırız anlam ile hemhal olduğu kelimenin ortasında. Yüzümde ki kırışıklarda yinede hüzün dolu gölgeler oynaşır, anlamdan yoksun ıslak kelimeler dökülür gözlerimden. 

İkinci Oda

Sessiz ve zamanı olmayan soyut odamdan şehre daha inmemiştim. Kuşların içli ötmelerini duymamış, bebeklerin ağıt yakmalarını işitmemiştim daha. Yeryüzünün varlığı içimde erimeye yüz tutmuş, madde naçizane benliğime dokunmamıştı. Tarihin son demlerini Endülüs gibi yaşamamıştım. Gökler kararmamış güneşten aldığım ışık huzmelerini ayaklarında çarık ile dolaşan çocuklara satmamıştım. Son fasıldı belki de söylediğim şarkı, belki de son şiirlerin son kıtalarıydı. Sabah kor gibi yanmamıştı yüreklerde, kafamın içinde hayallerim, anılarım sürgün olmamıştı amellerimde.

Üçüncü Oda

Rengi ve kokusu olmayan soyut odamdan somut olan bir mekâna ilerledim duygularım beni ele verecek korkusuna kapılarak. İlerledim ayları basamak yaparak, mevsimleri yağmur damlasının içinde saklanan çöl rüzgârına yama yapa yapa. İlerledim kendime doğru doğudan ve batıdan. Kibir atı kapıda karşıladı cüssesi küçük ama kendini büyük hissettirerek. Akıl maddenin üzerinde taht kurmuş görünmeyen görgü tanıkları etrafında farkında değil olan biten muammadan. Farkında değil çatırdayacak olan yeryüzünün derin derin uğuldamalarından. Yavaş yavaş bedenim ile kardeş olan maddeye dokundum. Saniyenin ilerlemesi gibi iskeletimin üzerine çamurdan elbise giydirildi. Tek tek yerine geldi gözlerim kulaklarım. Gördüm ve konuştum ne varsa hayata karşı, duygular ile kirletilmiş kelimeler saçıldı etrafa. Hoyratça, pervasızca bir kurşun gibi kalbimin hüzzam mevsime gelen kelimeler. Aklın kibir boyası ile boyanmış, ekâbirlerin talan ettikleri yeryüzünden çaldıkları kalbimizi delip geçen demirden kelimeler.

Dördüncü Oda

Sözcükler ayazda kalmış eda ile sızlıyor iliklerime kadar. Sevginin ve nefretin ortasında taht kurmuş kelimeler duygularımı devşiriyor birazda zaman kırıntıları çalarak gökyüzünden. Hayat fısıldıyor diğer bir hayata karşı kuytu yerlerde kalmış günahlarımdan putlar yaparak. Saçlarımın ayazda kalmış saatleri üzerinde kendimi beğenmiş bir eda ile menkıbeler dağıtıyorum silik sinsileşmiş. Son demlerini yaşayan sonbahar takıyorum göğsüme ama aşiyanda kalmış serçeler dökülüyor nihaventsiz yaralarımın üzerine. Yüzümde sararmış çınar yaprakları yol gösteriyor şiirimin ilk dizelerine, ne zaman kullansam dünya kelimesini şiirlerimde savruluyor anti madde ruhumun en ücra köşesine. Şiirim çırpınıyor yerkabuğu üzerinde, dünya çırpınıyor şiirimin son dizesinde. Sürgün kelimelerin ekseni etrafında dönüyor dönüyor korkak ve çaresiz bir hal alıyorum ölümün muhteşem girdabında. Düşüncelerim geri dönüşü olmayan madde âleminden kaçıyor, gözkapaklarımı gündüzün üzerine gecenin kapatması gibi kapıyorum. Hazan mevsiminin üzerini kışın örtmesi gibi toprak üzerimde tenimi kokluyor. Damarlarımdan geçen vesvesenin korkusuyla şehre inmemiştim daha. Bilinmezlik deryasından madde âlemini zerresine kadar kustum. Şiirlerimin renginde yinede gelmedi zaman ve madde yiyen ölüm.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder