MİLLETİN NÜMUNESİ SOMALİLİ MAHMUD/Ahmet Doğan İLBEY

Somalili Mahmud’un Fikir Dükkânımızdan, yâni Cuma Kapımız’dan ayrılıp tahsil gurbetine çıkışıyla dostperest yüreğimden bir parça daha koptu gitti.

Fikir ve gönül tâlimi yapılan bu mekândan nice dostlar maddî gurbet, askerlik gurbeti, tahsil gurbetine çıktılar. Her giden yüreğimden bir parça koparıp gitti. Her gurbetçimiz gibi onun gidişiyle de Fikir Dükkânının dostluk divanından bir mâna, bir karakter, bir dostluk âbidesi eksildi gitti.

Kendini Şehr-i Maraş’tan sayardı. Kurban Bayramı öncesi Yüksek Lisan müracaatı için
İstanbul’da iken, “Herkes memleketine gidiyor, sen Somali’ye mi gideceksin” diye sorduklarında “Bayramda mânevî ve fikrî memleketim Maraş’ta olacağım…” demiş.

Bu sözü üstüne ümmet ve millet şuuruyla kıvrandım. Bin yıllık millet ve ümmetdaşlara hâmi oluşumuzun muhteşemliğini böylece bir daha idrak ettim. Ümmete hâmi oluşumuz dimağ ve yüreğimi sardı ve cezbeye kapıldım “Ah, Mahmud bize tarihî mesuliyetimizi hatırlattığın için sana minnettarım!” dedim.

Şehr-i Maraş Sütçü İmam Üniversitesi’nde tahsile başladığında tanımıştım onunla. Fikirli insan kaynağımız olan İsmail Göktürk’ün talebesiydi. Keşfetmiş ve elinden tutup Fikir Dükkânına getirmişti. Bir Hocam’a ve dost meclisine takdim etmiş, ilminin ve gönül dünyasının derinliğinden bahsetmişti.

Somalili Mahmud simsiyah teni ve sîmasıyla nur ve aydınlık saçıyordu dost meclisimize. Göbek adı dedesinden tevarüs ettiği Şıh Ali Muhammed olan Mahmud’un, Cenabı- Hakk’ın ne güzel halk ettiği simsiyah çehresine saatlerce bakıp bakıp doyardım.

Cenab- Hakk’ın, simsiyah teninden nur yaydığı, aydınlık saçtığı güzel Mahmud, şirin Mahmud zâhiri ve bâtınî her yönüyle hâlisiyet ve samimiyet âbidesiydi. Gönlüme otağ kurmuştu. Her gördüğümde kalbime mânevî şifa gelirdi.  Kalbî şifa buluşumu hâl üzere olan bilir ancak.

 Her sohbet meclisinde onun simsiyah nurlu yüzünü temaşa eder, anlattıklarını vecd ile dinlerdim. Birinci Harb’deki Sudanlı Zenci Musa’nın ahfadına ve Somalili İslâm mücahidlerine nasıl da benziyordu öyle.

Ümmeti ve milleti tastamam Mahmut’un sîmasında görüyordum. Dost meclislerinde ve beraber bulunduğumuz her toplulukta “Somalili Mahmut, milletin ve ümmetin nümunesi…” diye tanıtırdım. Bu hakikati söylerken, Allah şahittir ki kalben ve fikren inanarak söyler ve büyük bir mutluluk duyardım.

Sîması, ahlâkı, edebi, yâni her şeyiyle Sahabe-i Kiram’ın asrımızdaki duruşunu temsil ediyordu nezdimde. Ecdadımızın “İ’lâ-yı Kelimetullah” dâvası Somali’ye kadar ulaştığı içindir ki, Rabbim, yirmibirinci asırda Mahmud’u Türk Ülkesi’nde bizimle buluşturdu ve dost kıldı.

Kültür ve medeniyet programlarında Mahmud’un Kur’an-ı Kerim okuması, dinleyenleri cezbeye sokardı. O gün kalp saadetim tamam ve gönlüm sürur bulmuş olarak dönerdim. Diz çökerek rahlede Kur’an okumasıyla başlayan her kültür programı gözlerimden bin yıllık yaşlar akıtan, yüreğime ulvî sızılar veren muhteşem programlardı.


“Nerelisin” diye soranlara vecd ve iman ile “Anadolu’nun Somali kasabasındanım” derdi. Bu ifadesini defalarca duymak için can ve kalp kulağımı açar, kendimden geçerdim.

Kendini böyle tanıtmasının tarihî derinliğini düşündükçe, nezdimde son yıllarda duyduğum ve okuduğum yazı başlıkları da dâhil en mânalı ve tedaisi bin miligram olan bu ifadesinin üstüne bir hikâye yazmayı düşünmüştüm. 

“Son tüten ocak” Anadolu’nun ümmet nezdinde ne kadar değerli oluşunun hikâyesi olacaktı. Kahramanı Somalili Mahmud olan bu hikâye millet ve ümmetin hâmisi Âl-i Osman Türklerine olan teveccühü anlatacaktı aynı zamanda.

Fikir ve Gönül Dükkânının edebî ve nükteli aleyh ve zarflarını kavramış, hususen bu fakire şirin Türkçesiyle “Bu hafta elimde iyi aleyhler var…” dediğinde dost meclisinde o an her söz ve ziyaretçi görüşleri durur, Mahmud dinlenilirdi.

Kısa müddet içinde kültür ve medeniyet değerlerimize vâkıf olmuştu. Dükk3an müdavimlerinden daha fazla bu değerler hakkında fikir sahibiydi. İslâm büyüklerinden bir vak’a, bir kıssa aktarırken, ardından Somali’den dinî kıssalar, menkıbeler aktarırdı.

Eş dost meclislerinde aşk ve vecd ile “Ey Maraşlı Türkler! İşte size hakiki bir Türk ve ümmet nümunesi! Ona bakıp Türklüğünüzü görün. Müslüman Türklüğünüze onu ölçü alın…” derdim. Mahmud’la yanyana olmaktan ve görünmekten fikrî ve ulvî bir haz duyardım.

Ah, Türkiye!” dedim,  “Ümmetdaşlarını, hele de siyah tenli dindaşlarını yabancı sanan, hor gören Ulusalcı ırkçıların vesayetinde kaldığın dünkü karanlık yıllara dönmezsin bir daha” diye çok nâra attığım oldu.

“Mahmud, Somali’de Ali ismi çok mudur?” diye sorduğumda sükûnetli Türkçesi ile “Somali’de her beş isimden biri Ali ve Peygamberimizin mübarek ismi Muhammed’dir” derdi. Somali’ye döndüğünde, Ali Hocam’dan neşet eden muhabbetle Ali isminde gördüğün her Somalilinin elini sık ve bu fakirden selâm söyle” dediğimde Allah’ın nurlandırdığı simsiyah siması, bembeyaz gözleri öyle güzel tebessüm ederdi ki, kelimelerle ifade edemem.

Vedalaşırken bembeyaz nurlu gözlerinden yaşlar döküldü. “Ah, Mahmud, ah, gurbet ve millet!” dedim.

Ey güzel Mahmut! Yüreğimize kazıdığın dostluğunu, milletdaşlığını, nüktelerini aleyhlerini, zarflarını ahrete unutmayacağım.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder