Döş Cebi Üzerine Küçük Bir Tetkik/Burak ÇIRAK

 


Mehmet Yaşar'ın Döş Cebi Köşesine Hürmeten


Efendim, şu “döş cebi” dedikleri müessese, insanın göğsüne en yakın duran, fakat çoğu zaman aklına en geç gelen bir cevher mahfazasıdır. Ceb-i sadr da diyebiliriz ama öyle deyince işin tadı kaçar; biz yine mahalle ağzıyla konuşalım: döş cebi.


Hani bir hocam, Tekel 2000 kırmızı uzun cuarasını aheste aheste çıkarıp bir meddah edasıyla çakmak çakmadan önce göğsüne şöyle hafifçe vurur ya… İşte o cebi söylüyoruz. Oraya konan şeyin hükmü ayrıdır efendim. Oraya konan kâğıt, “kâğıt” olmaktan çıkar;bir vasiyet, bir sır, bir mahcup hatıra kesilir.


Bir vakit biz de bir yazıyı ıslak ıslak kaleme almıştık da, “Bunu aman ha, döş cebime koyayım da sesi güzel bir abiye okuturum,” diye saklamıştık. Çünkü diğer ceplerin hepsi “harcıâlem”dir; ama döş cebi, insanın kendi kendine edep dairesi kurduğu tek yerdir.


Mustafa Çiftçi ağabeyin anacağzını camız yoğurduna benzetmesi misali,
bizim şu döş cebi de öyle mübarek, öyle kendine has bir benzetmeyi hak eder.

Camız yoğurdu nasıl kaşığı dik tutarsa,
döş cebi de insanın gönlünde dik tutulan hatırayı taşır. Yani döş cebi biraz yoğurt küpü, biraz hatıra mahzeni, biraz da gönlün kendine ayırdığı mahrem bir raf gibidir.


Oraya giren şey, kolay kolay dışarı çıkmaz; kimini yıllarca taşır, kimini bir ömür saklar. Bazılarımızın gönlü döş cebinden büyüktür ama bazılarımızın döş cebi gönlünden daha sadıktır o da ayrı mesele.


Velhasıl efendim, döş cebi dediğiniz,
pantolon cebinin delikli hâlinden, arka cebin unutkanlığından, çantanın izdihamından bıkan insanın, hatırasına “yer” olarak seçtiği mütevazı bir sığınaktır.


Kimine sigara, kimine kalem,
kimine gönül yarası taşır.
Ama her ne taşırsa taşısın,
kendine göre bir vakarı vardır.


Zira döş cebi, insanın üzerindeki en küçük yer, ama içindeki en büyük yükü taşıyan tek cüzdür

1 yorum: