Bu yanmaya hazır kalbe çıngı çarpması gibi
Ritmik
bir vâroluşun gereğinin yerine gelmesi
Ya
da kalbin tüm mevcudatla fark olması…
Macera, ACY nam kişi de olarak
bilinen Ahmet Cihat Yıldızın, hurdalıktan çıkardığı bir motosiklete yeni bir
şekil, yeni bir yüz ve yeni bir gövde takarak kullanıma hazırladığı ve iş
görecek hale getirdiği motosikleti, tamamlamasıyla başladı. Ahmet Cihat uzun ve
yorucu uğraşlar sonucu motosikleti tamamlamıştı fakat iki sorun vardı; birisi
motosikletin egzozunun kaybolması, diğeri ise motosikletin çalışmıyor
olmasıydı. Ahmet Cihatın talebi, ‘Kimseye Söylemeyenler’in de teşviki üzerine
motosikletten kısmen anlayan biri olarak işe koyuldum. Önce bir egzoz temin
etmek gerekirdi. Ahmet Cihat Mersin ilinde ve yöresinde benzer egzoz
bulamadığını söyleyince, Kahramanmaraş’taki hurdalıkları ve tamircileri
dolaşmaya başladım. İlk gün egzoz bulamamıştım. Bildiğim tanıdığım birçok esnafa
uğramama rağmen aradığımız egzoz bulunamamıştı. İkinci gün yine aldığım yeni
salıklar üzerine tamirciden tamirciye, hurdacıdan hurdacıya dolaşıp dururken
Bicirik Mehmet ustada olabileceğini Topalak Ashabil ustadan öğrendim. Yanına
gittiğimde, Bicirik Mehmet Usta yerde oturmuş, etrafta tamir bekleyen, birtakım
parçaları sökük motorların arasında, elindeki bir parçayı tamir etmeye
çalışıyordu. Selam verdim, ‘’usta bizim birader Mersinde falan motoru söküp
yeni bir motor yapmış ama motorun egzozunu kaybetmiş, bize filan egzozdan lazım’’
dedim. Mehmet usta ayağa kalktı tatlı bir kahkaha attı ‘’kayıp mı etmiş, Koca
egzozu? Ya hu civata falan desen tamamda koca egzoz kaybolur mu?’’ Adamın keyfi
yerine gelmiş, bütün yorgunluğu geçmişti. Hakikaten o ana kadar hiç merak
etmemiştim egzozun niye ve nasıl kaybolduğunu. ‘’Dur arayıp sorayım usta’’
dedim ve Ahmet Cihatı aradım. Kaybolan egzozun komik akıbetini öğrenince Mehmet
ustayla beraber epey güldük. ‘’Diha şorda var bak bakalım işine yarar mı?’’ dedi.
Pazarlık edip anlaştık, egzozu satın aldım.
Şimdi ikinci mesele: Bujiye neden
elektrik gelmiyordu. Aşk olmazsa kalp çarpar mı Ahmet Ahmet Abi. Bu sefer de
Kiraz Mehmet Ustanın dükkânının yolunu tuttum. Gerekli soruşturmayı yapıp
tavsiyeleri de Kiraz Mehmet’ten aldıktan sonra elimde kocaman bir egzozla eve
doğru yollandım.
Hane halkı Ahmet Cihatın tavsiyesi
üzerine trenle gideceğimizi bildiği için hazırlık yapıyordu. Elimde egzoz kapıda beni görünce çoluk çocuk
hepsi güldüler. Çocuklar heyecanlıydı. İlk defa terene binecektik fakat benim
aklım bujiye neden elektrik gelmediğindeydi.
Kalbin ateşi yoksa insan neye
benzerdi? Çıngı olmadan kalp ateş alır mıydı? Bujiye elektrik gelmesi kalbe
çıngı çarpması demekti. Geçmişte olan biten ne varsa revize edip, temizleyip,
dost yüzüyle cilalayıp, ayna gibi kalbe çıngı çarpmazsa, kâinatın ritminden
haberdar olmak, hatta aynı ritimle vecd halinde vâr olmak ne mümkün. Hayır,
kalp çarpan çıngıyı yangınlarla kucakladı yandı yandı içerisindeki bütün
kirlerden arındı diyelim. Bu sefer o küle dönüşen kötülükleri filtre etmeden
sanat, edebiyat ya da musiki gibi nehirlerde yıkamadan kainata nasıl salacak.
Ve Cuma günü… Yola çıkacağımız gün.
O gün dükkân. O akşam yani motorla ilgilenmeyi planladığımız akşam dükkân saatine
denk gelecek. Mehmet Yaşarın bağlısı ve kadim dostu Hacı Ahmet Eralpe emanet
ettiği Adana’dan geçeceğimiz vakit ise dükkânın gençleriyle ilk tütünlerin
yakılacağı saate denk gelecek. Maraş’tan Mersin’e her yer dükkân Ahmet Abi.
Derken Cuma vaktinden evvel eve
vardım Ahmet Abi. Eve varmadan önce de bir arkadaşımı aramıştım. Önemsediğim
işleri yapmadan önce yahut hayatımı etkileyecek önemli kararları vermeden önce
arayıp, sohbet edip, sesini duyup, kendimi çeki düzen ettiğim bir arkadaş. O
esnada tirşik çorbası yiyormuş. Telefonda tirşik çorbası üzerine sohbet ettik; yanında
bulgur pilavı. Enver Abi’nin Andırın’ın dağlarından eliyle topladığı, kalp
ateşiyle pişirip Ehl-i Dükan’a, yanında bulgur pilavıyla ikram ettiği tirşik
çorbası. Bilirsiniz Enver Abi her yıl zamanı gelmedi diye erteler durur. Biz
gençler olarak tirşik çorbası yemek için kalp ayarımızı yapmamız gerektiğini
anlarız ama kalbimizin ayarlarını yaptırıncaya kadar da zamanı geçer tirşiğin.
Geldim ya Ahmet Abi eve. Hanım
tirşik çorbası ısıtıyor; yanında bulgur pilavı. Tepeden tırnağa titredim. ‘’Hayırdır
dedim’’, ‘’komşu gönderdi’’ dedi. Bilirsiniz Ahmet Abi eskiden insanlar
pişirdiği yemekten komşusuna ikram eder yalnız yemezdi. Pandemidir bilmem nedir
bu işler modernizme kurban gitti şimdilerde o ayrı ama bendeniz önemserim bu
durumu her şeye rağmen. Tirşik çorbasını kimin gönderdiğini komşuları ve hane
halkını ben de tirşik çorbası yiyeyim diye kimin memur ettiğini biliyorum ama
Ahmet Abi. Hasılı ziyade olsun.
Ve Cuma vakti; kutlu vakit... Dükkân
Ehli’nin, Kulağı Kutlu’da değil de başka camide Cuma Namazı kıldığınızda ‘’evde
mi kıldın’’ nüktesine maruz kalacağınız kutlu vakit. Mübarek Ezanı dinleyerek Mahalledeki
camiye doğru adımlasam da dostların, ‘’evde mi kıldın’’ nüktelerini duyar
gibiydim. Her ne kadar Kulağı Kutlu’nun bekçisi Mehmet Emmi evde Cuma olmaz
dese de durum maalesef buydu.
Mehmet yaşar ve oğlu Mehmet Akif’in
bizi Türkoğlu Tren Garına nakletmesiyle yolculuk başladı. Mehmet Yaşar
pahalıkçı ama geçen sefer bizi başka bir yere nakletmesi sırasında, nakliye
ücreti olarak ödediğim, tek nüsha ve başka yerde kaydı olmayan şiir, sanırım
daha birkaç nakliyeyi öder.
Ve tren geliyor Ahmet Abi.
Çocukların heyecanlı bekleyişi daha büyük bir heyecanla yeniliyor kendini.
Dağlardan, derelerden, vadilerden, ormanlardan, tünellerden, yeşilin her
renginden, deliyoruz zamanı ve mekânı. Adana’dayız. Tren burada aktarma
yapacak. Mersin trenine bineceğiz. İner inmez Hacı Ahmet Eralp dost kucaklıyor
beni pandemiye inat. Kükreyen boğaya benzettiğim ve Hacı Ahmet’in, kafasından
tek eliyle tuttuğu, ben gelene kadar öylece beklettiği Mersin treni, Hacı Ahmet
bana sarılırken diğer elini boğanın başından kaldırmak durumunda kalmasıyla
birlikte hemen harekete geçiyor. Bir tütün bile içemeden binip devam etmek
zorunda kalıyoruz, Hacı el sallıyor.
Mersin… Akdeniz ikliminin masum
liman kenti… Ahmet Cihat, ailesiyle birlikte karşılıyor bizi. Bir an evvel eve
gelip başlıyoruz hummalı çalışmaya.
Bujiye elektrik gelmezse olmaz
Ahmet Abi. GDH (Genç Dükkâncılar Hareketi) heyecanla bekliyor motorun
çalışmasını, Akif Abi duada. Bütün uğraşlarımıza rağmen ne eksozu takabiliyoruz
ne bujiye elektrik verebiliyoruz. Arızalı parça olduğunu düşünerek sabah ola
hayr ola diyoruz. Hatta motosikletin motorunu söküp Maraş’a getirmeyi bile
düşünüyoruz. Ahmet Cihat öfkeleniyor on iki katlı binanın damındaki küçük bir
atölyede bulunan motoru, damdan aşağı atmakla tehdit ediyor. Zor aldım elinden
motosikleti.
Ertesi gün, çocuklarla biraz etraf
gezip ikindiye doğru eve geldik. Ahmet Cihat bir video açtı. Bizim motordaki
arızayı ve tamir yöntemlerini anlatan bir video. Bu ve benzer videolardan Ahmet
Cihat da ben de epeyce izlemiştik ama bu başkaydı. Aklımızda şimşekler çaktı.
Ahmet Cihatla arıza konusunda kısa bir mütalaa yaptıktan sonra soluğu damdaki
atölyede aldık. Haydi Bismillah, kablolar yanlış bağlanmış olabilirdi.
Kalbe çıngı yanlış yerden verilirse
ateş alır mı? Hiç şehveti aşk zanneden, dünya sevgisini ve malını idealize
eden, rahat yaşamayı ilke edinen, televizyondaki ekran papazlarını önder sanan,
batıya özenip gâvura imrenen kalp ateş alır mı Ahmet Abi. Kalbin yollarını
doğru bağlamalı Ahmet Abi.
Evet, kablolar yanlış bağlanmıştı.
Deneme yanılma ve renklerin kılavuzluğuyla yeniden bağlanmalıydı. Hepsini söküp
bujiye elektrik gelene kadar denedik. Ve işte gelmişti. Heyecan içinde Ahmet
Cihata ‘’Bas marşa şimdi çalışsın’’ dedim. Ahmet Cihat, Bismillah deyip motorun
marş koluna öyle bir bastı ki on ikinci katın damından yerin yedi kat zeminine
kadar hissedildi. Motor çalışmıştı. Egzozu takmak kolay oldu. Sonra ince
ayarlar, kalbin ölüm ayarı gibi ritmik bir var oluş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder