MÜNEVVER BİR TÜRK ZABİTİ “RIDVAN BEY” / M. Rıdvan GÖKÇE



Rıdvan (Bey) 1886 yılı Nisan’ında [1303 Recep] Adana’da doğdu. Babası, Ulu Camii müezzinlerinden Ali Efendi’dir. Annesi, bir Kadiri şeyhi olan Abdullah Hoca’nın kızı Elif Hatun’dur. Rıdvan (Bey) eğitim çağı gelince mahallesinde bulunan sıbyan mektebine kaydedilmiş, mektepte elifba, ilmihal ve hesap dersleri görmüş, aynı zamanda üdeba ve fuzalâdan olan dedesi Ahmed Efendi’den kur’an, hatt ve hadis dersleri taallüm etmiştir. Sıbyan mektebini bitirdikten sonra kendi arzusu ile askerî rüştiye imtihanına girmiş ve imtihanı kazanarak Bursa Askerî Rüştiyesi’ne kaydolmuş, İstanbul Askerî İdadisi’nde tahsiline devam etmiş ve 1906 yılında mülazım-ı sani rütbesiyle Kara Harp Okulu’ndan mezun olmuştur. Dedesi Ahmed Efendi’nin de etkisiyle çocukluktan itibaren şiirle haşır neşir olan Rıdvan Bey ilk şiir zevkini de dedesi Ahmed Efendi’den edinmiş, çocuk yaşta Arabî ve Farsî şiirler öğrenmiş ve yazmaya çalışmıştır. Ancak tahsil hayatı için İstanbul’da bulunduğu yıllarda farklı edebi mahfillere girip çıkmış ve Genç Kalemler dergisi etrafında toplanan, yine kendisi gibi münevver bir Türk zabiti olan Ömer Seyfettin, ayrıca Refik Halid (Karay), Yakup Kadri (Karaosmanoğlu) ve Ziya Bey (Gökalp)’den etkilenerek Milli Edebiyat Akımı içinde bir edebi anlayışı benimsemiştir. Bu dönemde kaleme aldığı eş’arını tab ettirmemiş, edebiyat meclislerinde dinleyici olarak bulunmuştur. Yine bu dönemde ortaya çıkan Jön Türkler’e intisap ederek Namık Kemal’in bazı eserlerini el yazısı ile çoğaltmak suretiyle, gizlice neşretmiştir. 1913 yılında 2. Balkan Savaşları’nın başlaması üzerine Osmanlı Ordusu ile Meriç Nehri’ni geçip Bulgarlar’a karşı yapılan mücadelelere katılmış, Kırklareli ve Edirne’nin geri alınmasının ardından tekrar İstanbul’a nasb olunmuştur. Cihan Harbi ve İstiklal Harbi zamanlarında taşradaki görevleri haricinde İstanbul’da bulunmuş ve gerek askeri yönden gerek Milli Mücadele’yi destekleyen matbuatın intişarı yönünden büyük yararlılıklar göstermiştir. Rıdvan Bey İstiklal Harbi’nin kazanılıp cumhuriyetin ilan edilmesinden sonra kendisini edebiyata daha fazla vermiştir. Rıdvan Bey’in askeri idadi yıllarından itibaren güzele ve güzel olan her şeye iştiyak duyduğu ehibbasınca maruftur. Buna rağmen ömrü boyunca evlenmeyen Rıdvan Bey, Genç Kalemler dergisi etrafında Milli Mücadele Edebiyatı’na destek verdiği dönemde Atiyye isminde genç bir hanımla gönül sergüzeşti yaşamış ve evlenmeye niyetlenmiştir. Bu maksatla Atiyye Hanım’ın babası Yunis Bey’in Sarayburnu’ndaki evine bir akşam misafir olmuş ve müstakbel kayınpederi Yunis Bey ile teşerrüf etmişlerdir. Yunis Bey Trabzon eşrafından olup, Posta ve Telgraf Kalemi Mahsus Müdürlüğünden tekaüde ayrılmıştır.   Evin bahçesinde boğaza nazır kurulan masada kısa bir tanışma faslından sonra taraflar edebiyat üzerine koyu bir sohbete dalmışlardı. Memuriyet yıllarından itibaren edebiyata ilgisi bulunan Yunis Bey’in edebi anlayışı ve zevki Servet-i Fünun mektebi çerçevesinde şekillenmişti. Edebiyatla alakadar iki şahıs arasında derin bir sohbet gerçekleşmekte bu sırada suyu hususi olarak Taşdelen pınarından getirilen, portakal odunu kömüründe pişirilmiş Yemen kahvesi eşliğinde sohbet iyice koyulaşmaktaydı. Rıdvan Bey aynı anda zihninin bir köşesinde bu sohbetin kendisine sağlamış olduğu ülfete istinaden Atiyye Hanım ile mutlu bir izdivaç ve gelecek tasavvur ediyordu. Yunis Bey de memnuniyetinin ifadesi olarak, misafirini izaz etmek maksadı ile kızı Atiyye Hanım’a tazelenen kahvelerin yanında -sadece hususi günlerde misafirlere ikram edilen- nane likörünü masaya getirmesini istedi. Hacı Bekir tarafından imal edilen çifte kavrulmuş lokumlar, rafine bir zevkin ürünü olan kahveler ve nane likörü eşliğinde devam eden sohbet esnasında müstakbel kayınpederin, Cenap Şahabettin “Terane-i Mehtab” şiirini terennüm ederken şiirde geçen “saat-i semen-fam” terkibi üzerine edebi bir münazara başladı. Rıdvan Bey “saat-i semen-fam” terkibinin zorlama bir terkib olduğunu, dili ve sanatı yozlaştırdığını ifade edince edebi münazara, edebi münakaşaya sonra da –içilen nane likörünün de etkisiyle- düpedüz tartışmaya döndü. Müstakbel kayınpeder ve damadın eleştirileri artık şahsileşmeye ve hakaret derecesine varmaya başladı. Bu esnada Yunis Bey’in, Rıdvan Bey’in Jön Türkler’e intisabına telmihle sarf ettiği “senin gibi serkeşe verecek kız mız yok bende” sözü yaşanan tartışmayı bıçak gibi kesti ve bahçe tekrar eski sükûnetine kavuştu. O gece Rıdvan Bey’in Atiyye Hanım ile olan izdivaç hayali tahakkuk edemeden Sarayburnu’nun soğuk ve karanlık sularına gömüldü. İleriki yıllarda ehibbası Rıdvan Bey’e birkaç kez münasip zevce adayları önerse de Rıdvan Bey’in bu bahisleri derhal kapattığı mervidir.

            Rıdvan Bey’in şiir sayılabilecek kıymetteki manzumeleri olsa da bunları tab ettirme cihetine gitmediği anlaşılmaktadır. Rıdvan Bey 2 Mayıs 1926’da Erenköyü’ndeki evinde, tıpkı münevver Türk zabiti Ömer Seyfettin gibi genç sayılabilecek bir yaşta vefat etti. Kendisi daha ziyade istikbaldeki üdeba ve şuaraya destek olmuş ve yol göstermiştir. Bununla birlikte bazı eş’arını “Mecmua-i Hayatım Yahud Dil-i Şikeste” adı altıda 28 sahifelik bir risale halinde neşretmiştir. Mahdud sayıda basılan bu eserin maalesef günümüze intikal eden nüshası mevcut değildir. Ehibbasının daha önce evinde gördüğünü rivayet ettiği yüzlerce sahifelik şiir müsveddelerinin de hurda kağıt niyetine eskiciye satılmış olması muhtemeldir. Yine de dudaklarda kalan:

“Bir bahar rüzgârıymış ömür, tenime değip geçen

Düşmese de hissemize bir kam, hayali yeter”

mısra-i bercestesi şaire kafidir.

5 yorum:

  1. Tarihin zorlu dönemlerinde adı sanı unutulan nice Münevver Türk zabitlerine selam olsun...

    YanıtlaSil
  2. Tebrikler, güzel bir hikaye olmuş 👏

    YanıtlaSil
  3. Betimlemelerle o ana gidip, portakal odunu ateşinde pişmiş kahveyi tek hayal eden ben olamayacağım fikrindeyim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. El-hak yerinde bir tespit efendim. Tek farkla ki;belki siz Sarayburnunu hayal etmiş olabilirsiniz, biz ise ahir dağını ;)

      Sil
  4. Ben Rıdvan beyin kendisi ile bugün tanışma fırsatı buldum, tanıstigimada çok sevindim. Mütevazi okuyan, sorgulayan bir kişilik. Yazınızda çok güzel olmuş şoyleki; sanki yıllardır yazan, tarihe ve insanlığa ölmez eserler bırakan bir kalemin eseri gibi...

    YanıtlaSil