Dağ yürüyüşleriyle aşılmış
bu şehrin dilinde kırık bir alfabe
gibi duran yalnızlığı
çağırdım
yokuş saatlerinin altından
geçen rûzigâr bir Maraş ağrısı sapladı kalbime
ki yüzüm ahir yanlarıma
yansıyan bir kent gibi ürperdi içinde
kim çağırdıysa gittim kim
gittiyse çağırdım
sözüm aktı durdu o
ateşlenmiş buluttan
eğildim insan
yansımalarıyla o gölgesiz aynalarınıza
gecenin dokunulmamış
rahminden ışıklar topladım
Bu ejder kalesinden
sökülmüş aynaların gecesi yok
öyle bir ak su ki
ışıkların içinden geçen saat
zamana ayarlanmış yalnızlıktan
/ bir Maraş bir ağzım yanar
dökülür üzerime o Milcan’ın
topladığı rûzigâr
ya vakit durulur içimde ya
da ocaklarda saatler kaynar
Dağın ezberlediği ovayı
tuttukça betonun esmerliği
soluğu kesilmiş toprak
gibi yanar Maraş
hilalin keskinleştirdiği kentlerde yatar
güneşin kıvılcımları
zaman döner
söz söner
şehir yürür uçsuz
gözlerinin içine
Dağ yürüyüşleriyle aşılmış
bu şehir
dilimde
yazılmamış bir alfabe gibi
durur
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder