bir uzun gün ahır dağına
baktık
sabah rüzgarında
bulutlar renk renk
tartılıyordu
önümüzden geçen tarihin
kanat çırpınışları
bir başak gibi ruhumuza
eğiliyordu
her bahar çiçekler destan
kokuyor
edeler hazırlanıyor
gelincik tarlası gibi
kiminin elinde gök gözlü
fesleğen
kiminin elinde ardıç
kokusu
koşuyorlar rüzgarın
üstünden
kapalı çarşının
eteklerinden
her bahar tarih koklayarak
nefes nefese edeler
rengarenk
günler aylar bir bir
akıtıldı
evlerde toplandı çıg
taneleri
bebekler ağladı maraş
destanı dillerinde
kurtuluşu taşıdı edeler
her sabah yüreklerinde
güneşten kopan bir demet
ışık aldılar
nasırdan parmaklarına
sardılar
cemre süzüldü yavaş yavaş
topraktan tenlerinde
gelinlik kız gibi ayaz
destanı bir kilim gibi
maziye serdiler
kadim çağda önden giden
aslan yürekliler
ateşten kelimeler
sözcüklerden eritilmiş
kurşun
garbın kafatasından
yapılmış silahlar
tarihin önünden donuk
donuk geçen şehirler
gemilerin ağır ağır limana
çekilmesi gibi
geçiyordu anne ve çocuğun
üzerinden mermiler
geçiyordu frenk edalı
bizans devrinden kalma
roma arenasında cengaver
fitne mabetlerine süngüler
takarak
piramitten cesetler
ülkesinin varisleri
kibir kusuyordu habis ruh
gibi
gözyaşlarından denizler
damla damla dökülüyordu
kalem ile çiziliyordu
ülkemin sınırları
elem ve korku üreten
yeni yüzyılın kıyamet
sahnesi
yazılıyordu annenin
ağıtından
kanla yoğrulmuş bu
toprağın çocukları
sırtında taşıdı kadim
ülkeyi
gökkuşağına boyanmış
şadırvanlar
çocuk yüzlü akan sebiller
ruhunu sükut gecesinde
demleyen
insanın nüvesi olan
yüzyılların ahi yüzlü
gönüllerin destansı şehri
anne ve çocuğun en mahrem
acısı
üflenen ruhun özünde
patladı
bütün dünya hamasi
kelimelere boyandı
büyük bir uğultu ile
parçalandı
yüreğimizden kopup gelen
hüznü şadırvanlardan
akıtan
güller ülkesinin son
bahçesi
kanla yıkanmış bayrağın
rengiyle
sabrı damla damla
yüreğinde perçinleyerek
asırlık çınarların
gölgesinde kurduğun medeniyet
üzerinde tarih kokladın
kutsal metinlerini taşıdın
taş medreseye
gölgesini içtiğin asırlık
çınar
örs ile yoğurduğun şehir
kendi küllerinden dirilen
destan
gözlerine sürme çekilen
ölüm
kalplerine destanı
nakşeden hattat
başlıyordu tarih
resitaline kapalı çarşıda
volkan gibi fışkırıyordu
ruhlarından
küllenmiş medeniyetin
kıyısında
boğazlarına yapışmış frenk
çıbanını
baharın sevdalı çocukları
ile
kurtuluşu tarttılar ahır
dağının heybetinde
o heybet ki kendi
içlerinde
bir karış topraktan
kahramanca dirildiler
şehitlerin kokusu
güller çarşısında Maraş’ta
aslan yürekliler
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder