HÜZÜNLENMEYİ BİLMİYORUZ/Durdu GÜNEŞ

Çoğu zaman sevinmeyi bilmeyiz ya da kontrol edemeyiz. Galibiyet sonrasında taraftar yollara düşer, çılgınca tezahürat yapılır, rastgele kurşunlar sıkılır, coşku ve sevinç cinayetle sonlanır. Düğün arabası konvoyunda rastgele kornalar çalınır, kontrolsüzce hız yapılır, düğün kazalar ve ölümle sonlanır.

Sevinmeyi bilmeyip kontrol edemediğimiz gibi çoğu zaman hüzünlenmeyi de bilmiyoruz.

Çağımızda insanlar hüzün duyma, yaşlanma ve ölüm gibi doğal hallerinden uzaklaşmaya çalışıyor. Hep hayattan haz alayım, hep genç kalayım, hiç ölmeyeyim istiyor. Çünkü maddeci anlayış bunu körükleyerek bir yandan insanı tüketici maymunu haline getiriyor diğer taraftan bu durumu ticari bir ranta dönüştürüyor. İnsan ise bu durum karşısında doğal akışın önünde duramadığı için acizliği trajediye dönüşüyor, kaygı duyuyor, psikiyatrik bir vakıa haline geliyor. 

Hayatı doğal haliyle yaşayamayan insan hayatı doğal haliyle duyumsayıp özümseyemiyor.

İnsan sonsuzluk âleminden fani âleme göçmüş asıl yurdunu özlemektedir. Bu nedenle dünyevi her kayıp bu dünyanın faniliğini gösterir ve insan gurbette olduğunu hissederek hüzünlenir. 

Neden sonbahara hazan mevsimi diyoruz? Yapraklar sararıp soluyor. Ağaçlar kuruyor. Bize bir göç etmeyi, ölümü hatırlatıyor. Biz hüzün duyuyoruz ve mevsime hazan mevsimi diyoruz.

Hüzün içimizde demlenerek bize hayatın değişik renklerini gösterir. Bu renkleri kelimelere dökerek şiirler yazarız. Hilmi Yavuz, "Halkımız, gülün sesini savurup/bir türkünün kekiğinden tüterken/der ki, böyle yazılır sevdamız/Hüzün ki en çok yakışandır bize” ” diyerek hüznün hayatımızdaki yerini belirler. Atilla İlhan, “ah nerde gençliğimiz/sahilde savruluşları başıboş dalgaların/yeri göğü çınlatan tumturaklı gazelle/elde var hüzün” diyerek nostaljik anların neticesini söyler.

Mutluluğu duyumsamamız için hüznü de bilmemiz gerekir. Hüzün yaşamamış kişi eksiktir, olgunlaşmamıştır. Ahmet Haşim “Melali anlamayan nesle aşina değiliz” derken hüzün yaşamamış insanlara yabancılığını dile getirir.

Geçmişi düşünür çocukluğumuzu gençliğimizi hüzünleniriz. Hüzün bizim tefekkür etmemizi sağlar. Doğu insanı için hüzün bir düşünme, arınma meselesi iken, batı insanı için uzaklaşılması gereken bir durumdur. Hayatı bir haz alma, ölümü ise hazzın bitmesi olarak görme anlayışı, beraberinde hüzne karşı alkol, uyuşturucu ve antidepresan gibi maddeler kullanmayı getiriyor. Çünkü batılı insan için hüzün hazzın kaybolması, bir melankoli, depresyon, ruhsal çöküntüdür.

Günümüz hız çağı aynı zamanda, insanların hüznü hissetmeye zamanı yok. Hüzün yavaşlatıcı bir durumdur. Sadece hüzün değil insana yücelik veren nezaket, hoşgörü, adalet, sadelik, iyi niyet, aşk gibi duygularda hayatımızdan hızla uzaklaşıyor. Gülten Akın “İlkyaz” başlıklı şiirinde “Ah, kimselerin vakti yok/Durup ince şeyleri anlamaya” diyerek halimizi anlatır.
Hayatta hüznü bilip yaşamaktan korkmayalım ki, mutluluğu da anlayıp yaşayabilelim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder