Çoğu
zaman sevinmeyi bilmeyiz ya da kontrol edemeyiz. Galibiyet sonrasında taraftar
yollara düşer, çılgınca tezahürat yapılır, rastgele kurşunlar sıkılır, coşku ve
sevinç cinayetle sonlanır. Düğün arabası konvoyunda rastgele kornalar çalınır,
kontrolsüzce hız yapılır, düğün kazalar ve ölümle sonlanır.
Sevinmeyi
bilmeyip kontrol edemediğimiz gibi çoğu zaman hüzünlenmeyi de bilmiyoruz.
Çağımızda
insanlar hüzün duyma, yaşlanma ve ölüm gibi doğal hallerinden uzaklaşmaya
çalışıyor. Hep hayattan haz alayım, hep genç kalayım, hiç ölmeyeyim istiyor.
Çünkü maddeci anlayış bunu körükleyerek bir yandan insanı tüketici maymunu
haline getiriyor diğer taraftan bu durumu ticari bir ranta dönüştürüyor. İnsan
ise bu durum karşısında doğal akışın önünde duramadığı için acizliği trajediye
dönüşüyor, kaygı duyuyor, psikiyatrik bir vakıa haline geliyor.
Hayatı doğal haliyle yaşayamayan insan hayatı doğal haliyle duyumsayıp özümseyemiyor.
İnsan
sonsuzluk âleminden fani âleme göçmüş asıl yurdunu özlemektedir. Bu nedenle
dünyevi her kayıp bu dünyanın faniliğini gösterir ve insan gurbette olduğunu
hissederek hüzünlenir.
Neden sonbahara hazan mevsimi diyoruz? Yapraklar sararıp soluyor. Ağaçlar kuruyor. Bize bir göç etmeyi, ölümü hatırlatıyor. Biz hüzün duyuyoruz ve mevsime hazan mevsimi diyoruz.
Hüzün
içimizde demlenerek bize hayatın değişik renklerini gösterir. Bu renkleri
kelimelere dökerek şiirler yazarız. Hilmi Yavuz, "Halkımız, gülün sesini
savurup/bir türkünün kekiğinden tüterken/der ki, böyle yazılır sevdamız/Hüzün
ki en çok yakışandır bize” ” diyerek hüznün hayatımızdaki yerini belirler. Atilla
İlhan, “ah nerde gençliğimiz/sahilde savruluşları başıboş dalgaların/yeri göğü
çınlatan tumturaklı gazelle/elde var hüzün” diyerek nostaljik anların
neticesini söyler.
Mutluluğu
duyumsamamız için hüznü de bilmemiz gerekir. Hüzün yaşamamış kişi eksiktir,
olgunlaşmamıştır. Ahmet Haşim “Melali anlamayan nesle aşina değiliz” derken
hüzün yaşamamış insanlara yabancılığını dile getirir.
Geçmişi
düşünür çocukluğumuzu gençliğimizi hüzünleniriz. Hüzün bizim tefekkür etmemizi
sağlar. Doğu insanı için hüzün bir düşünme, arınma meselesi iken, batı insanı
için uzaklaşılması gereken bir durumdur. Hayatı bir haz alma, ölümü ise hazzın
bitmesi olarak görme anlayışı, beraberinde hüzne karşı alkol, uyuşturucu ve
antidepresan gibi maddeler kullanmayı getiriyor. Çünkü batılı insan için hüzün
hazzın kaybolması, bir melankoli, depresyon, ruhsal çöküntüdür.
Günümüz
hız çağı aynı zamanda, insanların hüznü hissetmeye zamanı yok. Hüzün
yavaşlatıcı bir durumdur. Sadece hüzün değil insana yücelik veren nezaket,
hoşgörü, adalet, sadelik, iyi niyet, aşk gibi duygularda hayatımızdan hızla
uzaklaşıyor. Gülten Akın “İlkyaz” başlıklı şiirinde “Ah, kimselerin vakti
yok/Durup ince şeyleri anlamaya” diyerek halimizi anlatır.
Hayatta
hüznü bilip yaşamaktan korkmayalım ki, mutluluğu da anlayıp yaşayabilelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder