çarmıha gerilse söylev,
sözler dökülmez, ölmez hiç bir mâna
ne yana baksan sarmaşık, budansa
bile asalak hep var
moğollar kadar yalnız
kalmadı tarih, ordular ve çizmeleri
dünya durdukça değmez
ağaçlar göğe, arılar çiçeğe hovarda
duvarda yalnız başına
ağlamakta büyük babam siyah beyaz.
her yaz doğrulup bir daha
terlerim ben; şiirde olduğu gibi
tâlibi olmayan düşünceler
gelip geçer tarlamda yağmur
mahmur bir sabahı akşama
taşısam ne çıkar, açmadan kitabı
iltihabı kurumuşsa yaranın
hastane uzak, eczam başucumda
sıcak iklimlere mısralar
yeşertebilir oysa yüreğim.
daha doğmadı ay, vayyy
gönül kahrına düştü karanlıklar
tüccarlar, seyyar
satıcılar ve komşular, iftarda boğulacaklar.
tornacılar isteseler de
put yapamazlar, zira darphane tekel
Henry Bergson, Nietzsche
ve Heidegger gülüyorlarsa bize ne çıkar
bütün yollar Çanakkale’ye,
Anadolu’ya çıkar, Mehmet Akif’e çıkar
aşikârsa hayat felsefe
yok; çiçekler var ve kuşlar ve çocuklar...
dert muhabbete değse vefa
ona komşu, aşk alt sokakta
yatakta ölmeyen yiğitler
tarihe ayna tutar ve kıskanır Hegel
gel eder gelecek, gelmeden
buğusu gelir yağmurun
bir yol uzar da önünde
âdemin, tarihe doğru gel gel eder
iki kere iki dört etmez,
beş eder, on eder, on bir eder.
biçilmezse ekin
karıncalara bayram, yaram derindir a dostlar yaram…
affediyorum yakın tarihi
ve kuşlar ülkesinin sultanını
sazını almadan yola çıkan
ozanları ve okumadan yazanları
affediyorum cümlesini
cürümlerin; babam aferin desin yeter
iki kere iki beş eder on
eder on bir eder, düşünce yere bider.
dilden beter hangi kurşun
var ki atılsın göğe ve yere?
göğsünü gere gere söylesin
şairler, şiir değer her yere.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder