“HASTA ANNELER ÜLKESİ” NİN ŞAİRİ-1 / Ahmet Doğan İlbey


Bâzan bir şiir ve nesir tek başına bir mevzuu kitap çapında ihata eder ve gayesine sonuna kadar sektirmeden yürür. Mevzuun ana fikrini ve duygusunu en neşideli, en hüzünlü ve en kesif cümle veya mısralarla ifade eder, okuyanın yüreğini ve dimağını çepeçevre sarar. Böyle bir metni okuyan, mevzuun mâna, duygu ve hadiselerini kare kare yaşamanın hazzına erer.

Şair ve hikâyeci Hasan Ejderha’nın “Hasta Anneler Ülkesi” adlı şiiri bu hususiyetleri bütünüyle taşıyan ve adıyla, mevzuuyla, mısralarıyla ilk kez yazılmış bir şiirdir. Şair, daha önce ifade edilmemiş, birbiriyle bütünlük içinde tutuk yapmadan, akıcılığını sekteye uğratmadan fikrin ve duygunun âhenkli bir şekilde tecessüm ettiği hüzünlü bir şiir meydana getirmiş.

Şiir, hasta bir anneye yazılmıştır. Şair oğul annesiyle geçen çocukluğundan bu yana hâtıralarını, duyuşlarını, hayata bakışını annesinin varlığıyla bütünleştirerek anlatıyor. Şiir ustaları okuyunca takdir edeceklerdir ki “Hasta Anneler Ülkesi” şiiri son zamanlarda yazılmış en yeni şiirlerden biri olup, şiirdeki çağrışımlar ilk defa Hasan Ejderha’nın elemli mısralarıyla ifade ediliyor. Şiirin gücü, ölümün yoklaması muhtemel olan ânları yaşayan hasta annenin varlığı, şair oğulun yüreğinden fışkıran merhamet, sevgi ve hüzün yüklü mısra kalıplarına dökülüşündedir:

“Hasta anneler ülkesinde yetimdir yüreğim / Üşüyeceğim anne baksana yüzüme / Ellerim ve yüreğim ve aklım üşüyecek / Düşleyecek ne varsa düşledim / Şimdi hasta anneler ülkesinde bir prensim / Dersim, annemin gözlerini ezber etmek / Okumak ne varsa orada.”

Hz. Veysel Karâni’nin kavuştuğu bütün ihsan ve manevî dereceler hasta annesine yaptığı iyilik sebebiyledir. Şair oğul, âdeta Hz. Veysel Karani gibi bütün hayatını bakıma muhtaç hasta annesinin üstüne kuruyor. Hasta anne, şair oğulun hayata tutunduğu kuşatıcı bir kadındır. O bakımdandır ki şair, hasta annesi için bütün fedakârlıklara hazır bir mümin davranışı içindedir. Hasta annesine bakmak, şair için her türlü dünya lezzetinden ve kendi hususi hayatından önemlidir:

“Ankara’da bir hastane avlusunda / Biriktirdiğim göz yaşlarıma karıştırmak okuduklarımı / Dilekçemi sunmak, uyuşan dizlerimden çekilen kanla / Canla başla biriktirdiğim umutlarıma bir yenisini katmak / Haykırmak içimin derinliklerine sonra / Annemin elinden öptüğüm duaların üstüne / Tüm bunların umutlarımı, göz yaşlarımı koymak / Doymak, anne bakışlarının en derinine.”

Şair, “Hasta Anneler Ülkesi” başlığıyla çoğul bir çağrışım yaparak, ülkesinin bütün hasta annelerini veya dünyanın her yerini kastetmiş de olabilir. Duygularını keyfiyet ve kemmiyet olarak yalnızca kendi hasta annesi ile sınırlandırmak isteseydi şiirinin adını “Hasta Annem…” şeklinde koyabilirdi.

Şiirde sıkça kullanılan “Ülke” kelimesi vatan, memleket anlamına gelse de, şaire göre annelerin hasta olarak yaşadığı hüznün veya ölümün mukadder olduğu bir süreçtir. “Hasta Anneler Ülkesi” başlığı dar mânada bir hastanedir. Fakat şairin, yüreğini kanatırcasına kastettiği geniş mâna olarak bütün hasta annelerin elem ve hüzün zamanını yaşadığı, sevgi ve merhametlerinden ayrılamadığımız annelerin hasta olarak kaldığı bir mânada ağır dünya ezasına tâbi tutulduğu acı çektiren zamandır. Şair, şiirin adıyla aynı zamanla bütün anne ve çocukların sevgi üzerine kurulmuş bir hayata göndermeler yapıyor:

“Zayıf ferine aldırmadan gözlerinin, bebekliğimi görmek orada / Bir tebessümle büyüyüp, aldığım şefkati iade etmek cömertçe / Mertçe yaptığım sokak kavgaları dönüşü ve bir bisikletten düşüşü / Dizimdeki yara ile anneme sunduğum acıların / İleri ki yaşlarda çektiğim sancıların, anne şefkatiyle tedavisinin / Bedelini öder gibi, sunmalıyım kat kat şefkati / Bayatî bir şarkıdan alınmış bir mısraı ya da hüzzam bir faslı / Dinler gibi geçmeli çocukluğum gözlerimin önünden.”

Şair oğul, hasta annesinin başucunda ıstıraplı duygular yaşamaktadır. Yüreği olan her insanı hüzünlere gark’edecek mısralarla bu duygularını ortaya koyuyor. Hasta annesinin, bilemediği kaderi karşısında Kur’an-ı Kerim’in “Sizi hastalıkla, belâ ile imtihan ederiz” âyetlerine ters düşmeden, fakat yer yer çocuk zamanlarını hatırladığı son derece yüreğe dokunucu duygularla isyanları da vardır:

“Hasta anneler ülkesinde ölmekten korkarım / Her yer soğuk donarım / Lakin yüreği sıcak, ıpılık bakar gözleri annemin / Ninemin saçlarını mı almış ne, apak / Korkarak bakışımdan, ben bile ürkerim, saçlarına annemin / Ninemin gidişi gibi ele sallamakta beyazlığı / ‘Saçları ak olunca nine olur anneler / Nine olunca ölür anneler’ diye bir söz duymuştum / Hayır! Ben uydurmuştum, yok böyle bir söz / Öyleyse içimdeki köz, neden yanar habire.”

Şairin bütün yürek gücü annesinden neşet eder. Hasta annesiyle yaşadığı çocukluk hâtıraları bir film şeridi gibi çarpıcı, anlamlı ve daha önce söylenmemiş mısralarla dile getiriyor. Hayatındaki mutlulukları, sevinçleri, üzüntüleri, yaşadığı çevreyi ve akrabalarını annesi üzerinden tasvir ediyor. Her şeyi çok sevdiği annesinin eteğine tutunmuş, onun sıcaklığına sığınmış ve hiç büyümeyen bir çocuk duygusuyla anlatıyor:

“Sedire uzanmış babam neden kaygılı ve üzgün / Dünyanın bütün anneleri hasta gelir bana / Dayana dayana biriktirdiğim acılar ve sancılar / Birlikte saldırır bütün azalarıma / Neden acı çekilince bitmez, dayandıkça birikir / Zikir çeker dervişler gibi kaplar ruhumu cezbe / İzbe bir köşesinden odanın ağlarım göklere ve yere / Annelere adanmış şiirler söylemeliyim ve bebeklerine hasret annelerine.”

Şair oğulda mâzi bütünüyle annesinin kuşatıcı varlığıyla aynîlik kazanmıştır. Şairin mâzisi, anne ve onun etrafında gelişen bir hayattır. Köyde, kırda, bağda, bahçede ve tarlada annesi, kucağında yaşanılan bir sinegâhtır. Annenin dili, eli ve gönlü hayatın her ânında bir çekim merkezi durumundadır. Şair, bir gurbet hastanesinde hasta annesinin başındayken sık sık annesiyle birlikte geçirdiği mâziyi hatırlar. Çok anlamlı ve ilk kez söylenilen destansı mısralarla dile getirir annesi üzerinden görüp yaşadıklarını. Zaman zaman annesinin hasta olmadan önceki neşideli yıllarına gönderme yapar, coşkulu günleri arar ve hayata çocukça bir duyguyla sitem eder:

“Hasta anneler ülkesinde kalmaktan korkarım / Yakarım yarım kalmış bir şiiri annemin hatırına / Annemin hasta kartına notlar alan hemşireyi / Kaç mısra ile yazabilirim ki?/ İki satır reçeteyi on günde yazan doktoru ya da / Rüyada bile olsa koşsaydım annemle, ayaklarını görürdüm / İşte o zaman annem de hürdü, ben de hürdüm / Şimdi gördüğüm, varla yok arası ayakları annemin.”

Şairin annesine bağlılığında, Batılı toplumun hastalıklı ve bastırılmış “anneye dönüş” psikolojisiyle benzerlik yoktur. Annesine olan sevgisinde ve onun muhtemel yokluğunda hissettiği düşünceler İslâmî akidelere ters deği, bilâkis inançlarına bağlıdır. Şiirinde, anneleri ölen çocukların duygularını yansıtırken, varlığına bağlanılan bir insanın ölümü karşısında “hiçlik”, “çırpınış” ve “çâresizlik” duygusu yoktur.

Duygularını mısralaştırırken ayağını yere sağlam basıyor ve inanç merkezini kaybetmiyor. Annelerin ölümü ve ayrılığı karşısında iki ucu açık bir sonsuzluk anlayışı vardır. Yâni çocukların, anneleriyle ahrette buluşacağına dair sevinçleri mısraların zımnında mevcut. Şair, anneleri ölen çocukları bu inançla teselli ediyor:

“Amin diyerek sonunda, öğrendiğim duaların hepsi anneme şimdi / Bir Hüseynî şarkı gibi / Ağıtlar yakar annenin biri / Çalışmaz ayağı ölü ayakları gibi, oysa yüreği dipdiri / Annem yatar başucumda, bakarım / Annemin yüreğiyle anneme ağıtlar yakarım.”


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder