-Gül Yeter ana Yaklaşık 15 senedir evladı Muhammed Ali Yıldırım( Mamoş)’a her ulaşamayışındaki bu süreler genelde 3-4 saat kadar kısacık zaman dilimleri olurdu, fakiri arayıp; “Muhammedim nerde? Ulaşamıyorum sen bulup ulaşırsın” demek için arardı. Ali’me ulaşıp annesini aratırdım. Sonra teşekkür için tekrar arardı. 9 Mart sabahı, telefonda “Ali Erzurum Ana” olarak kayıtlı numara yine aradı, hem vakitten hem de Ali’m ile bir süredir farklı şehirlerde yaşıyor olmamızdan dolayı şaşkınlıkla açtım telefonu. Arkadan ağıt sesleri geliyordu, Gül ana:” Mamoşum şehid oldu, seni her aradığımda onu bulup bana getirirdin, gene bul getir Mamoşumu” dedi. İlk kez ve son kez seni bulamadım Ali’m.
Sükûtun bir rüzgârdı Ali’m. Sen bir rüzgârdın. Âh rüzgâr,
aziz rüzgâr. Bir rengi olmayan ama yaratılmış ve yaratılmaya devam eden cümle
renkleri birbirine karıştırıp en güzel tabloları resmeden rüzgâr. Büyüklüğü ve
boyutları yokmuş zannedilen ama nice büyükleri yerinden oynatan rüzgâr. Uçsuz
bucaksız ummanları birbirine karıştıran, tufanlara dönüşen rüzgâr. Yüce dağları
yerinden oynatıp birbirine kavuşturan rüzgâr.
Sen bir rüzgârdın Ali’m. Bakışın bir rüzgârdı. Balta
girmemiş uçsuz bucaksız ormanları derinlerdeki köklerinden sarsarcasına
hareketlendiren rüzgâr. Göğe yükselince kasırga olurdu selamın. Suya dokununca
tufan olurdu her merâmın.
Habersizce çıkıp gelişlerin bir ferahlık muştusuydu
yüreklerimize. Anadolu’nun Ağustos sıcaklarında, ter damlacıkları yürürken
şakaklarımıza, ansızın esen o serin rüzgârdın kaldırımları incitmeyen
adımlarınla. O gece kaç adım hediye etmiştin Şehr-i Maraş kaldırımlarına,
“tütünüm bitti” diyen dostuna nefes olmak için. Ne bahtiyarmış bu şehrin
kaldırımları, en kadîm Refîke yol eylemişler kendilerini. Yine gelsene Ali’m,
tütün ol gel mesela, ateşler yarışsın yakmak için ilk dumanımızın Bismillahını.
Sen bir topraktın Ali’m. Âdem’e harç olan arı duru saf
toprak. Suların sarılmak için gökyüzünden aşağı damla damla yarıştığı azîz ve
pâk toprak. Uzay sonsuzluklarına sığamayan dünyaya kefen olan toprak. Çiçeklere
renk, yeryüzüne desen olan toprak. Efendi Hocamın “Derviş Ali” dediği,
dervişlerin Seyr-i Sülûkunun nihayeti olan toprak.Yine gelsene Ali’m, toprak ol
gel mesela, kırmızı gül bahçeleri büyüsün bağrında.
Sen bir sükûttun Ali’m. Gümüşlerin Pazar Pazar ayak
altlarına serildiği bu kekre çağın Altın kalesi olan Sükût. Asır süren kimi
ömürlere bir kerecik nasip olmayan o kıymetli sükût. Birbirine binlerce kez
değsede tek bir an uzunluğunca gönüllerine bir kez nazar dokunuşu armağan
edemeyen sükût. Ali Hocamın “Susan Adam” dediği, nice dostların hiç erişemediği
o kıymetli sükût.
Sen bir Dosttun Ali’m. Ancak meccanen yaşatıldığında
sadrları titreten dost. Dostluk mağrası Sevr’in kapatılamayan son deliğini
setreden mübarek gönül tabanının dayandırıldığı dost. Cıncık kırığı soğuklarda
kaldırımları alev alev ısıtan dost. Vuslat vakti geldiğinde geride kalacak
evlatlarımızı yetim bırakmayacak dost. Ak Saçlı Hüzünkârın “Ali Dost” dediği,
Âlî Dost.
Sen bir bayraktın Ali’m. Ciltlerce yazılıp kütüphanelerce
sığdırılamayan, asırlarca anlatılıp bir selam süresince anlaşılamayan,
kıtalarca dolaşılıp bir karış kadar yer kaplayamayan ancak kadîm toprağın bir
gül fidanına beyt olabilecek büyüklükteki alanına Elif gibi dimdik durduğunda
Selam vermek için rüzgârını bekleyen bayrak.
Yine gelsene Ali’m. Bayrak ol gel mesela, devletimiz
kurulsun nazlı dalgalanışlarında.
Kaleminize sağlık, Rabb'im rahmet eylesin, cennet mekanda sizleri buluştursun.
YanıtlaSilAllah rahmet eylesin. Mekanı cennet ruhu şad olsun inşallah.
YanıtlaSilVay Ali dost vay
YanıtlaSilMekanı cennet kabri nur olsun.
YanıtlaSilAllah rahmet eylesin mekanı cennet olsun inşallah
YanıtlaSilAllah mekanını cennet eylesin Âli Dost
YanıtlaSilAllah Mekanını Cennet eylesin inşallah
YanıtlaSil