Benim çocukluk yıllarımda köyümüzde, yöremizde hatta şehrimizin tamamında doğan büyüyen her erkek çocuğunun mutlaka güreşle alakası olurdu. Çocuklar dört-beş yaşına geldiği zaman babası, amcası veya dedesi tarafından kendi akranı başka bir çocukla evin avlusunda, tarlanın çayırında, ırmağın kumsalında güreştirilir, galip gelen çocuk küçük bir parayla ödüllendirilirdi. Köy düğünlerinin tamamında ödüllü güreşler yapılır, geceleri sinsin ateşi yakılırdı. Bayramlarda halk kendi arasında para toplayarak, bayram güreşi organize ederdi. Köy halkının tamamı komşu köylerde düzenlenen güreşlere kendi köyünün pehlivanları desteklemek için giderdi. Kasaba ve şehirlerde karakucak güreş festivalleri düzenlenirdi. Pehlivanlar rakipleriyle güreş tutarken, davulcular Köroğlu veya Mağaralı Ökkeş havalarını çalardı. Güreş bizim hayatımızda önemli bir yer tutar, sosyal etkinliklerimizin başında gelirdi. Uzun kış gecelerinde halk bir eve toplanır, yaşlılar bu toplantıda asırlar önce yapılmış güreşleri anlatırdı. Kuz Ali ile Tatar Pehlivanın yaptığı güreşin hikayesini dinlerken hem gururlanır hem de sevincimden gözlerimden yaş gelirdi. Anlayacağınız güreş bizim köyde spor ve kültür olarak bir yaşam biçimiydi.
Bende beş yaşıma geldiğimde
akranlarımla güreşmeye başladım. İri yarı beledi bir çocuk olduğum için kendi
yaşımdaki çocukları genel olarak yıkardım. Güreşten sonra bana verilen bir
lira, iki buçuk lira gibi parayla Bakkal Muzaffer’in dükkânına koşar lokum ile
bisküvi alırdım. Aldığım lokum ve bisküviyi yıktığım çocukla birlikte yerdik.
On bir, on iki yaşlarında düğünlerde güreşmeye başladım. On beş yaşına
geldiğimde lise okumak için şehre gittim. Lise birinci sınıfta okuduğum
Kahramanmaraş Endüstri Meslek Lisesinin güreş takımı seçmelerine katılarak,
seçme müsabakalarını kazanıp okul takımına girdim. Ağır sıklet güreşçi olarak
lise birinci sınıfta il ikincisi, lise iki ve üçüncü sınıfta il birincisi
oldum. Memleketimi temsilen Kayseri ve Elâzığ’da bölge şampiyonalarında güreştim.
Bu nedenle lise yıllarımda arkadaşlarım bana “Pehlivan” lakabını taktılar. Boyum
uzun, kilom ağır olunca Pehlivan lakabı benim ile özdeşleşti. Bu lakap benimde
hoşuma gidince hiç kimseye itiraz etmedim. Aradan uzun yıllar geçtiği halde
okul arkadaşlarım ve hocalarımla karşılaştığım zaman bana Pehlivan diye hitap
ederler. Üniversite öğrencisi olduğum yıllarda güreş festivallerinde şiir
okumaya, sunuculuk yapmaya başladım. Merhum Hayati Vasfi Taşyürek’in “Yeni
Şampiyonlar Neredesiniz” şiirine nazire olarak yazdığım “Üzülme” şiiri halen er
meydanlarında pehlivanları coşturmaktadır. Beş yaşından yirmi yaşına kadar
güreş sporuyla değişik statülerde ilişkim oldu ama hiçbir zaman iyi bir
pehlivan olamadım. Yirmi yaşından sonrada spor sever bir vatandaş olarak güreşle
alakam hala devam etmektedir.
Üniversiteyi bitirdikten bir
yıl sonra tayinim öğretmen olarak serhat şehri Van ilimizin, Emrah’la Selvi’nin
diyarı yeşil Erciş ilçesine çıktı. Erciş; zengin kültürü, eşsiz doğal
güzellikleri ve stratejik özellikleri bakımından ülkemizin saklı cennetlerinden
bir köşedir. Erciş’e göreve başlamaya giderken Jandarma Binbaşı Nazmi Akıncı
abimin telefonla verdiği bilgi üzerine Erciş Merkez Jandarma Karakol Komutanı
Başçavuş Mehmet Karaosmanoğlu seyahat ettiğim otobüsü durdurarak beni ilçe
girişinde sürpriz bir şekilde karşılamış ve jandarmada iki gün misafir etmişti.
Bende göreve başladıktan sonra her fırsatta İlçe Jandarma Komutanlığına giderek
Mehmet abiyi ziyaret etmeye başladım. Mehmet abi Kahramanmaraş’ın Yenicekale
Köyündendi. Bende Döngel Köyünden olduğum için yakın hemşeriydik. Aynı dili
konuşur, aynı kedere ağlar, aynı şeye gülerdik. Mehmet abi dostuna güven,
düşmanına korku veren iyilik sever bir insandı. Göreve başladığım günlerde
Mehmet abiyle Erciş Öğretmenevine birlikte gitmiştik. Öğretmenevine
vardığımızda okul arkadaşlarım Mustafa Gönen ile Seval Altunel beni “hoş geldin
Pehlivan” diye karşıladılar. Mehmet abide o günden sonra bana “Pehlivan” diye
hitap etmeye başladı. Mehmet abinin yanına geldiğim günlerde bazen milli
meseleleri konuşur, bazen de memleket üzerine muhabbet ederek hasret
giderirdik. Mehmet abiyle muhabbet ederken İlçe Jandarma Komutanı Yüzbaşı Ali Bey
dâhil bütün rütbeliler yanımıza gelir, sohbetimiz can kulağıyla dinlerlerdi.
Mehmet abiyle olan dostluğumuza hayran kalırlardı.
Erciş’te İlçe Jandarma
Komutanlığının haricinde bir Piyade Tugayı vardı. Piyade Tugayı çok geniş bir
alana konuşlanmıştı. Tuğ General Tuncer Kılıç Tugay Komutanıydı. Tugay Komutanı
lüks makam otomobiliyle lojmandan çıkıp makamıma giderken Erciş’in ana
caddesinden geçerdi. Ana caddeden geçerken Jonvays lakaplı bir deli Tugay
Komutanını asker selamıyla selamlar, Tugay Komutanı da ona günlük olarak
harçlık verirdi. İlçe halkı meczup bir insan olan Jonvays’a yardım etmesinden
dolayı Tugay Komutanını hem tanır hem de severdi. Bende ilçe halkı gibi Tugay
Komutanını bu vesileyle tanıdım ama muhabbetim yoktu.
Bir gün Tugayda, Kolordu Güreş
Şampiyonasına gidecek güreş takımını çalıştırmak üzere bir güreş antrenörüne
ihtiyaç duyulmuş. Tugay personeli arasında antrenörlük yapacak vasıfta kimse
bulunamamış. Tugay Komutanı Tuncer Bey güreş antrenörü için İlçe Jandarma
Komutanını aramış. “Bizim güreş antrenörlüğü yapacak bir kişiye ihtiyacımız
var. Sizin rütbelilerden güreşten anlayan biri var mı” diye sormuş. İlçe
Jandarma Komutanı Ali Bey’de “Komutanım bizim personellerden yok ama Mehmet
Başçavuşun yanına bir öğretmen gelip gidiyor. Öğretmene Pehlivan diyorlar.
Kendimi pehlivan, adımı Pehlivan bilemiyorum. Mehmet Başçavuşa sorup, size
döneyim” demiş. İlçe Jandarma Komutanı Yüzbaşı Ali Bey Mehmet Başçavuşa “Astsubayım
senin yanına gelen öğretmenin adımı Pehlivan, yoksa kendimi pehlivan” diye
sormuş. Mehmet Başçavuş ise “Komutanım adı Teyfik, kendi pehlivan” diye cevap
vermiş. İlçe Jandarma Komutanı Tugay Komutanı Tuncer Beye benim pehlivan
olduğumu söylemiş. Tugay Komutanı haberim olmadan benim 10. Piyade Tugay
Komutanlığı emrinde görevlendirildiğime dair Kaymakamlıktan onay çıkartmış.
Tabi o zaman askerin kılıcı her taraflı kesiyordu. Çükü Erciş olağanüstü hal
bölgesinde yer alıyordu.
Yarıyıl tatili bitmiş, memlekette
depoladığımız moralin verdiği heyecanla ikici dönem derslerimize başlamıştık.
İkinci dönemin ilk haftası cuma günü diye hatırlıyorum. Erciş Merkez Jandarma
Karakol Komutanı Mehmet Karaosmanoğlu abimle 10. Piyade Tugay Komutanlığı
Destek Kıtaları Komutanı şu anda ismini hatırlayamadığım bir Yarbay benim
görevlendirme yazımı görevli olduğum okula getirdiler. Müdür odasında yazıyı
tebellüğ etmek için okuyunca heyecandan dizlerimin bağı çözüldü. Daha önce
hiçbir antrenörlük tecrübem yoktu. Daha kötüsü beş-altı yaşlarımda anam beni
jandarma geliyor diye korkuttuğu için bilinç altımda asker korkusu da vardı.
Rütbesiz askerden korkan bir insan olarak generalle muhatap olacağım, şapkasını
gördüğümde korkup kaçtığım askerlere amirlik, antrenörlük yapacaktım. O andaki
haleti ruhiye mi sizlere anlatmak için sözlükteki bütün kelimelerin kifayetsiz
kaldığını bilmenizi isterim. Heyecanımı müdür odasında bulunan insanlara fark
ettirmemek için profesyonel bir tiyatro oyuncusu edasıyla biraz ileriye, biraz
geriye doğru yürümeye başladım. Mehmet abi benimde kendileriyle gelmem
gerektiği söyledi. Mehmet abilerin geldiği askeri araca binerek Erciş Orduevine
geldik. Bizim okuldan orduevine gelinceye kadar o serin havada sırtım terledi.
Destek Kıtaları Komutanıyla orduevinde çay içerken yanımıza Kemal Vapur isminde
bir astsubay geldi. Komutan bana “Hocam Kemal Astsubay ile bir aracı emrinde
görevlendirdik. Eğer çözemediğin bir sorun olursa benim odam senin çalışacağın
yerde. Yanıma gelirsin” dedi. Beni Kemal astsubayla tanıştırarak kendisi Mehmet
abiyle birlikte gitti. Bende bu arada heyecanımı yenerek biraz rahatladım.
Kemal astsubayla ilk iş olarak
benim eve giderek pijama, eşofman gibi orduevinde kullanacağım malzemeleri
getirdik. Beni orduevinde bir süit odaya yerleştirdiler. Sabahleyin yapacağımız
işleri planladık. Gece saat on gibi Kemal astsubay evine gitti. Bende odama
geçip yattım. Sabah kahvaltıdan sonra güreş takımıyla ilgili faaliyetleri
yürüteceğimiz Destek Kıtaları Komutanlığındaki alana gittik. Önceden duyuru
yapıldığı için güreş takımına girmek isteyen askerler gelmeye başladı.
Antrenmanları yapacağımız yaklaşık iki yüz metrekarelik bize tahsis edilen
salonda güreş minderi yoktu. Yaklaşık elli civarındaki yatağı birbirlerine
diktirip üzerine yumuşak bir branda çektirerek güreş minderi hazırlattım.
Seçmelere gelen askerlerin tartı işlemlerini yaptırdım. Yaptırmış olduğumuz
seçme müsabakaları neticesinde kendi sıkletinde birinci ve ikinci olan askerleri
takıma aldım. Seçmemelerde dereceye giren pehlivanların dünya birincisi
olmuşçasına sevinmeleri görülmeye değerdi. Elenen bazı askerlerin döktüğü göz
yaşları aklıma geldikçe hala üzülürüm. Şampiyonaya gitmeden bir gün önce
yeniden bir seçme güreşi yapılacağını, yenen pehlivanın kolordu şampiyonasına
gideceğini peşinen söyledim. Antrenörlükteki ilk günüm zahmetli ve yoğun geçti
ama çalışmalarımızı uzaktan takip eden Destek Kıtaları Komutanından tam puan
aldık. Bir sıkıntımız vardı. Seçmelere ağır sıklette güreşecek hiçbir asker
gelmemişti. Durumu komutana söyledim. Komutan “çaresine bakarız, bir şekilde
hallederiz, sen canını sıkma hocam” dedi. Bundan sonra ben istirahat etmek
üzere orduevine gittim. Beni orduevine götüren cip şoförünün kapıyı açarken ve
kapatırken selam vermesine bir anlam veremedim ama bir yanlışlık yaparım
tereddüdüyle müdahalede edemedim. Orduevinde yemek yerken daha önce namını
duyduğum Çukurca dağlarını vatan hainlerine dar eden komutan Yolcu Zop yüzbaşı
ile tanıştım. Afşinli hemşerim Yolcu Zop ile memleket üzerine muhabbet edip,
hasret giderirken biraz sonra Tugayda bölük komutanı olarak görev yapan
Üsteğmen Yunus Hopur yanımıza geldi. Yunus Hopur’la da tanışınca muhabbet iyice
koyulaştı. Gündeme güreş şampiyonları, Maraşlı ünlü pehlivanlar geldi. Tugayda
astsubay olarak görev yapan hemşerilerimizde masamıza gelince halka iyice
genişleyerek sohbet daha da derinleşmeye başladı. Türkiye’nin İran sınırında
Maraşlı bir öğretmenin 10. Piyade Tugayına antrenör olarak görevlendirilmesinden
hemşerilerimin kıvanç duyduğu, mutlu olduğu her hallerinden anlaşıldığı gibi
gözlerinin içinin güldüğü de aleni şekilde fark ediliyordu. Bende Yolcu Zop
başta olmak üzere tanıştığım bütün hemşerilerimle iftihar etmedim desem yalan
olur. Onlarla tanışmak Tugayda yürüttüğüm güreş antrenörlüğü görevi konusundaki
başarılı olma ümidimi artırdığı gibi öğretmenlik vazifemi yürüttüğüm zamanlarda
yaşadığım bilinçaltındaki terör korkusunu hafızamdan tamamen silerek cesaretimi
artırdı. Gecenin ilerleyen saatlerinde bir sonraki akşam buluşmak üzere
hemşerilerimizden ayrıldık.
Sabahleyin erkenden Kemal
astsubayla Destek Kıtaları Komutanlığındaki çalışma alanımıza gittik. Güreş
takımına seçtiğimiz askerlerin yanı sıra ağır sıklette güreşecek bir asker daha
gelmiş. Ağır sıklette güreşecek askerin boyu bir doksan, kilosu yüz yirmi ama
daha önce hiç güreş yapmamış bir insan. Sivil hayatta bir fabrikada hamallık
yapıyormuş. Antrenman çalışmalarına koşu ile başlayıp, ısınma çalışmalarıyla
devam ettik. Tek dalma ve çift dalma güreş oyunları çalıştık. O gün yine gün
akşam oldu. Geceyi geçirmek için orduevinin yolunu tuttum. Güreş takımıyla iki
hafta antrenman çalışmalarına devam ettik. Ağır sıklet pehlivanın partneri
olmadığı için onunla bazen Kemal astsubay, bazen ben çalıştım. İki haftalık
süre içerisinde takımdaki askerlere tek dalma, çift dalma, kle, boyunduruk,
künde, salto, çengel gibi yirmiye yakın teknik öğrettim. Askerlerden bazıları
her tekniği uygulayabilirken, bazıları tekniklerin bir kısmını öğrenemedi.
İkinci haftanın sonunda Kolordu Şampiyonasına gidecek takımı belirlemek için
seçme müsabakalarını yaptık. Sekiz kişilik serbest güreş takımını belirledik.
Böylelikle benim antrenörlük görevim tamamlanmış oldu.
Yol güvenliğinin tehlikeli
olmasından dolayı benim takım ile Bingöl’e gidip, gitmemem konusunda tereddütte
düştüler. Ben gitmek istemediğimi söyledim. Böylece takımı Bingöl’e Kemal
astsubay ile Destek Kıtaları Komutan Yardımcısı Cengiz binbaşı götürdü. Bizim
takım Bingöl’de yapılan müsabakalar sonunda Kolordu ikincisi olmuş. Ben takımı
Bingöl’e yolladıktan sonra okuldaki görevime dönmüştüm. Haberi duyunca çok
sevindim. Bu başarıdaki en büyük pay bana aitti çükü. Başarının duyulmasıyla
bizim okuldaki ve öğretmen camiasındaki heyecanı mutluluğu anlatmanın görmeden
mümkün olmadığını söylemek istiyorum.
Takım Bingöl’den dönünce Kemal
astsubay askeri bir araçla gelerek beni okuldan tugaya getirdi. Takımla
birlikte Tugay Komutanı Tuğ General Tuncer Kılıç’ın ziyaretine gittik. Tuncer
Kılıç dereceye giren ve girmeyen bütün pehlivanları ödüllendirdi. Bana çok özel
bir alaka göstererek görev yaptığım okulun onarımının yapılması ve
ihtiyaçlarının karşılanması talimatını verdi. Vermiş olduğu talimatlar
fazlasıyla yerine getirildi. Benim de güreş antrenörlüğü maceram böylelikle
sona ermiş oldu.
Güreş antrenörlüğü yaptığım
dönemde bana verilen orduevi giriş belgesi sayesinde Erciş’te çalıştığım dört
yıl boyunca orduevinin imkânlarından faydalandım. Tugayda görev yapan
hemşerilerimle tanışarak hemhal oldum.
Allah ordumuza ve milletimize
zeval vermesin.
Takımın başında Bingöl'e gitseydin, büyük ihtimalle birinci olurdunuz.
YanıtlaSilOlamazdık. Çünkü dereceye girecek başka güreşçi yoktu.
Sil