Tanış olmamız dört sene
evveline dayanır. Muhabbetimizin de bir o kadarı var. Doğu Anadolu'nun en büyük
camisinin temizlik işlerine bakardı Muhammed Amca. Görünüşü, eğer tebessümünden
kalbiniz yumuşamayacak kadar katıysa, dikkatinizi çekmezdi. Fazla konuşmazdı;
hatta bazı sorulara bile sadece tebessüm ederek karşılık verirdi. Görevli
imamların yaşları kendisinden çok küçük olmasına rağmen buyurmalarından
gocunmaz, insanın zoruna giden bir memnuniyetle yapardı. Erzincan'a gelmezden
evvel yıllarca İstanbul'u beklemişti. Sahi öyle yapmıştı. Eskilerin deyimiyle
ikinci emekliliği gelmişti burada da. Aslında o çalışıyor sayılmazdı, işçi gibi
demek istiyorum. Camiinin bereketiydi. Öyle ki bu koca camiden, Allah-u Alem,
namazına durmadığı tek bir cenaze bile kalkmamıştı. Erzurumluydu. Çayı da
muhabbeti de çok severdi. Ağzından yavan siyaset lafı duymazdınız. Nefesi
Kur'an kokardı. Sakindi. Ermeni Çingeneleri hariç kimseye bağırdığına şahit
olmadım. Ağzımda şikâyetle geldiğim zamanlarda kısa ve dualı cevaplar verir,
ısrarla devam edersem gerisine sadece tebessüm ederdi. Anlayacağınız
babamın "bunda da vardır bir hayır" hikayesindeki adam gibiydi.
Bi-haber kaldığım bir zamanda
nihayete erdirdiği tesbihini alıp gitmiş.
Duydum.
Siz de duyun.
Rahmet olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder