TEFEÜL SAATLERİ-9-10 / Hidayet BAĞCI


TEFEÜL SAATLERİ-9

“…Ellerin ellerin ve parmakların
Bir nar çiçegini eziyor gibi
Ellerinden belli oluyor bir kadın
Denizin dibinde geziyor gibi
Ellerin ellerin ve parmakların…”Mona Roza/Sezai KARAKOÇ

“Şiir Naz uyan, sabah ezanı okunmak üzere.” dedi genç adam. Şiir nazın kirpikleri bir türkü edasıyla kaşına değdiği vakit bakışları kocasının bakışlarına dokundu ve gülümseyerek: “Bugün Ramazan bayramı, peki kınalı ellerim onlar ne olacak?” dedi genç kadın. “Düğün günü ellerini nasıl yıkadıysam bugün de kınalı ellerini ben yıkacağım ama sabah namazına yetişmeliyim.” dedi genç adam.

“Damat gelinin kınalı ellerini yıkamadan önce okuduğu iki Fatiha suresinin arasına Salat-ı Tefriciye duasını da ekleyerek Hz. Muhammed (SAV)’in aziz ruhlarına hediye etti. Besmele-i Şerife okuyarak gelinin elindeki kırmızı gül nakışlı kına kesesinin ipindeki kör düğümü heyecanla çözdü. Gelinin elleri damadın avuçları arasında bir gonca gül edasıyla duruyordu. Damat gelinin sağ elindeki kurumuş kınayı temizledi. Aralarında suskunluktan başka konuşan olmadığı için gelin mahcup bir edayla ellerini emanet ettiği damadın karşısında “lambada titreyen alev” gibi üşüyordu. Damat sevdiği kızın ellerine ilk defa dokunmanın heyecanıyla içindeki sessiz coşkuya karşı kayıtsız susuyordu. Ne sevdiği kadının gözlerine bakabildi ne de konuşabildi. Sadece kendisine düğün günü verilen görevi yerine getirmeye çalıştı, heyecanını belli etmek istemeyen utangaç tavrıyla. Sonra damat elindeki büyük tasın içindeki suyla gelinin her iki elini yıkadı.”

Köyündeki camide bayram namazını cemaatle kılan Nureddin, rahmetli babasının dostlarıyla tek tek bayramlaştı. Köyü ve burada yaşayan baba dostlarını özlemişti. Onlarla biraz hasbihal ettikten sonra baba ocağına doğru yol alacağı sırada cami bahçesinde yeni açmış, buram buram huzur kokan nergislere gözü takıldı. Şiir Naz için nergislerden küçük bir demet yaptı. Onu da ceketinin iç cebine yerleştirdi ve elleri ceplerinde yağmurlar eşliğinde kiremit çatılı tahta çardaklı köy evine doğru yol aldı. Bahçe kapısını araladı ve tahta merdiveni basamak basamak heyecanla çıkmaya başladı. Ayakkabısını çıkarıp tahta çardağa adımını atar atmaz şömineli salonda ateşin üzerinde pişen ekşili çorba kokusu Nureddin’i mest etti. Altı yaşındaki kızı çardaktaki ayak sesini duyar duymaz şömineli salondan merdivene doğru koştu.

“Babacığım, ellerime bakar mısın? Bunun adı kınaymış.” dedi Amine Şuara.

“Kim yapmış bunları ellerine bakalım?” diyerek şömineli salon kapısında onu karşılayan hanımına göz kırptı, Nureddin.

“Babacığım benim, canım babacığım!.” diyerek babasının yağmurdan ıslanan kollarına kendini bırakan Amine Şuara, Nureddin’in kulağına fısıldadı.

“Bugün bayrammış. Annem, Çeşmi Naz ebemin çorbasından yaptı.”

“Ellerine sağlık, Şiir Naz.” dedi genç adam ve ceketinin iç cebinden bir demet nergisi hanımının kınalı ellerine uzattı, gülümseyerek “Bayramın mübarek olsun.” Genç kadının gözleri yıldız yıldız parladı. Çiçek demetini kocasının ellerinden aldı ve eşine doğru bir adım atarak.

“ Senin de mübarek olsun, ” dedi.

***


TEFEÜL SAATLERİ-10

Gökyüzünden yeryüzüne inen yağmur, ağaçların yapraklarına damla damla dokunurken, kuzine sobanın üzerinde çay olmayı bekleyen su da fokur fokur kaynıyordu. Köy evinde cıvıltısıyla varlığını hissettiren küçük kız, annesinin verdiği sofrayı oturma odasına serdi. Genç adam sobanın üzerinde buhar buhar kaynayan sudan, misafir gelmesi umuduyla bir demlik çay yaptı. Kuzine sobanın içinde kabaran tarçınlı cevizli kek odanın içine sinmiş, sanki mutluluk dağıtıyordu. Evin kadını sofraya önce ekşili çorbayı getirdi. Sonrasında kahvaltılık olarak şehirden ne getirdilerse onları yer sofrasına dizdi.

“Ellerine sağlık, hatun. Soframız seninle, kızımla şenlendi. Hele de sizlerin varlığıyla sobanın üzerinde demlenen çay ile odaya dağılan kekin kokusu beni mest etti.” dedi genç adam.

“Babacığım, annem unu, yumurtayı, şekeri kocaman tasa bıraktı ben de hepsini karıştırdım.” dedi küçük kız.

“Hmm, demek bu güzellik senden.” dedi genç adam hanımının gözlerine bakarak. “Bugün bayramlaşmaya Ebrugil de köye gelecek. Ne zaman gelirler bilmiyorum. Cuma namazından önce kabristan ziyaretini yapalım diyorum. İkindi namazından sonra da hep beraber küllü kömbe yapalım. Sen ne dersin?” dedi genç adam hanımına. Kadın gülümseyerek “evet” der gibi itaatkar bir duruşla kaşlarına değen kirpikleri, yere doğru eğildi. Kocasının dilinden küllü kömbe yemeğini duyan genç kadın yedi yıl öncesinde yediği yemeğin tadını alır gibi oldu.

“Düğün evindeki telaş azalmıştı. Misafirler dağılmış, gelin odasına geçmişti. Gelinin kayınatası İhsan, akşam namazını camide kıldıktan sonra cami cemaatini velime yemeğine davet etmişti. Damadın annesi Çeşmi Naz, binbir zahmetle velime yemeği için küllü kömbe yapmış ve düğün sofrasını donatmıştı. Cami müezzini yemek sonunda davudi sesiyle yemek duasını sonrasında Bakara suresinin son iki ayetini okumuştu. Bu düğünün hayrlara vesile olması için dualar etmişti. Caminin cemaati kendilerine ait isteklerini de niyetlerine katarak yapılan dualara “amin” demişti. Aminlenmiş dualar, Hak katında kabul olması umuduyla azizleşmişti.”

“Anne, kekimiz kabarmış!” dedi saçları iki yandan uzun belikli küçük kız. Karısının söz almasına fırsat vermeden “Kızım sobaya yaklaşma, sıcaktır. Ben alırım.” dedi genç adam. “Ellerin yanmasın.” dedi genç kadın, elindeki nakışlı beyaz kumaşı beyine doğru uzatarak.

Merdiven girişindeki çardaktan gelen ayak seslerini işiten pembe elbiseli, beyaz çorabı yandan ponponlu küçük kız Amine Şuara, merakla kapıya koştu. Çocuksu bir edayla, kırmızı kiremitli tahta çardaklı köy evine bayram sabahı gelen misafirleri karşıladı. Annesiyle babası keki dilimleme telaşındayken oda kapısı açıldı.

“Bilin bakalım kim geldi?” diye sordu, saçlarının örgüsünde beyaz kurdele olan Amine Şuara.

Elinde nakışlı beyaz kumaş olmasına rağmen parmağının ucunu yine de sıcak tepsiye kaptıran Nureddin “Aaaaaa kimler gelmiş” dedi. “Ağabey, daha erken gelelim, Hüseyin de bayram namazına yetişsin istemiştim ama maalesef yetişemedik.” dedi Ebru.

“Hoş geldin, enişte. Neyse ki Cuma namazına yetiştin” dedi Nureddin, Hüseyin ile tokalaşarak. Yengemin hazırladığı kahvaltının üstüne denk geldiğimize göre kayınatamız da beni severmiş.” dedi Ebru, yengesi Şiir Naz’a sarılarak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder