Bir Ağacın Dilinden, Lütfi Bilir’in altıncı kitabı. Daha önce bir hikâye, (öykü) dört şiir kitabı yayınlanmış. Bu kitaptan sonra da, yine bir şiir kitabıyla birlikte toplam yedi kitabı okuyucusuyla buluşarak, kitap raflarındaki yerlerini almış. Berikan Yayınevi tarafından basımı yapılan Bir Ağacın Dilinden, on iki güzel hikâye ve doksan dört sayfadan oluşmaktadır. Kitabın isminden de anlaşılacağı üzere, hikâyeleri bir ağaç anlatıyor. “Ağaç, mimarîmizin ve bütün hayatımızın en lütufkâr yardımcısıdır.” diyor Tanpınar. Gerek din bakımından ve gerekse Türk tarihinde önemli bir yer tutan ağacın; Türk mitolojisinde, zor durumda kalan insanlara yardım etmek için yeryüzüne indirildiğine inanılmaktaymış. Umay ve Ülgen Han’ın yardımıyla dünyaya indirilen ağaç, yardım isteyenlerin imdadına yetişirmiş. Hatta ağaç o kadar çok sevilen bir varlık ki; mitolojide, yerle göğü birleştiren hayat ağacı, Ulukayın’ı korumakla görevli Ağaç Ana vardır. Hızır, dervişler ve yeşil sarıklı, aksakallı ermişler hep bir ağacın altına tasvir edilirler. Kestane ağacına gelince; bol rızkı ve uzun ömrü simgeliyormuş. Aynı zamanda kestane ağacının meyvesi, onu yiyenlerde mutluluk hormonlarını arttırıyormuş. Bu bilgiler ışığında bakıldığı zaman, kitabın ismi ile kitapta anlatılanlar mükemmel bir uyum sağlamış. Her bölümün sonunda insanları iyiye, güzele, adalete, doğru olana ve özlenene yöneltmek saikiyle bir şiir yazıyor veya okuyor, kestane ağacı. “İkisi de aşk şiirleri yazdığı için, dilleri ve üslupları farklı olmalarına rağmen Karacoğlan ve Nedim aşk konusunda birleşirler.” diyor Mehmet Kaplan. Bu zaviyeden bakıldığında, insanları doğru olana yöneltmek için yazılmış, bölüm aralarına ve sonlarına beyitler serpiştirilmiş olan, yazıldığı günden bu yana değerlerinden hiç bir şey kaybetmeyen asırlar önce yazılmış kitapların küçük bir özeti sayılabilir, Bir Ağacın Dilinden.
Kitabın kahramanı kestane ağacı; hemen hemen her şehirde bir örneği bulunan, özellikle sanatçıların buluştuğu bir mekân olarak karşısına çıkıyor okurların. Ağacın altında; Behçet Necatigil’den Cahit Külebi’ye, Şükrü Erbaş’tan Cahit Zarifoğlu’na birçok sanatçı buluşuyor. Neyzen Tevfik ve Mehmet Akif Ersoy, yine bizim kestane ağacının altında sohbet eden büyük ustalardır. Kitabın sayfalarını çevirmeye başladığınız zaman; Korkuluk hikâyesinde “Yani her haliyle insana benzetmeye çalışılır. Ve ondan sonra da kendilerine benzettikleri bu nesneye, “korkuluk” adını koyarlar.” diyor Lütfi Bilir. Yine Onda Gitti hikâyesinde Veli diye bir dostu var kestane ağacının. Kitabı okumamış olanları da düşünerek fazla ayrıntıya girmenin doğru olmayacağını düşünüyorum. Fakat Veli’nin gezip dolaştığı çarşı pazarın uğuru sayıldığını da söylemeden geçememek gerekir. Ayrıca bu bölümün sonundaki “Bir deri, bir kemik/zavallı çocuk/şu obez dünyada/açlıktan öldü./ Günahlar bizde kaldı/sevaplar onda gitti.” mısraları maalesef insanlığın geldiği noktayı anlatma bakımından çok manidardır. Bütün bu güzel hikâyelerin içerisinde Erik Ağacı hikâyesi bizim neredeyse yarım asır önce kaybettiğimiz bir özel dostu çıkardı karşımıza: Yonuz Eriğini! Hani güzel bir edebi metin okunurken yazar aradan çekilir, okuyucu anlatıcıyla baş başa kalır ya, yonuz eriğini gördüğüm anda metni unuttuğum gibi anlatıcı kestane ağacını da unuttum doğrusu. Yonuz eriğini bilen her insanın kapılacağı duyguya kapılarak, kendimi çocukluğumda yaylalarda gördüğüm eriklerin dibinde buldum. Bu erik, hikâyede de anlatıldığı üzere neredeyse kışa kadar kalır. Kabuğu diğer eriklere göre biraz kalın olduğu için soğukta, ayazda kolay kolay bozulmaz. Bulunduğu dağda azığı bitmiş yolcuların ve çobanların imdadına yetişir.
İnsan elinden çıkan en mükemmel esere bile edilecek laf vardır mutlaka. Şurası şöyle olsaydı, burası böyle olmasaydı denmemiş bir eser verilememiştir herhalde. Bir Ağacın Dilinden kitabında da bazı şeylere -sanatçının affına sığınarak- “laf” edilebilir mi diye düşünmeden edemiyor insan. Kestane ağacı birçok hikâyede “…altımdaki banka oturdu” diyor. Keşke misafirlerini “altına” değil de; dallarının altına, yapraklarının gölgesine, arıların bayram yerine çevirdiği, çiçeklerinin güneşten koruduğu banklara, masalara oturtsaydı. Bunun yanında bazı okuyucular, bazı hikâyeleri, bir konu hakkında çok fazla bilimsel ayrıntıya girildiği gerekçesiyle, hikâyeden ziyade deneme olarak değerlendirebilirler.
Sonuç olarak Lütfi Bilir’in Bir Ağacın Dilinden adlı kitabı; okuyucusunun kendisinden önce okuduğu kitabın, zihninde bıraktığı tadı aramasına gerek bırakmayacak kadar güzel bir kitap olmuş. Okuyucusuna ulaşması en büyük temennimizdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder