Germanicia Güzeli Ali Avgın’ın üçüncü romanı. Daha önce Han Duvarları/Kalbe Düşen Kor ve Kayıp Sevda/Yasaklı Yılların Gizemli Aşkı romanlarını okumuştum. Her ikisini de beğenmiştim. Son kitabı Germanicia Güzeli, Eftalya Kitap’tan 2021 yılında 312 sayfa olarak çıkmış.
Okuduğum kitaplarla ilgili zaman zaman yazılar yazdığım oluyor. Şunu gönül rahatlığı içinde söyleyebilirim ki bu yazıları bir Molla Kasım özentisi içerisinde yapmak asla ve kat’a aklımın ucundan geçmez. Bizimki olsa olsa bir dostun emek verip, göz nuru dökerek meydana getirdiği eseri hakkında, dilimizin döndüğü ölçüde güzel sözler söylemek; bunun yanında, eserin güzelline güzellik katacağını umduğumuz, eksiklik demeyelim de aksaklıkları dile getirmek, kayda geçirmektir. Bu aynı zamanda; gözü kitap sayfasında, kulağı televizyonda, aklı cep telefonundaki “beğeni”lerde olan bir kısım günümüz okurunun içinde bulunduğu garabete de parmak basmaktır. Akşam sabah izlediği videolar hakkında her türlü yorumu yapan ancak, okuduğu bir kitap hakkında tek kelime edemeyen okurlara olan kırgınlığımızın dile getirilmesi, dışavurumudur.
Ali Avgın, memleketini seven, içtiği suyun, soluduğu havanın kıymetini bilen ve şehrinin ilerlemesi için çalışan; derviş meşrepli, sade yazan değil aynı zamanda okuyan, araştıran bir insandır. Hikâye ve roman eleştirmenleri, kahramanların yazarlarına benzediklerini ve yazarlarla birlikte onların da mesafe kat ettiklerini söyler. Halide Edip Adıvar da “Bugün bütün dünyada roman biçimi arkasında okuyuculara yenmez yutulmaz bilgiçlikler, anlamsızlıklar ve saçmalar sunulmaktadır.” diyor. Eserlerine dikkatle bakıldığı zaman, kahramanlarının kendisi gibi derviş meşrepli insanlar olduğu görülür, Ali Avgın’ın. Mesela “Güneş üstüne doğmamış, abdestsiz ezan dinlememiş…” diyordu ilk kitabında Selim Dede için. Son kitabının kahramanı Antinius da, çok sağlam bir karakter ve çok iyi anlatılmış bir başkahraman olarak kitaptaki yerini almış. O günkü dinin şartlarına göre güzel dinî eğitim almış, her bakımdan mâhir bir ustanın elinde yetişmiştir. Germanicia Güzeli’ne geçmeden önce yazarın Kahramanmaraş’ı; cadde, sokak, çarşı ve pazar isimleri ile kitaplarına aldığını, olayların geçtiği yerleri isim isim saydığını, böylelikle eserlerine ayrıca bir güzellik kattığını söylemeden olmaz.
Germanicia Güzeli romanını bir akşam elime aldım ikinci akşam okuyup bitirdim. Kitaba konu olan zamandaki Maraş’la ilgili geniş bilgiler, o zamanki dine dair güzel tespitler, İstanbul’dan gelen gençlerin şehir gezileri, araştırmaları ve tarihi yerlere yaptıkları yolculukları, Maraş’ta kendi alanlarında güzel çalışmalar yapmış ve hâlâ çalışmalarına devam eden değerli hocalarla birlikte, tarihi niteliği olan yerlere gitmesi çok güzel anlatılmış. Eshab-ı Kehf gezisi ve o mukaddes yerin anlatılmasından bizim gibi her okuyucunun da etkileneceğini tahmin ediyorum. Özellikle o bölümleri okurken rahmetli Ali Saim Emirmahmudoğlu hocayı rahmetle yâd ettim. Ali Saim Hoca, ömrünün sonuna kadar Karacoğlan’ın Maraşlı, Eshab-ı Kehf’in de Afşin’de olduğunu ispat etmeye çalışmıştı. Mekânı cennet olsun. Böyle bir çalışmayı görmek onu çok mutlu edecekti.
Kitabın ortalarına doğru başlayan heyecan sonuna kadar devam ediyor. Geben bölgesindeki Kızılkale’nin komutanı Gordios’un oğlu Antinius, Yaşar Kemal’in Ala Geyik hikâyesindeki geyik avcısı Halil gibi bir ceylanın peşine düşüyor. Bir okla ceylanı yaralıyor. Sonra ceylan kaçıyor kendi kovalıyor. Kovalıyor ama bu kovalama o kadar güzel anlatılmış ki okuyucuyu da ardı sıra sürüklüyor. Öyle heyecana geliyorsunuz ki elinizi sırtınıza atıp, sadağınızdan ok alacakmış gibi bir hisse kapılıyorsunuz! Antinius, bir zamanlar kalede bulunan Maraş Aslanı heykeline ilham olan aslanla yaşadığı maceraların ardından, Hasan Ejderha’nın “Ah Ceylan! … senin gözlerinden kopan/bir deniz boğulur bende” dediği ve kendisinin “Sana kalbimi çıkarıp vermek isterdim…” diyeceği Maria’nın kucağında buluyor, yaralı ceylanını…
Bölümler kısa olmasına rağmen, bölümler arasındaki bağlantılarda gözü ve zihni rahatsız edecek bir kopukluğa meydan vermemiş yazar. Ufak tefek editör aksaklıklarını da hesaba katmamak gerekir. Fakat Meryemçil’in hikâyesini kısa da olsa önce muhtar anlatmış. Daha sonra bu hikâyeye etraflıca yer verilmiş kitapta. “Meşâleler, Roma’nın üzerine gökten serpilmiş yıldızlar gibi cılız, titrek, sarı noktalar halinde görünüyordu.” Roman ve hikâyeye ayrı bir güzellik katan bunun gibi güzel tasvirlerin de yeteri kadar kullanılmadığı görülmektedir. İki yerde “Mehmet Hoca … Kendine has üslubuyla…” diyor. Acaba Mehmet Hoca’nın kendine has üslubu tasvir edilseydi, etraflıca anlatılsaydı daha mı güzel olurdu, diye düşünmeden edemiyor insan.
Kitabın nasıl bittiğini, sonunun nereye vardığını burada anlatmak tabiî ki verilen bunca emeğe saygısızlık olur. Okuyan herkesin “Allah, Allah bunu yazan o günde böyle bir sonu nasıl hayal etmiş?” demekten kendini alamayacağı bir sonla bağlanmış, Germanicia Güzeli
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder