DİLİMİN UCUNDA/Ökkeş Alper TAŞLIALAN

Gözü kara ol(a)madım henüz. Gözümü karartmaya ise az kaldı gördüğüm karalıklardan. Orandan mıdır yoksa oradan yansımasından mıdır bilmem ama yüze bağlıyorum yakınlığı ve karalık yüzde. Yüzsüzlük desen, değil, yüzde yüz. Yüzeysel bir hâl aldı dünya ve yüzeyindekiler de… Kendi ellisine yüz der, elin binini bir eder olmuşuz birader, kızma. Söylenecek sözler dilimin ucuna kadar geliyor dilimi ısırıyorum. Dudak perdesinden çıkarsa dönüşü yok bunu ben de biliyorum. 

Tülün altından güneşliği çekiyorum.

Dışardan panjuru kilitliyorum.

Panjur kara.

Çivisi pembe.

Kilidi bende.

Anahtarı sende.

İçerim daha kara olsun istiyorum marifet karadaysa.

Uçurumun ucundaki ota giderken telef olan canlılar bildik pek çok özlü sözde. Dil ise en büyük uçurum, ucundaki sözle... Koparmaya giderken söyleyen de düşer, zehir zemberek sözü yiyen de.

Zormuş. İnsan olmak zormuş. İnsan kalmak zormuş. Yaşamak da zormuş, yaşatmak da. İnsan sosyalmiş, sosyoloji diye bilim varmış, hatta bilim başkaca dallarda da varmış. Ne münasebet efendim? Ne insan sosyal ne bunun için sosyoloji bilimi gerek, ne de diğer bilimler dallı budaklı.

Bildiği bütün dillere rağmen insanlık iletişimi kurmayı reddediyor. İletişim kurmak, kuruntudan ibaret. Sen hiç söylemeden; ben, duyduklarıma inanıyorum. Ben daha söylemeden; senin ne anladığını, biliyorum. Bu yüzden konuşmak artık sadece ritüel. Duygusal olunca spiRİTüel. İnanılmaz telepatik noktaya geldik. Biz; İnsanlık.


Hadi canım sende!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder