YERE ÜFLEMEK / Hasan EJDERHA

Evin kapısından çıkıp, otoparkta, arabasının başında durana kadar, havanın nasıl olduğunun farkına varamadı. Hatta düşünmedi, gökyüzüne bile bakmadı. Oysa dışarı çıkar çıkmaz gökyüzüne, çevresine bakardı.
Aklı kızında kalmıştı.

Kızı Ceren’i düşündü: “Allah’ım! Parmak kadar kızımı elin kadınına bırakıp gidiyorum. Yedi aylık bebemi başka birine bırakmayı değer mi çalışmak?” diye düşündü. Ama İşini, üniversiteyi, öğrencilerini düşününce biraz teselli oldu. Sonra, Beden Eğitimi hocası olmak için sınavlara nasıl hazırlandığını, ne emekler verdiğini aklından geçirdi bir an… Arabanın başında düşüncelere daldığının farkına varıp, arabanın otomatik kilidini açan uzaktan kumandaya bastı; ancak vazgeçip yeniden kumandaya bastı ve arabayı kilitleyip anahtarı cebine koydu.

Okula yürüyerek gitmeye karar verdi. Yıllar var ki evden okula kadar birkaç kere, Ayet-il kürsü, ihlâs ve Fatiha okumayı alışkanlık haline getirmişti.

“Arabayla çabucak okula varıyorum; doya doya, sindire sindire okuyamıyorum, en iyisi yürümek” dedi kendi kendine.

Okumasını bitirdikten sonra sağına soluna, önüne arkasına, yukarı ve yere üfleme alışkanlığını hatırlayınca gülümsedi.  Kendi içinden geçen “böyle olur mu? Üflemeye gerek var mı?” gibi düşüncelerine tekrar kendisi cevap verdi. “Olsun! Ben üflerim. O taraflardan gelecek kazalara, tehlikelere karşı korunurum inşallah” dedi.

Ev ile okul arasındaki iki kilometreye yakın yolu yarılamak üzereydi ve birkaç keredir Ayet-il kürsü’den Fatiha’ya gelmiş, bütün yönlere üfledikten sonra yeniden okumaya başlamıştı. Okudukça hafiflediğini, hafifledikçe yüreği pır pır etmeye başlamıştı.

“Bugün hava ne güzel” dedi gökyüzüne bakıp; prıl pırıldı gökyüzü ve yolun sağında solunda çiçeklerin açmış olduğunu yeni fark etti. “İyi ki arabayla gelmedim; bu çiçeklerin, havanın farkına bile varamayacaktım belki de” dedi. Fatiha’yı okurken temiz havayı da ciğerlerine çekti. Yeniden evde bakıcı kadına bıraktığı kızı aklına geldi ve bir kere daha keyfi kaçtı. “Kızımın mimiklerinin, tavırlarının, tepkilerinin değiştiği anları göremiyorum. Kim bilir belki de bakıcı teyzenin tepkilerini alıyordur.” Bir an bunaldı. “Aman Allah’ım! Benim gibi değil de bakıcı teyzenin tepkilerine göre mi tepkiler kazanacak kızım?” dedi. İki ay sonra okulun tatil olacağını ve bütün yazı kızı ile geçireceğini hatırlayınca da kuş gibi hafiflediğini hissetti.

Oğlu Eren’de de öyle olmamış mıydı? Kendisi şimdiki okulunda çalışırken eşi başka şehirde çalışmıyor muydu? Oğlu, o zamanlarda birçok farklı duygular yaşamıştı babasına dair. Ama babası tayinini alıp geldiğinde çocuk çabucak kendisini toparlamıştı.

“Evet evet” dedi. “Yazın kızımla beraberiz bu açığı kapatacağız Allah’ın izni ile. Hiçbir sıkıntı kalmayacak” dedi sevinç içinde. Küçük bir kız çocuğu gibi zıplayarak, seksek oynayarak yürümek geçti içinden ve etrafına bakıp kendi kendine gülümsedi. “Acaba seksek oynayarak yürüsem ne düşünür etraftaki insanlar” dedi içinden. Sonra devam etti: “Eh! Yapmaz deli de değilim ama iki çocuk annesi bir kadına, üstelik üniversitede hocalık yapan bir kadına yakışmaz elbet” dedi.

Okulun olduğu caddeye girmişti. Ayetleri içinden hızlı hızlı okumaya başladı. Bir kere daha okuyup üfledikten sonra okula girmeyi planlıyordu. Okulun giriş kapısının bulunduğu sokağa girerken Fatiha’yı bilmem kaçıncı kere bitirdi. Önce sağına, Sonra soluna; yürümeye devam ettiği halde sağ omuz başından arkasına, önüne ve yukarıya üfledi. Yere üflemeyi aklından geçirdiği anda aklına; “yerden ne tehlikesi gelebilir ki?” Diye bir fikir geldi geçti. Aslında, yıllardır alışkanlığı olduğu, yere üflemekten vazgeçmemiş olduğu halde, bir an böyle bir fikir geliverip geçti kafasından işte. Tam o anda başını kaldırıp karşıya baktı. Bakmasıyla da gözleri fal taşı gibi açıldı. Siyah, kocaman bir köpek kendisine doğru geliyordu. Hayvanlardan çok korkan birisi değildi aslında. Ama nedense köpeklerden çok korkardı. Hem de minicik bir yavru köpek olsa dahi ödü kopardı. Bu korkusundan dolayı hep kınamıştı kendini. Ama bir türlü de bu korkusunu yenememişti.

Köpek gittikçe yaklaşıyordu. Üstelik de kocaman, kapkara bir köpekti. Bir an köpeğin dişlerini de fark edince korkusu zirveye çıktı. Her şey saniyeler içinde olup bitmişti. Köpek ile arasında iki üç metre kalmıştı ki, her yöne üflemiş, yere üflemek üzereyken aklına gelenlerden dolayı hâlâ yere üflememişti.

Siyah köpek tam da kendisine doğru yaklaşmaktaydı. Hem yaklaşan köpekten dolayı kendisini saran korkunun sarmalında, hem de köpeğin görünen korkunç dişlerinin tehdidi ile aklı sıçrayıp gökte asılı kalmıştı sanki. Köpek tam önüne geldiği anda yere üfledi ve böylece bütün yönlere üflemeyi tamamlamıştı. Kendisi daha henüz yere üflerken, köpek de yanından, dar sokakta kendisine değer değmez geçip gitti. Isırılmayı beklerken köpeğin yanından geçip gitmesi bir daha aklını almıştı. Korkuya çığlıklara hazırlanırken bu da nenin nesiydi şimdi. Adımları yavaşladı. Sağ tarafından yavaşça dönüp baktı köpeğin arkasından. Siyah Köpek; sanki insanoğlunun siyah köpeklere benzer nefsi gibi, duvarın dibinden yan sokakta kayboldu.

Okulun bahçe kapısından girip odasına varıncaya kadar bir daha okuma turunu tamamladı ve yıllardır âdeti olduğu üzere sağa, sola, arkaya, öne, yukarı ve yere üfledikten sonra bir de üzerine üfledi ilk defa ve“Allah’ım beni kendi öz nefsimden de koru”  dedi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder