EKMEK ve BİZ / Ferhat AĞCA


Bir çocuğun büyümesi tek başına onu almaya gitmekle başlamıştır, ilk alış verişi, belki ilk veresiyesidir babasının adına. Küçük samimi bakkal ile ev arasındaki yolculukta yoldaş olur uç kısmından fedakârlık ederek, koltuğunun altına girerek karşıdan karşıya geçirir, ısıtır soğuk kış günlerinde yoldaşını. Ekmek iyi bir yoldaştır dünya gurbetinde, hayatı boyunca eşlik eder insana; bazen üç öğün, bazen iki öğün, bazen de soğanla birlikte sadece bir öğün.

Sofranın olmazsa olmazıdır ekmek. Savurgan villa sofralarında hususi ekmek bıçağıyla dilimlenerek ve arta kalanı atılarak; kanaatkâr gecekondularda ise baba eliyle bölünerek ve ”somun” denilerek yerini alır sofranın başköşesinde. Her gün ve her öğün değişse de yemek çeşitleri, sofrada tek değişmeyen odur. Hatta Fazlı Bayram’a göre bütün yemekler, ekmek yemek için yapılır. Buna rağmen sofraya getirilmesi genelde unutulur ve bu görev sofraya oturacak en son kişiye düşer. Belki de ekmek, sokakta oynayıp geç kalan ya da bilgisayar başından kalkmayan çocuğu sofraya getirmek için gizler kendini bir yerlere… Çünkü çağırma cümlesinden sonra “gelirken ekmeği de al gel” denir.  Kalabalık ailelerde çorba hızla kaşıklanırken onun ihmal edildiği hep anne tarafından hatırlatılır “ekmekle ye de karnın doysun!” Kimine göre o olmadan olmaz, kimine göre ise kilo aldırır ve diyet yapmak için terkedilir. Kimine göre de o, öğünün ta kendisidir. Dişleri olmayan nice dedelerin bir gününü savuşturmuştur, sıcak sütte yumuşamaya tahammül etmiş ve elinde kaşıkla koşarak gelen torunuyla aynı tasa kaşık çalan dedenin mutluluğuna şahit olmuştur.

Ekmek kandırır tüm varlığı; bazen bir tuzağın içinde bir serçeyi, bazen de oltanın uçunda bir balığı… Balık, belki de bilmez kendisi için içi boşaltılan ekmeğin iç kısmını yediğini, ama onu görür görmez atlar hemen oltaya… Bir müddet sonra pişmiş vaziyette az önce yediği ekmeğin iç kısmının, yerini almıştır.

Ekmek, insanı tutsak eder karabasanlara, yatılan yerde yendiği zaman. Kendisinin yenme kurallarını kendisi koyar. Yatılan, oturulan laubali yerlerde yenmek istemez. Sofrada, hatta yere serilen ve dizlerin üzerine çekilen sofrada yenmeyi daha çok sever.

Ekmek kutsaldır Anadolu’da. Yere düşse üç kere öpülüp başa konulur. Yemin edenler önce onun, sonra Kur’an’ın ismini zikrederler. O bütün yeminlerin şahidi ve masumiyetin sembolüdür. Dilenciler bu masumiyeti suistimal eder “bir ekmek parası” isterken.

Dostlukların şahididir ekmek, otuz kırk yıllık dostluklara kıyılmasın diye “o kadar tuz ekmeğimiz var” der vicdan sahibi. O dakikadan itibaren kırk yıllık hatrı olan bir fincan kahvenin esâmesi bile okunmaz, çünkü artık ekmek devreye girmiştir. 

Şükre vesiledir ekmek. Buğdayı eken de buğdayı sırtında taşıyıp hamallık eden de buğdayı öğütüp un eden de hamuru pişirip ekmek eden de buğday tarlasına apartman diken de halini sorana “bir ekmek yiyoruz işte” der ve şükreder Rabbine kendince. Karneyle verildiği dönemler hatırlatıldığında ilk önce kıymeti bilindiği için karneyle veriliyormuş zannedilir, daha sonra kıtlık hatırlanır ve yine varlığına şükrettirir ekmek.

“Ekmek sahibi olmak” bir gencin askerliğini yaptıktan sonra evlenebileceği anlamına gelir. O artık “ekmeğini eline almıştır” ancak bu hiç de kolay olmamıştır onun için çünkü insanlık tarihi boyunca “ekmek aslanın ağzındadır.” “Ekmek elden su gölden” geçinen ve “ekmek derdine” düşmeyen bilmez ama bu böyledir.

Hayatımızın merkezindedir ekmek, en önemli şeylerin gerekliliğinden bahsederken “ekmek gibi, su gibi” denir. Su kadar önemlidir yaradılmışlar için. Bir de “ekmeği yenmek” tabiri vardır. Bazen kadirşinas bir çırak, ustasından ya da işinden bahsederken kullanır bu tabiri. Ama esasen helalinden kazanıp, helalinden yiyen insanın ekmeği yenir. Ekmeği yenebilen bir insana can, mal, namus, şüphe duyulmadan emanet edilir. Söz söylese sözüne itibar edilir. “Ekmeği kesildikten sonra” yani ölümünden sonra hayırla yâd edilir. Çünkü o, ekmeğin değil, ekmeği paylaşmanın tadına varmıştır.   


2 yorum:

  1. Senin de ekmeğin yenir kardeşim, çok güzel yazı.

    YanıtlaSil
  2. Hayatımızın bu kadar temel bir besini olan 'ekmekle' taşlamalı ve muzip bir yazı ancak böyle yazılabilirdi. Tebrikler.

    YanıtlaSil