MEKTUBUMUZDUR / Mustafa Alper TAŞ


Sana ilk gelişimi hatırlatıyorum. Bir Kurban Bayramı, yağmurlu bir bahar gününde kan henüz akıyorken ve eller üşüyorken ve gözler uykudan ayrılmamışken arabanın terli sıcaklığında akıyor içimin nehirleri. Bir yokuşu seyreder gibi senin yüksekliğini seyrediyorum. 

Dipdirisin. Göğsümü kavrayabilecek ve içini bir çuval gibi karıştırıp atabilecek kadar çevik ellerin var. Bindörtyüzyıl önce kendi kanının kokusuyla belki bir öğle sıcağında hızla giden bir tren penceresinden arada görünen sakin köyler gibi kendini seyretsen, kolların bıraksalar denize uzanıp üzerine örtecek, anlamsız bir şefkatle vurduğu düşmanın.

Sakinsin. Cennetinin, yalnızca Sevgiliye komşu olmak anlamına gelen cennetinin bir fotoğrafını göndermiş gibisin yeryüzüne. Öyle akıyor sular taşlar öyle duruyor, ağaçlar öyle huzurlu.

Sen benim Ukkaşe Ağabeyimsin, sabahları çocukların gözünü kırpmadan Nurdağlarını okşar o çevik ellerin. Esmer bir yaz akşamısın, demlenen çayın koktuğu ikindi haymalarısın. Okşar ve düzeltir, sever ve dağıtır seherin rüzgarlarını ellerin.

Sen ihtiyar arkadaşımızsın. Senden söz ederiz, özleriz bizi herkesten çok sevenlerimiz gibi. Kebapların en güzeli senindir, çünkü ihtiyar arkadaşımızsın, baş köşemizde gözler, düzeltirsin eteklerimizi. Sırtımızda hiç atmadığın bir yumruğun, hiç sallamadığın bir kılıcın gölgesi durur.

Çünkü hakkımız var, çünkü helalleşmek için seni gözlerinden öpüyoruz.
 
Şimdi bir oğlum var, huzurlu bir kurban yağmuru gibi gözler nasip etti ona Yaradan. Sana getireceğim onu da erkeklik etmeyi öğrensin kollarından, çevik ellerinle karıştır onun göğsünü de açmamış çiçeklerin kokusunu harmanla, bu büyük uykusunda zamanın, onun sırtında da dursun yumruğunun gölgesi, onun eteklerini de gözle ve düzelt yepyeni ekinler gibi.

Çünkü hakkımız var, gözlerinden öpüyoruz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder