MEDİNE HEMŞİRE /Teyfik KARADAŞ



Zaman, sıra, yer ve önem yönünden ötekilerden önde gelen veya herhangi bir şeyin önce geleni ya da en önde bulunanına ilk denir. Dünya tarihini incelediğimiz zaman ilk olmanın, önde gelmenin önemi çok büyüktür. Dünyada yaratılan ilk insan ilk peygamber Hazreti Âdem ile eşi Hazreti Havanın adını hepimiz bildiği halde örneğin dünyaya yaratılan onuncu insanın ismini kimse bilmemektedir. İlk insan ilk nebi Hazreti Âdem bütün insanların babası, Hazreti Hava ise anası sayılmaktadır. Dünyada kurulan ilk devletin Sümerler olduğunu tarih ilmi ile az çok alakası olan herkes bildiği halde, kurulan beşinci devletin adının ne olduğunu bilmek kolay değildir. Bu ve bunun gibi örnekleri istediğimiz kadar çoğaltabiliriz.


Dünyanın ilk tıp doktoru ve ilk tıp fakültesi kurucusu Hipokrat’tır. Günümüzde bile hekimler meslek hayatına başlamadan önce Hipokrat tarafından yazıldığı söylenen yemini ederler. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kadın doktoru Hatice Safiye Ali’dir. Dünyanın ilk modern hemşiresi Foranca Nightingale’dir. Hemşirelerde meslek hayatına başlarken nightingale yeminini ederler Dünyadaki ilk Türk hemşire ise Safiye Hüseyin Elbi’dir. Belören beldesinin ilk kadın memuru ve ilk hemşiresi ise bizim kısaca Medine Hemşire diye tanıdığımız Medine Kozak’tır.

Konumuz Medine hemşirenin yaşadığı zorluklar içindeki başarılı yaşamı olsa da durumun daha iyi anlaşılabilmesi için Medine hemşirenin doğup büyüdüğü Belören beldesinin eğitim tarihçesinden kısaca bahsetmek istiyorum.

Nasıl oldu? Niçin oldu? Bilemiyorum ama kader beni Aşık Emrah ile Selvi’nin diyarı yeşil Erciş’ten, göller diyarı Adıyaman’ın Gölbaşı ilçesine savurdu. Bakanlık tayinimi Adıyaman il emrine yapınca, valilikte beni Belören ilköğretim okuluna öğretmen görevlendirdi. Toprakların kuruduğu, bağ yapraklarının gazel olduğu bir mevsimde Gölbaşına gittim. Eylül ayının son günlerinde yeni görevime başladım. Göreve başlar başlamaz çalışacağım yörenin nasıl bir yer olduğunu ve halkının sosyal durumunu öğrenebilmek, eğitim planlamalarımı ona göre yapabilmek için Belören’i tarih, coğrafya ve sosyal bakımdan incelemeye başladım. Bu çalışmaları yaparken kadim bir tarihe sahip olan Belören beldesinin eski bir nahiye ve ticaret merkezi olması nedeniyle Osmanlı İmparatorluğu döneminde ve Cumhuriyetin ilk yıllarında üst düzeyde okuma yazma eğitimi veren medresesinin olduğunu öğendim. Cumhuriyet ilan edildikten sonra ise Belören beldesine harf inkılabından hemen sonra bin dokuz yüz otuz yılında üç sınıflı ilkokul, bin dokuz yüz kırk yedi yılında beş sınıflı ilkokul, bin dokuz yüz atmış dokuz yılında üç sınıflı ortaokul açıldığını tespit ettim. Ülkemizdeki diğer köy ve beldelerle mukayese ettiğimiz zaman Belören beldesinin eğitim imkanları bakımından ülkemizin şanslı yerleşim yerlerinden biri olduğunu hemen fark ederiz. Örneğin beş yüz yıllık yazılı tarihe sahip olan ve Belören’e göre daha batıda yer alan Kahramanmaraş’ın Döngel köyüne ilkokulun bin dokuz yüz atmış bir yılında ihtilal hükümeti tarafından açıldığı halde Belören nahiyesine bin dokuz yüz otuz yılında açılması Belören’in eğitim yönünden farkını anlatmama yeterde, artar bile. Cumhuriyet döneminde eğitim öğretimle erken tanışan yörelerin önemli avantajları olduğu bilinmektedir. Mesela Düziçi’ne Köy Enstitüsü açılması nedeniyle Düziçi halkı bu okuldan etkilenerek çocuklarını okutmaya heves etmiş. Şu anda her evde en az bir öğretmen bulunmaktadır. Belören’de ise bu avantajdan erkekler kısmen faydalandığı halde kadınlardan hiç kimsenin yararlanamadığı hemen dikkatimi çekti. Belören’de ilkokulu bitiren erkeklerden bazıları Akçadağ Köy Enstitüsünde okuyarak öğretmen olmuşlar. Bunlardan kimileri de köy enstitüsünden sonra yüksek tahsil yaparak başka alanlarda iyi kariyerler yapmışlar. Belören’de görev yaptığım süreçte bu insanların tamamıyla bayramlarda düğünlerde peyder pey tanıştım.  Ancak bazı sosyolojik nedenlerle bin dokuz yüz seksenli yıllara kadar hiçbir kadının ilkokuldan sonra okutulmadığı göreve başladığım ilk günlerde dikkatimi çekti. Belören’de ilkokulu bitirdikten sonra Gaziantep, Kahramanmaraş gibi komşu vilayetlere okumaya gönderilen erkek çocukların üniversite tahsili de gördükten sonra kamu ve özel sektörde önemli işlerde çalıştıklarına da kısa bir süre içinde bir zat tanık oldum. Adıyaman siyasetinde önemli bir yeri olan Belören beldesi halkından bin dokuz yüz elli yılında il genel meclisi üyesi, bin dokuz yüz yetmiş yedi yılında senatör seçildiği halde bin dokuz yüz doksan yılına kadar kadın bir memur çıkmaması sosyologlar tarafından derinlemesine incelenmesi gereken önemli bir konudur diye düşünüyorum.

Belören’in eğitim tarihçesi hakkında kısaca bu bilgileri verdikten sonra, şimdide sizlere kadirşinas bir insan ve örnek bir Türk kadını olan hemşire Medine Hanım’ı anlatmaya çalışacağım.

Belören İlköğretim Okulunda göreve başladığım tarihte Belören Sağlık Ocağının Dr. Mehmet Cesur, sağlık memuru Muhittin Karataş, sağlık memuru Kemal Metin, hemşire Medine Metin (Kozak), ebe Üzner Yıldırım, ebe Safiye Kaymaz, tıbbi sekreter şeref Gönül, şoför Bekir Küçük ve hizmetli Şaban Sarı olmak üzere toplam dokuz çalışanı vardı. Bu çalışanlardan hemşire Medine Hanım, sekreter Şeref Bey ve hizmetli Şaban Efendi Belören’li diğer çalışanlar yabancıydı. Sağlık ocağından başka Belören’de bulunan ilköğretim okulu, belediye, tarım kredi kooperatifi, kuran kursu, TEK ve PTT dahil olmak üzere hiçbir kamu kurumunda Medine hemşireden başka Belören’li kadın çalışan yoktu. Belören’de olmadığı Gölbaşı ilçe merkezinde ve Adıyaman il merkezinde de Belören’li kadın çalışan mevcut değildi.

 Sağlık memuru Kemal Bey ile evli olan Medine Hanım’ı o zaman; şık giyimli, güler yüzlü, kendi alanında bilgili ve görevini en iyi şekilde icra etmeye gayret eden bir hemşire olarak tanıdım. Çok zarif bir insan olduğu da ilk görüşte kendini ele veriyordu. O günkü şartlarda fotoğrafı çekilip poster olarak hastane koridorlarına asılsa foto model Dilek Tunca’nın sus işaretli posterlerinden daha etkileyici olurdu diye düşünüyorum. Belören’e vardığım yıl ben bekar bir öğretmen, Medine Hanım evli bir kadın olunca tanışmışlığımız ve dostluğumuz hasta hemşire seviyesinden ileri gitmedi.

 Belören’de göreve başladığımda beş yıllık öğretmendim. Bekar olmam nedeniyle; beni evlendirmek için üniversiteden okul arkadaşım Mesude Hanım başta olmak üzere okulun bütün öğretmenleri seferber oldular. Alarma geçtiler.  Atalarımız “Ölüm ile nikah gününü şaşırmaz” diye boşa söylememiş. Göreve başladıktan sekiz dokuz ay sonra Belören Sağlık Ocağında çalışan Safiye Hanım ile nişanlandım. Nişandan üç ay sonrada evlendim. Eşim Safiye Hanım ile Medine Hanım ortaokuldan okul arkadaşıydı. Eşimin köyü Çatal ağaç, Belören beldesi sınırındaydı. Bu nedenle eşim ile Medine Hanım birbirlerini yakından tanıyorlardı. Eşim ile Medine Hanım birbirlerini yakından tanıdığı gibi aileleri de birbirleriyle çok iyi şekilde tanışıyorlardı. Ben Safiye Hanım ile evlenince Medine Hanımlarla ailecek görüşmeye başladık. Kısa bir sürede içerisinde et ile tırnak gibi kaynaştık. Çok yakın bir dost, çok samimi arkadaş olduk. Bir gün akşam yemeğini bizim evde yediysek ikinci gün Medine Hanım’ın evinde yemeye başladık. Dostluğumuz, arkadaşlığımız ve muhabbetimiz iyice ilerledi. Ben Medine Hanım’ın eşiyle de iyi anlaşıyordum.  Medine Hanımlarla beraber piknik yapmaya, tarihi ve turistik yerleri gezmek için birlikte seyahat etmeye başladık. Bu süreçte ben Medine Hanım’ı, Medine Hanım’ın ailesini ve kardeşlerini daha yakından tanıma imkânı buldum. Ailesi ve kardeşleri de kendisi gibi değerli insanlardı.

Kendisinden öğrendiğim bilgiler ışığında Medine Hanım’ın benim tanıdığım andan önceki hayatını sizlere kısaca nakletmeye çalışayım.  

“Medine Hanım orta halli çiftçi ailenin ilk çocuğu olarak Belören’de dünyaya gelmiş. İlkokulu kendi köyünde bitirdikten sonra öğretmeninin teşviki ve babası Hacı Ahmet abinin gayretiyle yatılı okul sınavlarına girmiş. Girmiş olduğu yatılı okul sınavını kazanmış. Komşularının baskısına, akrabalarının muhalefetine rağmen almış valizini eline gitmiş Adıyaman’a. Ortaokulu yatılı olarak Adıyaman Lisesinde bitirmiş. Ortaokuldan sonra girmiş olduğu sınavda ise yatılı olarak Kahramanmaraş Sağlık Meslek Lisesini kazanmış. Medine Hanım’ın ortaokul ve lisede yatılı olarak okuduğu yıllarda çekmiş olduğu sıkıntıları dinleseniz hüngür hüngür ağlamaktan kendinizi alı koyamazsınız. Medine Hanım’ın öğrencilik hayatı usta bir yazar tarafından kaleme alınsa yok satan bir drama romanı olur diye düşünüyorum. Medine Hanım zor şartlar altında da olsa Kahramanmaraş Sağlık Meslek Lisesini başarıyla bitirmiş. Sağlık Meslek Lisesinden mezun olduktan sonra kendi beldesinde bulunan Belören Sağlık Ocağına hemşire olarak tayin olmuş. Göreve başladıktan kısa bir süre sonrada kaderin bir cilvesi olarak aynı kurumda sağlık memuru olarak görev yapan Kemal Metin ile evlenmiş”

Benim kendisini tanıdığımda çiçeği burnunda bir gelin ve gencecik bir hemşireydi. Henüz çocuğu dahi yoktu. O Belören’li kız çocukları için örnek bir kadın, örnek bir insandı. Benim Belören’e vardığım yılın yaz tatilinde Medine Hanım’dan etkilenip ülkemizin çeşitli sağlık meslek liselerine okumaya giden bir yılın mevsimleri sayısındaki kız öğrenci Belören Sağlık Ocağında uygulamalı staj yapıyorlardı. Bir o kadarda başka lisede okuyan kız öğrenci vardı. Ön teker nereye giderse arka tekerde oraya gider misali sağlık meslek lisesinde okuyan dört beş kız öğrenciden biride Medine Hanım’ın kardeşiydi.

Medine Hanım hem beldesindeki kız öğrenciler için örnek oluyor hem de kendi kardeşlerinin okuması için gayret sarf ediyordu. Belören Sağlık Ocağı Belören beldesi dahil civardaki ona yakın köyün on binden fazla insanına sağlık hizmeti veriyordu. Medine Hanım sağlık ocağının küçücük lojmanında oturuyordu. Gece gündüz demeden aralıksız her gün yirmi dört saat çalışıyordu. Mesai bittikten sonra iğne vurdurmaya, pansuman yaptırmaya gelen hastaları geri çevirmeden, yüzünü ekşitmeden işlerini görüyor, hayır dualarını alıyordu. Sağlık ocağına gelme imkânı olmayan yatalak ve yaşlı hastaların Hızır servis gibi evlerine giderek tedavilerini yapıyordu. Cumartesi ve pazar günlerinde bile halkın sağlık hizmetlerini aksatmıyordu. Medine Hanım Belören’li olunca bütün hastalar onun evine rahatlıkla gelip, kapısını çalabiliyorlardı. Medine Hanım’da öf bile demeden evindeki kendi işlerini bırakıp hastaların yardıma koşuyordu. Belören halkıda bu nedenle Medine Hanım’ı çok seviyor, bağırlarına basıyorlardı. Medine Hanım o günkü şartlarda belde halkının hüsnü teveccühüne mazhar olmuş parmakla gösterilen insanlar arasında ye alıyordu. Belören’de çalıştığım yedi yıllık süre içerisinde hiçbir vatandaştan Medine Hanım aleyhine tek bir kelime duymadım ama lehinde söylenen övgülerle dolu binlerce sözü bir zat kulaklarımla işiterek bir dost, bir arkadaş olarak mutlu oldum.

Medine Hanım iş yerinde hamarat bir hemşire, evinde maharetli bir ev hanımı ve babasının bağına çalışmaya gittiğinde modern bir çiftçiydi. Düğüne gider oynar, cenazeye gider ağlardı. Tek kelimeyle hormonsuz bir Anadolu kızıydı. Anlayacağınız yapacağı her işe canı gönülden sarılır, büyük bir başarıyla tamamlardı. Onun bin dokuz yüz doksan altı yılında nur topu gibi bir kız çocuğu oldu. Türküleri çok sevdiği için çocuğunun adını Beste koydu. Beste’nin doğumundan beş altı ay sonra bizimde bir kızımız oldu. Bizde çocuğumuzun adını Damla koyduk. Damla ile Beste ikiz kardeş gibi bir arada büyüdü. Medine Hanım çocuğunu büyütürken hijyene ve beslenmeye çok dikkat ederdi. O alanda da çevresine örnek olmak için çaba sarf ederdi. O yılarda eşi ile arasında ufak tefek sorunlar vardı ama bu sorunlar her ailede olabilecek küçük sorunlardı. Bu sorunları da beldedeki herkes değil, bizim gibi yakın arkadaşları bilirdi. Medine Hanım’ın bu süreçteki hayatı bazen mutlu bazen sıkıntılı olarak devam eder giderdi. Medine Hanım dostlarına değer veren kıymetli bir insandı. Yere düşen arkadaşına bir tekmede kendi vurmaz, elinden tutarak kaldırmaya çalışırdı. O cümlenin tam manasıyla kara gün dostu bir insandı.

Bu kadar yoğun çalışma temposu ve ailevi sorunlar arasında okumaya ve araştırmaya zaman ayıran entelektüel bir insandı. Mesleki eserlerin yanı sıra felsefi ve edebi eserleri de okuyan ve güncel konularda söyleyecek sözü olan münevver bir bayandı. Akla ve mantığa uymayan konularda medeni bir şekilde tepkisini ortaya koyardı. Lüzumu halinde tartışmalara katılırdı. Savunmuş olduğu tezi akli ve ilmi delillerle ispatlamaya çalışırdı. Göreve lise mezunu olarak başlayan Medine Hanım Anadolu Üniversitesinde hemşirelik ön lisans ve Atatürk Üniversitesinde hemşirelik lisans eğitimlerini üstün başarılarla tamamlayarak Toros Dağlarının zirvesinde geç mevsimde açmış bir kır çiçeği misali üniversiteliler ordusu içindeki yerini aldı. Medine Hanım’ın eğitim alanındaki başarısı da benim yanımda her zaman takdire şayandır. Liseden mezun olduğu yıllarda üniversite okumaya imkan bulsa belki de bu gün ünlü bir akademisyen veya dünya çapında tanınmış bir bilim insanı olabilirdi.

Bin dokuz yüz doksan dokuz yılının sonunda eşimin tayini Gölbaşı’na çıkınca biz Belören’den Gölbaşı’na taşındık. Belören ile Gölbaşı arası mesafe yakın olunca Medine Hanım ile günlük olmasa bile haftada, on günde bir görüşmelerimiz devam etti. Ben de eşimden belli bir süre sonra kurum değiştirerek Gölbaşı Meslek Yüksekokuluna geçince Belören’den ayrıldım. Medine Hanım’ın eşi Kemal Bey’de vatani görevini ifa etmek üzere askere gitti. Eşi askere gidince Medine Hanım’da eşimin annesi, babası en azından beni ve çocuğumu manevi olarak himaye ederler ümidiyle Aydın’a tayin istedi. Tayini Didim Devlet Hastanesine çıktı. Yükledi yükünü gitti Didim’e. Medine Hanım Belören’den ayrılırken annesi, babası, bizler ve bütün belde halkı arkasından göz yaşı döktü. Medine Hanım Aydın’a gidince yüz yüze görüşme imkânımız kalmadı. Medine Hanım ile eşim sık sık telefonla görüşüyorlardı. Bende Medine Hanım’ın Aydındaki ahvali halini eşimden öğreniyordum. Aydından gelen haberler pek iç açıcı değildi. Medine Hanım’ın umduğu dağlara kar yağmış gibiydi sanki. Yardım beklediği insanlardan yardım göremediği haberleri geliyordu kulağıma.  Duyduğumuz havadislere üzülmekten başka bir şey de gelmiyordu elimizden.

Medine Hanım Didim Devlet Hastanesindeki asgari çalışma süresini tamamlayınca yeniden Adıyaman’a tayin istedi. Adıyaman’daki ataması Gölbaşı Devlet Hastanesine yapıldı. Medine Hanım tayini yapılır yapılmaz esaretten kurtulmuş insan misali Aydın’daki görevinden derhal ayrıldı. Gölbaşı’ndaki görevine başladı. Medine Hanım Didim’deki görevinden ayrılırken, Didim’deki arkadaşları üzüldü mü? bilemiyorum ama Gölbaşı’na geldiğinde; bizim nasıl mutlu olduğumuzu sözcüklerle anlatamam. Beste büyümüş ilkokul çağına gelmişti. Medine Hanım Gölbaşı Devlet Hastanesinde göreve başlayınca, bizim hastanedeki tutan elimiz, gören gözümüz oldu. Evi akşamları çay içmeye gidecek kapımız oldu. Medine Hanım Gölbaşı’n da yarım kalan hayatına sıkı sıkıya tutunmaya çalıştı. Bir sıkıntı derdi olduğunda ailesi ve bizler elinden tutmaya çalıştık. Bizim bir sorunumuz olduğunda o bizim elimizden tuttu. Medine Hanım Gölbaşına uyum sağlamada zorluk çekmedi ama eşi ile olan sıkıntıları günden güne çığ gibi büyüdü. Bu sırada Beste’den sonra bir erkek çocuğu oldu. Çocuğun adını ileride elimden tutsun diye Umut koydu. Umut anasının kucağında bir fidan gibi büyümeye başladı. Medine Hanım eşi ile arasındaki sorunlar büyüyüp çekilmez hale gelince ayrılmak için mahkemeye dava açtı. Mahkeme kısa sürede Kemal Bey ile Medine Hanım’ı ayırdı. Beste ile Umut’un velayetini Medine Hanım’a verdi. Kemal Bey eşi ile boşandıktan belli bir süre sonra memleketi Aydın’a tayin oldu gitti.

Medine Hanım eşi ile ayrıldıktan sonra hayatını Gölbaşı’n da idame ettirmeye devam etti. Evli olduğu dönemdeki ekonomik zorluklardan kurtuldu. Ev sahibi, araba sahibi oldu. Beste üniversite eğitimini tamamlayarak matematik öğretmeni oldu. Medine Hanım Beste’yi avukat bir genç ile Gölbaşı’n da düzenlediği görkemli bir düğün töreniyle evlendirdi. Beste şu anda İstanbul’da yaşıyor. Umut an itibariyle hatırı sayılır bir üniversitede yazılım mühendisliği okuyor. Umut’un da ileride ileri de büyük projelerin içerisinde yer alıp ülkemizin kalkınması için canı gönülden gayret sarf edeceğini ümit ediyorum. Çocuklarının istikbali için saçını süpürge eden Medine Hanım on altı on yedi yıldan beri hem analık hem de babalık görevini eksiksiz olarak yerine getiriyor.

Medine Hanım’ın kardeşlerinden dört tanesi üniversite bitirdi Biri subay, biri öğretmen, biri hemşire biri turizm sektöründe görev yapıyor. Medine Hanım’ın öncülüğünde kardeşlerinin eğitimdeki başarısını görünce; ortaokula gitmesine muhalefet olan insanların şimdi çok pişman olduklarını düşünüyorum. Medine Hanım’ın açtığı yoldan yararlanarak okuyan yüzlerce Belören’li kadın ülkemizin çeşitli şehirlerinde amir ve memur olarak görev yapıyor. Belören’li bütün kadın memurların kendilerine ilk çığırı açan, tabuları yıkan Medine Hanım’a birer teşekkür borçlarının olduğu kanaatindeyim.

Medine Hanım’ı tanıdığım çeyrek asırlık süreçteki hayatı bazen sevinçli bazen kederli ve gökkuşağı kadar renkli geçti. En sıkıntılı günlerinde bile kimseye boyun eğmedi. Onurundan, şahsiyetinden bir gram taviz vermedi. Dostlarım görüp üzülmesin, hasımlarım görüp sevinmesin diye göz yaşlarını içine akıttı. Başı karlı dağlar kadar dik ve Nene Hatun kadar cesaretli yaşadı. Halende örnek bir Türk kadını olarak Gölbaşı’nda yaşamaya devam ediyor. Hem Gölbaşı Devlet Hastanesindeki hastalara şifa dağıtıyor, hem de genç hemşirelere olan ablalık vazifesini yerine getiriyor. Sabır ve şefkat abidesi bir kadın olarak kendi imkanları ölçüsünde başarıdan başarıya koşmaya devam ediyor.

Biz de yıllar önce Kahramanmaraş’a taşındığımız için Medine Hanım’ın güzel haberlerini duydukça seviniyor ve mutlu oluyoruz. Eşim ile Gölbaşı’na gittiğimiz zaman ziyaret edip kahvesini içiyoruz. Geçmişi yad edip bazen ağlıyor bazen gülüyoruz. Gerçek dostluk sağlık gibidir; kaybedilene kadar değeri çok az bilinir. Medine Hanım ile dostluğumuz kaybolmadan, ebediyete kadar devam edecektir diye umut ediyorum.

Yolun karanlığı olmaz, iyi bir dostla yürüyene.

Kardeş dost olmayabilir ama dost her zaman kardeştir diyor; örnek bir Türk Kadını, efsane bir hemşire olan Medine Hanım’a sağlıklı uzun ömürler diliyorum.

Kalın sağlıcakla

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder