Sesler, çok karmaşık; sesler, çok korkulu,
sesler çok şehvet taşıyor ve ölü kardeş eti çeviren evrâaç misali kararmış,
paslanmış ve ürkütücü...
Gel,
sükût altın diyen çağa dönelim!
Evrak dolu kucaklar, görüntü budalası
olmanın boşluğuna aldırmadan, anneler, nineler, bebekler bile yüzlerce resimle
sergilenir, göze nazara bakmadan; mahremiyeti düşünmeden. Her şey gösterilmek
için varmışçasına, ya da gösterilmek için yaşanıyormuşçasına bir görüntü
fetişizmine duçar durumdayız.
Gel,
yarısı yırtık resimlerin üç noktalı mektupların kalbin üstünde taşındığı zamana
dönelim!
Felsefesi dünya, hikmeti peşin menfaat
olan bir zihniyetin musikisi elbette birtakım seslerin ve aletlerin gürültüsü
içerisinde ulvi hüzünleri değil, geçici hazları dillendirir. Kof, kaypak, anlamsız
ve hayalsiz bir musikinin gürültüsü, fıtratın iç sesini uyandıran ve bizi saflığa,
mistik vicdana çağıran sesin metafizik derinliğine müntakimane saldırıyor.
Gel,
bize hüzün çalan plaklara dönelim!
Geceyi, gündüzün pahalı şamataları ile
kirleten bu doyumsuz hız ve haz çağının ışıkları aslında ruhun ağlamalarını
örten bir deccal efsunu. Gece, gündüzden düşen çığ ile, hazzın altında nasıl da
ağlıyor bir bilsen. Eller, kadehten, klavyeden, akıllı telefon tuşlarından
öylesine bizar ve semaya doğru açılmaya o denli muntazır iken Allah'a açılmaktan
uzaklaşmış ve küçük ve ani bir ayartının tahakkümüyle böylesine kapanmışken
Gel,
ağlanan, döktüğümüz gözyaşlarından yıldızlar çoğalttığımız, görüntüde karanlık
ama içte aydınlık taşıyan gecelere dönelim!
Sevip de diyemeyen, deyip de vuslata eremeyen,
her daim yüreğindeki derin mağarada sessiz tufanlar yaşayan bir 'iz’den,
böylesi bir 'biz'den; tensel bir koşuya, cazibe yaftalı şehvete dönüşen
müşterek sıfatlı hayatların baskısı içerisinde, kahırlı ve kederlisin adaşım.
Gel, çoban çeşmesinin taşına bağlayalım atlarımızı, suyla birlikte akalım dağ tepe
demeden! Yalın ayak, atsız pusatsız erlerin ilkelliğine dönelim!
Bu beton binalar, bu soğuk yapılar; kebaptan,
piknikten, çocukların okulundan ve inanç ambalajlı kokteylden oluşan apartMAN
çıkmazını sunarken senin serazat ruhuna, sen taş yapıların inşadan değil
ibadetten mülhem mimarisini minyatürde bile arar durumdasın adaşım.
Gel "evleri balkonsuz yapan mimarların alnından öpmeye" gidelim.
Varlıkta dost, makamda yaren olup da gam
ve kederde "ha o mu ..." diye
cümleye başlayıp uzatacağı eli çekmesi bir yana hazır yaftalarla dostunu, arkadaşını,
yoldaşını sahipsiz bırakan, paralı ama parasıyla ruhundaki uşaklığı gideremeyen
borsacı, arsacı, parsacı ve üstelik bir de hacı zevatın arasında her gün zelil
bir örnek daha eklerken hafızaya "Ebubekir'in evinden boş dönmesi uygun
olmaz" deyip kafirden ödünç alan ve kardeşini boş çevirmeyen inceliğin
hasretinde kahrın belli adaşım.
Gel,
onların değer verdiği şeylere Allah bize değer verdirmesin diyen pirlerin dergâhına
dönelim!
Evet, bu bir çağ dışılık özlemidir. Reel
ve politik olandan, her şeyin yarar ve zarar ekseninde ele alındığı dünya pazarından,
piyasadan, siyasadan "SONSUZLUK KERVANI PEŞİNİZDE BEN/ÜÇ ADIMLA GEZEN
TOPAL BİR KÖPEĞİM/BASTIĞINIZ YERLERİ TAŞ TAŞ ÖPEYİM" rütbesine eresin be
adaşım!
Erelim be adaşım!
ÇAĞDAŞLIĞIN
PİAZZASI ONLARIN ÇAĞ DIŞILIĞIN MAĞARASI BİZİM OLSUN!
ÇAĞDAŞLIĞIN
SERTİFİKASI ONLARIN ÇAĞ DIŞILIĞIN CAHİLLİĞİ BİZİM OLSUN!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder