70 lerde TV / Nurcihan KIZMAZ


Gün gelecek şu radyonun içindeki adamlar görünecek dermiş büyük dedem, neredeyse yarım asır oldu o radyonun içindeki adamlar görüneli, onunla birlikte daha neler gördü bu gözler, o kadarını tahmin etmemiştir edememiştir rahmetli.

Gizlice aldığımız küçük siyah beyaz televizyonu evin neresinde saklayacağımızı şaşırırdık her kapı çaldığında, büyük saygısızlıktı çünkü evin en büyüğüne, gençlerin ahlakını bozuyor gözlerini açıyor evin maneviyatını, nurunu söndürüyordu, orda gördüğü her şeye imrenip hayattan beklentilerini arttırıyordu  çocukların.

Giyimler kuşamlar değişiyor konuşmalar değişiyor, reklamlarda gösterilen her şey gözlerini boyuyordu ev halkının. Dizilerde filmlerde işlenen konular, süslü laflar, şaşalı evler eşyalar yavaş yavaş eski köye yeni adetler getiriyordu.

Evlerdeki baş köşenin sahibi, baş tacı dedelerin yerini televizyon almış, ninelerin dillerinden masallarını çalmış, genç kızların ellerinden gergeflerini, oyalarını, dantellerini kaldırtmış, türlü hayaller eşliğinde bezedikleri nakışlarını, türkülü bakışlarını, masum anlayışlarını yok edip, yerine afakî hevesler bıraktırmıştı.

Ne uzun kış gecelerinin huzurlu bereketi, nede akşam oturmalarının bir anlamı vardı artık, sobanın üstündeki çayın kestanenin, o heyecanla anlatılan askerlik anılarının, yeniden yaşıyormuşçasına coşkuyla canlandırılan kurtuluş savaşı hikayelerinin kahramanlık destanlarının hiç cazibesi kalmamıştı artık .

Büyük küçük herkesi kategorize etmişti tv programları, günün belli saatlerinde belli bir kesimi esir alıyor, herşeyden elini eteğini çekip pür dikkat  dizinin konusuna odaklanıp hipnoz oluyordu insanlar. Açılış ve kapanış saatlerinde okunan istiklal marşının kutsiyetinin hiçe sayılmasını söylemek bile istemiyorum.

Cumartesi akşamları iple çekiliyor herkes birbirini haberdar edip dedelere türlü yalanlar söyleyip bir odaya kapanarak seyrettikleri Türk filminin yankılarını ertesi güne taşıdıklarında izleyen izlemeyenlere özet geçer, bu önemli vazifeyi  üzerine borç bilirdi. Evin ağzının tadı kaçmasın diye bin bir meşakkatle olayı dededen gizlemeye çalışan zavallı büyükannem oradakiler de bizi görüyor zannederek namahremdir diye yüzünü kapatmıştı. Biz o gün ona çok gülmüştük ama yaşasaydı eğer eminim bu günkü gelinen noktada onun yüreğine bıçaklar saplanırdı, çünkü onun geldiği yerde yatsı namazından sonra hemen yatılır, sabah namazında ayakta olunur, işi olan işine gider, geç vakit kalkan insanların rızık darlığı çekeceği defaatle vurgulanırdı.

Şimdiki geldiğimiz noktada sanki gayet normalmiş gibi görülen yırtık pantolonlar, taytlar, ağızda sakızla büyüklere çemkiren, öğleye kadar uyuyan, çeşit çeşit yiyeceklere burun kıvırıp, kültürümüzde olmayan ne  idüğü belirsiz gıdalarla beslenerek evrim geçiren gençlik, binmiş bir alamete giderken  geriye dönüp baktığında kırdığı döktüğü, devirip ezip geçtiği, anane, kültür, dini vecibe, farz sünnet bilmeden heba ettiği ömrünü geri alamayacağının farkına vardığı zaman pişmanlığının bir işe yaramadığını gördüğünde iş işten geçmiş olacak ve telafisi olmayan bu sınavdaki yanlışlar tüm doğruları beraberinde götürecek, ardında kocaman bir hiç bırakıp bir varmış bir yokmuş alemine bir daha çıkmamak üzere dalıp gidecekti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder