Gizlice
aldığımız küçük siyah beyaz televizyonu evin neresinde saklayacağımızı
şaşırırdık her kapı çaldığında, büyük saygısızlıktı çünkü evin en büyüğüne,
gençlerin ahlakını bozuyor gözlerini açıyor evin maneviyatını, nurunu söndürüyordu,
orda gördüğü her şeye imrenip hayattan beklentilerini arttırıyordu
çocukların.
Evlerdeki baş köşenin sahibi,
baş tacı dedelerin yerini televizyon almış, ninelerin dillerinden masallarını
çalmış, genç kızların ellerinden gergeflerini, oyalarını, dantellerini kaldırtmış,
türlü hayaller eşliğinde bezedikleri nakışlarını, türkülü bakışlarını, masum
anlayışlarını yok edip, yerine afakî hevesler bıraktırmıştı.
Ne
uzun kış gecelerinin huzurlu bereketi, nede akşam oturmalarının bir anlamı
vardı artık, sobanın üstündeki çayın kestanenin, o heyecanla anlatılan askerlik
anılarının, yeniden yaşıyormuşçasına coşkuyla canlandırılan kurtuluş savaşı
hikayelerinin kahramanlık destanlarının hiç cazibesi kalmamıştı artık .
Büyük
küçük herkesi kategorize etmişti tv programları, günün belli saatlerinde belli
bir kesimi esir alıyor, herşeyden elini eteğini çekip pür dikkat dizinin
konusuna odaklanıp hipnoz oluyordu insanlar. Açılış ve kapanış saatlerinde
okunan istiklal marşının kutsiyetinin hiçe sayılmasını söylemek bile
istemiyorum.
Cumartesi
akşamları iple çekiliyor herkes birbirini haberdar edip dedelere türlü yalanlar
söyleyip bir odaya kapanarak seyrettikleri Türk filminin yankılarını ertesi
güne taşıdıklarında izleyen izlemeyenlere özet geçer, bu önemli vazifeyi
üzerine borç bilirdi. Evin ağzının tadı kaçmasın diye bin bir meşakkatle olayı
dededen gizlemeye çalışan zavallı büyükannem oradakiler de bizi görüyor
zannederek namahremdir diye yüzünü kapatmıştı. Biz o gün ona çok gülmüştük ama
yaşasaydı eğer eminim bu günkü gelinen noktada onun yüreğine bıçaklar
saplanırdı, çünkü onun geldiği yerde yatsı namazından sonra hemen yatılır,
sabah namazında ayakta olunur, işi olan işine gider, geç vakit kalkan
insanların rızık darlığı çekeceği defaatle vurgulanırdı.
Şimdiki
geldiğimiz noktada sanki gayet normalmiş gibi görülen yırtık pantolonlar,
taytlar, ağızda sakızla büyüklere çemkiren, öğleye kadar uyuyan, çeşit çeşit
yiyeceklere burun kıvırıp, kültürümüzde olmayan ne idüğü belirsiz gıdalarla beslenerek evrim
geçiren gençlik, binmiş bir alamete giderken geriye dönüp baktığında kırdığı
döktüğü, devirip ezip geçtiği, anane, kültür, dini vecibe, farz sünnet bilmeden
heba ettiği ömrünü geri alamayacağının farkına vardığı zaman pişmanlığının bir
işe yaramadığını gördüğünde iş işten geçmiş olacak ve telafisi olmayan bu
sınavdaki yanlışlar tüm doğruları beraberinde götürecek, ardında kocaman bir
hiç bırakıp bir varmış bir yokmuş alemine bir daha çıkmamak üzere dalıp
gidecekti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder