Fransızca dilinde écho “yankı” demektir. Günümüz insanının birçoğu sadece sesin bir yankısı olduğunu düşünürler. Tabiki sesin bir yankısı, bir tınısı, bir titreşimi olsa da insana güven veren bir hissiyatı da elbette ki vardır. İnsana ilettiği bu hissin tarifi nasıl olur bilemiyorum ama sesin ekosunu bulduğu tek yer kalptir. Bunu bir hayvana da aktarabilirsiniz insana da…
İnsan, iletişim kurduğu
insanın aynası olduğu kadar etkileşim ve titreşimsel olarak onun
elektromanyetik alanı içine dahil olduğunda suyun herhangi bir kabın şeklini
alması gibi şeklini alır. Böyle bir eko ve yansıma ise tercihlerimizle aktif
hale gelir. Aktif hale gelen yönetici ise kalptir ve kalpler ancak Allah ile
birlikte olanlarla mutlu olur, mutmain olur.
Kalbe ağır gelen her
durum ve her yük -bu ister kuş tüyü hafifliğinden de öte çok hafif bir ses
dalgası olsa da- insana güven vermiyorsa sessiz bir gemi gibi yol almalı o
limandan. Bu tam tersi olursa insanı ego denen bir mevkiye çeker. Her insan
kendini her şeyden ve herkesten üstün görerek yani kendi elektromanyetik alanı
içerisine aldıklarını çok değerli bilerek egoyu oluşturur. Bu kelimenin tam
ters tanımını mütevazi olarak adlandırdığımızda;
“Ben
sana değer veriyorum, dinliyorum ve kalbimi açıyorum…”
Yani “-kalbimin
çevresinde oluşan elektromanyetik alan içerisine senin değerli gördüğün her
şeyi alıyorum.” demek oluyor. İşte burada bir eko, bir oluşum ve bir aynalama
durumu başlıyor. Peki değer verdiğimiz insanlar çer çöpten ibaretse ne yapmalı?
“Kalbini açmayanı
dinlemeye devam etmek değer veren insan için beyhude, bir ömür bir zaman
kaybından ibarettir.” diyerek vaz mı
geçmeli çer çöp dediklerinden? Çöp kutusuna atılan her şey insanın kalitesini,
konforunu ve önemsediklerini tanımlayan bir mekandır. Çöpe atılan her eşyanın
bir geri dönüşümü olduğu kadar gelecek adına kazandırdığı bir tecrübesi vardır.
Beynimiz düşüncelerimize
tepki verdiğinde nöronlar değişikliğe uğrayarak kendini sürekli yeniler. Tabi ki
bu da farklı zamanlarda bizim her olaya ve duruma karşı bakış açımızın
değişikliği olarak sonuçlanır. Beynimizdeki nöronların sürekli yenilendiğinin
farkı kalpte başlar. Çünkü kalp her saniye vücudumuz için taze ve oksijeni bol
kanı pompaladığından dolayı vücudumuz da her doğan gün gibi yenilenecektir. Bir
de kalbin gizemli halleri var. Tabiri caizse kalp ne ile beslenirse; düşünce
dünyamızdaki her mekan, her insan ve her eşya kalbin beslendiği gıdaya göre
şekil alarak insanın değerini meydana getirir.
Aslında insan vücudunu
oluşturan ve beyin ile kalp arasındaki sistemin iletişimi her zaman
sağlıklıdır. Doğru ve tutarlı tepkiler vermesi insanın cüz-i iradesine
bağlıdır. Kalpteki yankının beyinde doğru ses olup yol alabilmesi için
yediklerimize, dinlediklerimize ve okuduklarımıza dikkat etmeliyiz diye
düşünüyorum. Çünkü kalbe nüfuz eden her yanlış eko, bir gün egoya dönüşür.
Bundan dolayı hayatınızdaki rutin ritminiz olduğunda etrafınızdaki her şey
kulağınıza bir melodi olarak dönüş yapacaktır. Bu da varoluşsal anlamda sizin
ayak iziniz pardon hareketiniz yani renginiz olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder