“GÜLÜN ÇAĞRISI”/İsmail Göktürk



“Senin kalbinden sürgün oldum ilkin

Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği”




Senin kalbin ki, bir gül coğrafyasıdır. Hayata bir gül goncası olarak gelmenin ve bir gülün sürgünlerini yeryüzü coğrafyasına, yani ki kalbinin coğrafyasına taşımanın adıdır yaşamak. Şimdi hangi hıdırellez gecesi, kimbilir hangi gül dalına bağlı kaldı yüreğimizin menkıbesi sevgili. Senin kalbin ki yedi iklim üç kıta bir gül bahçesiydi. Sabahları, bir gülün açılması gibiydi; hayat, bir hüseynî fasıl. Senin görkemini kuşanırdı kâinat bir gülün güzelliğinde. Gül, güllerin en şereflisi, iki cihanın efendisi Resulullah’ın teriydi. “Terlese güller olurdu her teri / Hoş dererlerdi terinden gülleri”. Ve gül eksenli bir medeniyetin hakim kılındığı yeryüzünde her gül açıldıkta, peygamberî bir neşve sarardı kullarını. Senin coğrafyanda kulların aşk sarhoşuydu. Gül kokularında cezbeyle yaşarlardı hayatı. Coşkun ırmaklar gibi akardık sevgili. Yakıp yıkarak değil, mamur edip yücelterek. Bir gül ülkesi ki, her şey gül renginde, her şey gül yumuşaklığında, gül tadında, gül kokusunda, gül cazibesinde, gül havasında.. Taşı toprağı güldür bu diyarın. Çarşısında pazarında hep gül vardır. İnsanlar yalnızca “gül alır gül satarlar”. “Gülden terazi tutarlar”. Dahası “gülü gül ile tartarlar”. Biz ülkeleri alır, gül bahçesi yapardık sevgili. Büyüklerimiz vasiyetinde “İslâmbol’u aç, gülzâr yap” derdi. Gül, senin adına bismillah çekerek gülzâr yaptığımız bir coğrafyanın hayat üslûbuydu sevgili.

Şimdi “her yer Kerbelâ”. Şimdi bir çocuk ve bir annenin yüreği paramparçadır bir tarlada. Amcalar mayın döşemiş gece parklara. Tankların istilasında şimdi sokaklar. Çocukların ellerinde bir avuç taş, hem oyuncakları hem silahlarıdır şimdi. Mayınlar ve tanklar pusuda bekliyor. Şimdi küresel efendiler, çocukların gözlerindeki gülgûn bakışı, yanaklarındaki gül gamzeleri soldurdular. Şimdi insanlık bir cinnete sürgün sevgili. Senden bir vedia olan kulların sersefil savruluyor cinnetin rüzgarında. Senin yüreğinin coğrafyası talan edildi sevgili. “Bir mevsim-i bahârına geldik ki âlemin / Bülbül hamûş, havz tehî, gülistan harab”.

“Güller yine tomurcuktur izin ver açsınlar / Günlerce gül yüzün görmek için bekler gel”. Şimdi “Ali olmaktan bir sedef her çocukta”. Şimdi Ali, yine bir kırata binip gelir değil mi sevgili. Layık olma erdemini gösterdiğimizde, karların eridiğinde gül tomurcuklarının kokusuyla gelen baharı duyarız değil mi sevgili. Gülle başlarız söze sohbete, atalara uyarak. Ataların yüzünde bir tebessüm cennet misal açılır değil mi sevgili.

Şimdi bir çocuğun, parkta donarak öldüğünü bir çocuğun sana nasıl duyurduk sevgili. Şimdi donmuş, kurşunlanmış, mayına basmış çocuklarını sana duyurmadan nasıl gömeriz. Yüreğimizi nereye gömeriz sevgili.

“Gel gül çağına çek bizi gül çağına”. Özsuyu çekilmiş gibi merhametsiz, sevgisiz, kupkuru bir dünyanın zulmünü çekemez oldu omuzlarımız. Bize gülün kokusunu gönder, gülün hil’atini giydir bize, bizi sevindir efendim. “Seni nasıl çağırsak bize ses ver ey / Biz bunca toplandık bunca yürek seni bekler gel”.

Şimdi terkedilmiş yaşlı bir dede, gözleri dopdolu, senin ülkendeki kuşlardan haber bekler. Şimdi bir anne, bir sokağın tenhasında ekmek parası ister yüzünün suyunu dökerek. Şimdi bir sürü çocuk, sokak çocuğu, parklarda garip. Şimdi şakağı ağarmış bir baba, sevinci ve mutluluğu kucaklayıp götüremiyor evine. Şimdi gençler, dünyanın gerçekliğinden habersiz, figüranlarıdır küresel oyunların. Şimdi sokaklar dolusu çocuk, çığlık çığlığa arayışta. Biz bunca toplandık sevgili. Hâllerimiz sana malum. Bize özlediğimiz kokuyu gönder, âşina olduğumuz renge büründür bizi. Gül çağında cem eyle...

“Gülün çağrısı”, özlediğimiz medeniyetin sesi. Sevgilinin sesi. Gül bahçesine, gül medeniyetine çağıran ses. Adama güller ses verir de durmak olur mu. Bir medeniyetin çağrısını duymazlıktan gelmek olur mu. Değerli ağabey, güzel insan Osman Nalbant’ın prodüktörlüğünde Semerkant Yayıncılıkta çıkan bir seri gül demetidir, tasavvuf ilahilerinden oluşan kasetlerdir “Gülün çağrısı”. Fazla söze ne hacet. Duyalım ve duyuralım, eğer sevgiliye ve onun çağına özlem duyuyor ve yeniden onun çağında olmak istiyorsak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder