Bir dağa çıktı Hocam; âhir dağına,
dağları tutmaya… Yemeğini yedi ve belki de bırakmadan önceki son sigarasını
yaktı. Omuzlarını birbirine yaklaştırıp, elini siper ederek yaktı sigarasını. Çekti
içine dumanını, Üfürdü Şehr-i Maraş'a doğru, gözlerini kıstı dumandan
korurcasına.
Baktı Şehr-i Maraş’a. Şehre inen
melekleri gördü. Beton yüzeyin yeşil yaması gibi görünen mezarlığa baktı. Acı
çekenleri, gülenleri gördü sonra. Adana yolundan şehre giren son otobüsü gördü
Hocam. İçinde isyan şarkıları çalan, sılaya varan, gurbete çıkanların olduğu… Sonra;
başını cama yaslamış özlem sancısı çeken talebesini gördü. Gülümsedi, bir nefes
daha çekti sigarasından… Kayseri yolundan, asfaltı yerinden kaldırırcasına
gelen TIR’a baktı. “O kadar büyük araba
nasıl böyle gidebiliyor” dedi.
Sonra içinde çalan türküye eşlik
etti, bir nefes daha çekti sigarasından. “Daha senden gayrı âşık mı yoktur” Hocam
mı türküyü söyledi, türkü mü Hocam’ı?
Göle baktı Hocam, balıklarını
düşündü. Mevsim kıştı, yemleri yoktu, aç olduklarını düşündü. Sonra bir balık;
sırtını güneşe tutup selam verdi Hocam’a. Güneş ışıltısıyla, iyiyim dercesine. Hocam
güldü, bir nefes daha çekti sigarasından… Antep yolundan giden ambulansı gördü
Hocam. İçinde ağlayan anneyi gördü, gözyaşı ile ıslattığı tülbendini; şoförün
çabasını gördü, memurun gerginliğini…
Bir nefes daha çekti sigarasından.
Hastanedekileri gördü Hocam; inleyen hastaları, kalorifere yaslanmış uzun uzun
düşünen refakatçileri; altı saatlik ameliyattan çıkan cerrahın iştahla çay
karıştırışını; düğün planlarının yapıldığı hemşire odasını gördü.
“Vayh dünya!” dedi içinden, bir
nefes daha çekti sigarasından...
Şehir merkezine baktı Hocam: Yarış
atlarının telaşıyla giden insanlara baktı; sahte gülücükler atan siyasetçileri,
işgüzar patronları, makam uğruna birbirinin kuyusunu kazan memurları, derdi ekmek
olanların çektiği sıkıntıları gördü. Yüzü gerginleşti, bir nefes daha çekti
sigarasından…
Apartmanlar arasında kalan birkaç
metre karelik parkları gördü Hocam. Egzoz dumanında, korna sesleri içinde
oynayan çocukları gördü.
“Kılavuzlu kenarında çelik değnek
oynayanlar daha mutluydu” dedi.
Sonra topu yola kaçan çocuğun
koşuşunu gördü. Acı bir fren sesi duydu, gözleri büyüdü, kafasını sağa çevirdi
birden. Hele ki korktuğu olmadı; zarar gelmedi çocuğa. Sakinleşti ve hiçbir şey olmamış gibi:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder