DOLMUŞTA/Şeyhşamil EJDERHA

Belki on dakikadır bu durakta durmuş beni gideceğim yere götürmeyi kabul edecek bir dolmuş bekliyorum.

Evet bekliyorum....

Çünkü durak mahşer kalabalığı, sanki bir gemi batmakta ve gemiyi önce kadınlar ve çocuklar terk etmekte. Bu yüzden erkekler batıdan bize intikal etmiş en büyük düşmanlarından biriyle savaşıyor ''Centilmenlik''...

Daha savaş tam anlamıyla başlamış sayılmasa da hazırlığımızı yapıyoruz. Birazdan dolmuşa bineceğiz eğer bir boş yer bulursak oturup koltuğa kurulacağız. Sonra ben ceketimin iç cebinde bulunan okumakta olduğum kitabımı çıkartacağım ve okumaya başlayacağım. İşte ne olacaksa bu sırada olacak; ayakta bekleyen kadınlardan biri, o makineli tüfeği andırır gözlerini bana dikip kaşları çatık hedefine kilitlenmiş bir şekilde içinden sürekli namluya mermi sürecek... ''

“Terbiyesiz, utanmaz, şu keyfe bak hele bir de koltuğa kuruluşundaki keyfe ohhhh! ne ala, yok anam yok memlekette saygı kalmamış, baksana şuna aldırmadan nasıl da kitabını okuyor, insan kalkıp şu bayana yer vermez mi...'' İçinden sürekli namluya mermi vermekte ve karşısındaki hedefe ıskalamadan mermi atmaktadır.

Hedef tam on ikiden...

Ben ise kitaptan başımı kaldırır kaldırmaz bu gözlerin hedefinde olacağım.
Kurtuluş yok...

Bir kadının gözlerine bir de elimde okumakta olduğum Sezai Karakoç'un Hızırla Kırk Saat kitabına bakacağım...

Bir de işin o tarafı var değil mi; zamanın ne kadar hızlı geçtiği...

Bir kadının gözlerine bakıyorum, bir de elimde okumakta olduğum Sezai Karakoç' un Hızırla Kırk Saat kitabına...

''Zaman ne kısa; ne uzun zaman
Zaman, zamansızlıkta bir an...''

Sahi kaç yıl geçti ya da kaç asır... Kadının gözlerine bakmam ile Sezai Karkoç ile hemhal olmam arasında...

Zor bir an, hem de çok zor bir an. Sezai Karkoç’a saygısızlık etmek mi? Yoksa karşımdaki kişiye yer vermek mi?

Kurtuluş yok...

Ve kitaptan okuduğum son cümleler:

'' Benim konuşmalarım
Çin yazıtları gibi
Çevre benim söylediklerimi kaydeder
Ama kaydetmez söz söylediklerimin sözlerini
Taşların kalp atışlarını duyanlar
Yalnız onlar okur benim söylediklerimi...''

Kitabı kapattım. Çantama yerleştirip fermuarını çektim ve yerimden kalktım.
Batı dilindeki ''Centilmenlik'' mi yoksa İslam daki ''Tevazu'' mu?

Bilmem... Acaba hangisi açıklardı şu an yaptığımı.

Doğru söylemiş şair:

''Taşların kalp atışlarını duyanlar
Yalnız onlar okur benim söylediklerimi''

— Teyze buyur ayakta kalma, lütfen otur...

Bir an duraklama, belki inceleme ve birkaç kelime...

— Sağ ol evladım. Ben az ileride ineceğim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder