Tarihe nasıl geçmek istediğini çok merak etmişimdir.
Eğer seçenek sunsaydık," iyi hoca, ülkücü hoca, derviş, keramet ehli zat,
bir hocam, efendi hoca, balıkçı, ince ironi ustası, eski ülkücü "bütün bu
vasıflardan hoşlanmaz,"müslümanın itini bile seven adam" olarak
anılmayı ister diye düşünüyorum. Bu sebeple bu yazının ona vereceği tek huzur,
bu başlıkla anılmak olacağını bildiğimden yazının başlığı budur: Müslüman’ın
itini bile seven adam! Grup, parti, cemaat, meşrep bağnazlığı taşımadan, daire
içinde yer alan herkesi sevebilen bir ruh ve gönül genişliği, ayrılıkların fitneye,
kavgaya döndüğü günümüzde bize bir işaret olmasın sakın! Elhak öyledir!
Öğretmenlik
ve hocalığı ayırmanın yeri tam burası… Yirmi, otuz yıldır branşı her ne ise durmadan,
değiştirmeden, yenilenmeden hep aynı şeyi anlatmak öğretmenlikse, ülke adına,
millet adına, inanç adına gece gündüz öğrenciye istikamet vermek, hiçbir şeyden
haberi olmayan çocukları bu çağda milliyetçi ve ülkü sahibi kılmak er kişinin
kârı olsa gerektir ve bu yazıya konu olan Muzaffer Hocam tam da hoca vasfına
layık olan zattır! Bediüzzaman'ın yaşayan talebelerinden birisi, üstadın
"muallimlik ya minarenin ucunda ya da dibinde olmaktır ortası
yoktur."dediğini aktarırlar. Hocamın meşrebi ne olursa olsun herkesi seven,
kucaklayan ve talebeye istikamet veren cehdinde minarenin ucunda olduğunu fark
etmek zor olmasa gerek.
En
çetrefil meseleyi düz ve sade bir şekilde halleden, kırılma ve dağılma
noktalarında safça mukavemet alanları kuran, yenilgi psikolojisinin insana
galip geldiği durumlarda bir golle muzafferiyet sağlayan, karamsar tablonun
hakim olduğu durumlarda ince bir nükte ile yeniden umut aşılayan, korkuyu, kaypaklığı,
hileyi, peşin menfaati, 'adam utmayı' memnu ve kerih bir meyveye dönüştüren
hocamın hallerine belli konu başlıkları ile bakmak daha doğru olacak.
BALIKÇILIĞI:
Balık
onun nazarında bildiğimiz balık değil. Ülke ve millet meselelerinde, âlemi
İslam'a gelen her darbeyi ruhunda, kalbinde hisseden bir saf müslümanın, Sezai
Karakoç ağabeyin dediği veçhile "Sırrımı
söylüyorum vefakâr balıklara/Onlar tutacak bu dünyada yerimi" çerçevesinde,
sır tevdi etme ameliyesi olarak tecelli etmektedir. Dünyevi olarak közlenmiş soğan,
arada bir Hacı'nın kuru fasulyesi, Ali Hocamın pişirdiği kebaplar beşeriyet muktezasıdır.
Yahut tespihte gafleti aradığını söyleyen zişuur dervişin, çağcıl bir yansıması
olarak da anlaşılabilir hocamın balıkçılığı. Türk okuryazar tipinin Frenk
meşrepliğine bir gönderme olarak da balıkçılık gündeme gelir bazen. Kendi
dildaşlarını tenzih ederek aydınlığı bir marka gibi taşıyanlara gönderme olarak
"yazarlar ve balıkçılar " ayrımı yaptığı da vakidir. Tabiatın fıtri
diline dönmek, şehrin kaypak ve numaracı havasından kaçmak da elbet balıkçılık
serüveninin bir başka yönüdür.
İNEKÇİLİĞİ:
Hocamın
vatan, millet, sakarya ekseni hiç değişmez. Uykuda, balıkta, uyanıkken, okulda,
evde illa da vatan, illa da millet, illa da Sakarya çabası vardır. Bu çaba
yoksa hocam kendisi değildir zaten. Bu sebeple ülke anormal, kendi tabiri ile
hormonlu gündemlerle boğuşurken, ecnebi meftunu aydınları adam sayıp konuştururlarken
hocam da ülke gündemine kendine has, saf ve yerli bakışla katkıda bulunur.
Mazisi yirmi yıla dayanan Türk inekçiliği projesi, yine, böyle bir gündeme
gönderme olarak tecelli etti ama hocamın kerameti, memlekette bir inek krizi
baş gösterdi ve angus nam hayvanlar ülkenin bir numaralı gündemi oldu. Hocam
Türk inekçiliği fikri ile liberalizm ve kapitalizmle kafası karışık, kendince
ülkeye reçete sunanlara, hormonsuz bir çıkışla ayar vermek istemişti. O
günlerde Saçma sapan ABD ve AB eksenli projeleri tercümeden başka bir özelliği
olmayan "devletlü" takımına ve şürekâsına halk çıkışıydı. Ve zaman
hocamı haklı çıkardı!
YABANCI DİL TUTUMU:
Hocam,
Eyropa görmüş adamdır, dünyevi mesleği de kendi tabiri ile "gavurca" hocalığıdır.
Kaderin tecellisine bakın ki kimse hocamı yabancı dil hocalığı ile bilmez, anmaz.
O,düşünceleri, mefkûresi, sancılarıyla ve bu değerlerin bütünüyle anılan
kelimenin tam manasıyla hocadır! Eyropa görmüş biri olarak Batı'yı
"Frenk" bilen, pislikten kaynaklanan hastalığa "frengi"
adını veren bir kültürün ahfadıdır. Almanya seyahatinde akşam sabah muz yediği
yine ona dair tevatür arasındadır. Ülkemizin yıllardır bir ülkeyi geçindirecek
kadar para sarf ettiği yabancı dil kompleksi elbette hocamın dikkatinden kaçamazdı.
Her yıl milyar dolarların bu uğurda sarf edildiğini gören hocama göre
"gavurca" zaman zaman"bonjur" kelimesi ile gündeme gelir ve
onun ince nüktesinden nasibini alır. Kendisi Eyropa görmüş bir zat olarak hem
Avrupaperestliğe hem de yabancı dil tutumuna "bonjur" la öyle bir
tokat vurur ki insanın yabancı hayranlığından, saçma sapan yabancı dil
kompleksinden kuduz köpekten kaçar gibi kaçması gerekir.
UYKU, İLİM BİRLEŞKESİ:
Hocamın
soğandan önce mi sonra mı tam kestiremediğim sevdiği başka şeyler de var.
Bunlardan biri kesin uyku diğeri ise sıcak! Uyku deyince elbette akla ilk gelen
Necip Fazıl'ın "Uyku katillerin bile
çeşmesi/Yorgan Allahsıza kadar sığınak/ Teselli pınarı sabır memesi/Size şerbet
bana kum dolu çanak" dörtlüğüdür elbet. Ancak hem hocamı hem Necip
Fazıl'ı dikkatle okuyan biri, hocamın uykusunun son iki mısra ile irtibatlı
olduğunu anlar. Hocam, teselli pınarı ve sabır memesinin bile kum dolu çanak
olduğu eksende yanıyor diye düşünüyorum. Uykuyu gündeme alması bile onun uyuduğunu,
uyuyabildiğini değil tam tersi o teselli ve unutuş pınarından ne denli uzak
olduğunun kanıtıdır. Ancak bu satırın yazarı İmam Ali Efendimizin Nehcü'l
Belağa adlı eserini okurken "Yakin üzere olan uyku, şüphe üzere olan
namazdan daha hayırlıdır."sözünü gördüğümde aklıma dostlarım ve
arkadaşlarım arasında ilk hocam geldiyse hocamın uykusunda bir
"yakin" kokusu olduğunu ifade etmeliyim!
MODA KAVRAMLARA BAKIŞI: FARKINDALIK
Hocamın,
bazı mikroplardan daha zehirli, en ince diplomasiden daha etkili, en etkili
silahtan daha öldürücü kelimeleri olduğunu bilenlerdenim: kadın hakları, laiklik,
özgürlük, demokrasi... Nereye çeksen, çekilecek; geçtiği ele göre öyle ya da
böyle anlam kazanacak kelimelere bilhassa alerjisi olduğu bir vakıa. Bu kavram bombardımanına,
kavram kargaşasına hocamın tepkisi "farkındalık" ile sembolize edilebilir.
Hocam İslamcı kesimin bu kavram zaafına "farkındalık" ile tepki koyar.
Şimdilerde kişisel gelişim teranesinin yerini alan farkındalığın hocamın
ironisinden nasiplendiğini belirteyim. Bu adı taşıyan eseri görür görmez ilk
tepkisi "Ali bu farkındalık lafından huylanıyorum!"Temel değerleri,
adalet duygusunu, vicdanı, okunan ezanı, ağlayan yetimi es geçip de saçma sapan
dünyevi şeylere gelince "farkındalık" taşıyanlar, taslayanlar hocama
göre GDO'su değişmiş ürün misali tehlikeli ve özünü kaybetmiş zavallıdan başkası
değildir!
ÖLÜ YATIRIMLARI:
Hocamın
güzel beşeriyeti elbette kâra ayarlı olmaz, olamaz. Maraşlı olmayanlara yemek yedirmesi,
siyasete girmeyecek kimselere umut bağlaması, ölü yatırımlar cümlesindendir.
Ama yine de daha önce gurbeti yaşayan biri olarak, Çorum yıllarına hürmeten
verdiği yemekler ile arkadaşlarında bulduğu cevher hasebiyle yaptığı
yatırımlar, kendisine dönmese de ziyanda olduğunu sanmıyorum! Sivaslı biri de
hocama Sivas'tan madımak getirerek ikramda bulunur yatırım ölü olmaktan çıkar
bir nebzecik de olsa!
ÜLKÜCÜLÜĞÜ:
Hocama
göre Türkiye'de hiçbir cemaat ve parti son tahlilde finali oynayamaz. Evet,
Müslümanların itini sever, evet, diğer meşrepleri ülkücülerden daha derli toplu,
daha intizamlı bulur ama mesele finale gelince hocam -ülkücülerin tüm arızalarına
rağmen- finali ancak ülkücülerin oynayacağını bu sebeple de ocakların boş
bırakılmaması konusunda değişmez, değiştirilemez bir asabiye taşır. Hocamın
ülkücülere karşı hassasiyeti bu final öngörüsü ile alakalıdır! Ülkücüleri daha hesapsız,
daha hasbi ve siyaseti ranta çevirme kabiliyeti bakımından diğerlerinden daha
temiz bulan anlayışı şimdiye kadar değişmemiştir, şimdiden sonra da değiştirilemez.
Hocam için ülkücülük de budur: Millet namına, namsız, şöhretsiz ölebilmek!
Hocam bu finalde sizin tezgâhınızdan geçen, feyzinizden bereketlenen ama
şimdilerde ülkücülere, ocaklara mesafeli gardaşlarım da oynayacak mı? İsmail, Hacı,
Doktor, Ejderha, Fazlı, Ferhat ikinci yarıda mı girecek sahaya yoksa ta
başından mı oyunda olacaklar?
"Muzaffer
olur Gözükara ordular!"
"Hocam
bonjur!"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder