İsmet özel.
Kelimeleri bir
truva atı gibi kullanıyorum zamanın hüzün dolu boşluğunda. Zamanın boşluğu
büyüdükçe beynimde kaynama noktasına gelmiş düşüncelerim çekiliyor bir karadeliğe.
Bu nedenle hüznün sararmış mevsimine doğru yola çıkıyorum, dağlanmış acılarımı
yanıma alarak. Yaşadığınız ne varsa getirin diyorum, hoşunuza gitmeyen günleri,
ayları, yılları bir kenara attığınız düşüncelerinizi getirin diyorum ey ahali! Körpe
dünyanın günahkâr taraflarından çıkıp gelsin istiyorum mahur sözcükleriz,
karamsarlığın rengine bürünen tüm mahrem adımlarınızı getirin, çünkü ben zamanı
olmayan bir boşluğa doğru yol almaktayım, utanarak anlatamadığınız
vakitlerinizi bana verin, kışın bağrından kopup gelen sonra vazgeçtiğiniz
şiirleri, hayatın kararan yüzünde ıskaladığınız yazılarınızı, yaşam emaresi
görülmeyen ve sonbahar suskunluğunda yazdığınız korku öykülerinizi bana verin. Dünyanın
omurgasından yeryüzüne doğru iniyorum, mevsimleri olmayan bir çağdan geçiyorum,
duygular birbirine silah olmuş korku dolu gözlerle, sırra kadem basan
insanların yanından geçiyorum. Ölüm bir paranoyaktır insanlara ne alınır ne
satılır, ölümü her akşam yanlarında korkak savaşçılar gibi kahramanlık hikâyeleri
anlatan tapınak şövalyeleri modunda suskun yığınlar yanından geçiyorum. Hiç
söyleyecek sözleri kalmamış insanların, sabah ölümsüz, akşam hükümsüzdür
dillerinden akıttıkları karanlık kelimeleri. Cinayetin resmini çizerler en
kronimal batini aletleri ile. Kahkahadan kelime üreten kâhinler gelir rüzgarın
haber getiren uğultusunun önüne. Rüzgârda kaygan bir selvi gibi sağa sola
yalpalayan, saçlarımın bahçelerinden geçemeyen, gözyaşlarımdan billur ışıklar
yapamayan birkaç nefeslik dünyanın uğultusu kalır geriye. Hayat damla damla
bitiyor teninin üzerinde, ölüm ıskalıyor zannediyorsun nefesini, zaman yavaş
yavaş eritiyor her adımında hayatı, kullandığın sözcükler az az ölüyor
bitiriyorsun hesap vereceğin güne ait biriktirdiklerini. Taksit taksit
harcıyoruz mevsimlerin kıyamete bırakılmış sararmış yapraklarının üstündeki
hayallerimizi, borçluyuz korkularımızdan büyüttüğümüz ve dünyayı cehenneme
çeviren zamanlardan kaçan zamanlara. Vakti evirip çeviren bir boşluğa gidiyorum
ey insanlar! Var mı hayatınızın herhangi bir anında görmek istemediğiniz
zulümler, mazlumların ölümü üzerinden aldığınız ödüller, aşiyan mevsiminde
katlettiğiniz ve görmek istemediğiniz kuş yürekler, verin ve rahat edin
mantığınızı, düşüncenizi amel canavarına dönüşmeden verin ve kurtulun.
Seni
dağladılar değil mi ey ahali. İzmlerin beynimize yuvalanmış putlaştırılmış
kelimeler ile dağladılar, sonbahar mevsiminde hüzün şiirleri yazma diye,
kalbinin vicdan sözcüğünü kullanacağı yerden dağladılar. Bir boşluğa doğru
gidiyorum, susuz çöller gibi olan ruhumla, kıyamet sayfalarından aldığım
sahneler ile uzun bir yolculuğa çıkıyorum. Seni hüznünden vuracak hüznün
kalmadı değil mi ey ahali. Korkak bir renge bürünüp gidiyorum arzularım hayal
olduğu sarnıcı olmayan boşluğa. Bana verecek kayda değer günahlarınızda yok
değil mi. Anlamsızlığın kitabı olan postmodernizm, günahlarını da
anlamsızlaştırdı, mubah tanrısına çevirdi. Kelimelerimi truva atı gibi
kullanıyorum ama beni ele veriyor zamanın boşluğundaki rengi ve kokusu olmayan
vakitler. Vakit dedimse bana verdiğiniz anlamsızlaştırılan hayatlar yaşamlar. Bu
boşluk nedir bilir misin? Düşüncelerinizde oluşturduğunuz mubah tanrılar ile kol
kola gezen cüzi iradeler, kâinatı anlamaya çalışan ama kendi iç kâinatını
anlayamayan içimdeki ben. Bana verecek kusurlarınız vesveseden yapılmış bir dua
makinesine bağlıdır çare olmayacak yaz mevsimini hatırlasam da yanık
türkülerle. Çaresizdir günahlarınızın dişlilerinden yaptığınız mekanik
amelleriniz, benim iç kâinatıma yolculuğa çıkmaya hazırlıksızdır, ölüm kış
mevsiminin bağrında için için yemektedir baharın özünü. Ey ahali içimdeki
boşlukla baş başa bırakın, ne devranlar döner ne kıyametler yaşanır
bilmezsiniz, sizleri bilinmezlik tanrısı ile baş başa bırakıyorum, dünya ya
kazık çakacağınız dünyanın merkezine yolculuk öneriyorum. Belki ölüm sizi teğet
geçer, yanılgılarınızdan kurduğunuz şehirden çıkarılmazsınız. Demirden
kelimelerin yoğrulduğu kendi iç benliğimdeki boşluğa doğru yola çıkıyorum. Uzun
bir yolculuğa merhaba.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder