Gitti bir ezginin kuyruğuna takılıp zaman
çok değil üç dört parmak kadar ilerlemişti
gecenin on ikisinden bu yana akrep
Gönlümde berâtına izin verdiğim
bir tutku;
sürükler beni uzaktan uzağa
öteden beriye gelmenin çaresizliği
düşüncesizliğimin yılgın, mukavemetsiz duvarlarına
vururken; bulurum kendimi
gece yarısı parklarda
Gönlümün hasretini çektiği bir duygu
ruhumu yakıp kavururken
sensizlikle başım belada
Kalemim yazmaya cesaret edemez
yaşadığım vurgunları..
***
MESTUR
Akşam olurken bir yanımız hep
buruk, kalıyoruz bir başımıza bütün imkansızlıklarımızla. Bir taraftan doğar,
bir taraftan batar güneş. Bu ikisi arasında geçirdiğimiz her gün bazen
mutlulukla bazense hüzün ile geri döner bize.
Bilmediğimiz bir nedametle kıvranırken
kendimizi yalnız hissederiz. Uzaklara, hülyalara dalarız. Oralarda koştururuz.
Yoruluruz. Gülümsemeye çalışırız. Stres denen müphem tuzağa düşeriz. Ve derin
bir nefes alıp dünyamızı değiştiririz. Olmayacak gibi görünen ne varsa hepsini
bir ukde olarak esrarlı bir sandığa kapatırız. Sandığın anahtarı gidilmeyecek
uzaklıktadır. Bizim ise adım atacak mecâlimiz yoktur. Duyduğumuz pişmanlıkla
hiçbir şey yapmadan kalakalırız olduğumuz yerde. Akşamın karanlığına kalmaktan
korkarız. Yalnız bir başımıza kalmaktan tedirgin oluruz. Hiçbir şey yapmamak
bizi içten içe yer bitirir ama yine de elimizden bir şey gelmez, gelemez. Bize
biçilen, uygun görülen rol budur çünkü. Hiçbir şey yapmamak. Uzaklara dalıp
gitmekten gözlerimizi uzaklara dikmekten başka bir şey yapamayız. Tek özgür
olduğumuz yer hayal dünyamızdır. Orada istediğimiz gibi hür'üzdür. Yapmak
istediklerimizi herhangi bir engelle karşılaşmadan yaparız. Ama hayal bu
sonuçta. Hakikat dünyasına uyandığımızda bizi gerçekler karşılar. Kapatılan bir
kapı gibi suratımıza çarpar durur. Afallarız şaşkına döneriz. Sonra her zamanki
gibi kırılmaktan bin parçaya ayrılmış kalbimizle hayal dünyasından sıyrılırız
bir çırpıda. Dilimiz lâl olmuştur. İnsanlara anlatacak bir şeyimiz olup
olmadığını sürekli tetkik ederiz. Hafızamızı kurcalarız. Değerli anılarımızı, arşivimizi
karıştırırız. Olanları da insanlara anlatıp zâyi etmek istemeyiz. Zaten elden
giden zâyi olmuştur. Bize kalan birkaç kırıntıdır sadece. Anlatılacak bir
kıymeti de yoktur kırıntıların. Sessizliğimizin yankısında ortaya çıkar bütün
gizler. Bir damla gözyaşında hayat bulur merhamet duygusu, vicdan azabı
ve daha sayamadığımız bin bir çeşit duygu.
Kalan biraz yalnızlık ve bolca
özlem duygusudur. Mutluluk duygusunu yaşadığımız nadide anları özler dururuz.
Geçmişten geleceğe duyduğumuz bir hasrettir yaşamımız.
Gece yarısına doğru
adımlamaktadır zaman. Zihnimiz bizi yatağa doğru gitmeye elinden geldiğince
zorlar. Bir nebze olsun iç sıkıntımızın uyuyunca hafifleyeceğine kanarız.
Gözlerimiz uykuya dalmak üzere kapanır. Ama vicdanımızın rahatsız edici sesi
odanın içinde yankılanır. Bizi uykunun en tatlı yerinden yakalar ve yataktan
dışarı atar. Şimdi uyu uyuyabilirsen! Sabahlara kadar sürecek olan vicdan
nöbetleri başlamıştır. Uykudan olabildiğince vazgeçeriz. Bir demlik seksiz ve
şüphesiz bir mutluluk duygusunu yaşamımız boyunca arar dururuz...
***
HEBA
Yaşamak yoruyor bu zamanın insanını.
Çok bekledim. Çok aradım bir çıkış kapısını gösteren işareti. Bekledim gece yarılarından sabahlara dek. Çok yürüdüm gecenin bir vakti sokaklarda.
Kaldım bir başıma sonunda; herkes çekip gitti hayatımdan herkes. Silindi varlığım hafızalardan. Unutuldu ahvalim, görmez oldu gören gözler. Hâl üzere hâl eyledim bunca hal bilmezin arasında kendi hâlimi eyledim. Dilim lâl oldu yalnızlığıma. Anlatmadım derdimi dertsiz insanlara. Anlamaz beni dertsiz insanlar. Çektiğim çileyi bilmez gamsızlar. Firkattir gönlümün çektiği acı. Beyhudedir yaşantım, bir hiçtir benliğim. Sözlerimi şu mısralarla sonlandırmak istiyorum;
Gecenin zülüflerinde gönül haneme düştü yine hüzünden taneler.
Bugün günlerden neydi? Senenin kaçıncı günüydü? Hangi şarkı çalıyordu yüreğimde? Hangi kaldırımları dertlerime ortak ediyordum? Hangi sokak lambaları gözetliyordu beni? Her sabah geçtiğim o neşeli o mutlu sokaklar değildi artık. Her sabah güneşin doğuşuna tanıklık eden o neşeli kaldırımlar bugün öksüz kalmışlardı. Her akşam pencerelerden içeriyi gözetleyen o sokak lambaları bugün ellerini ayaklarını çekmişlerdi evlerden. Her gün bin bir insanı içinde barındıran şehir bugün hiç kimseyi almıyordu. Kimsesizlerin yoldaşı sokaklar bugün herkesi evlerine göndermişti. Gecenin bir vaktinde hüzünlü kalplerin can yoldaşı Ay bile bulutların arkasına saklanmıştı.
Gönlünde sızı yayan bir yarayla yaşamak
acıtıyor insanın kalbini.
Bir bardak kahve iyi gelir üzerinden
yıllar geçmiş yorgunluklara.
Çok bekledim. Çok aradım bir çıkış kapısını gösteren işareti. Bekledim gece yarılarından sabahlara dek. Çok yürüdüm gecenin bir vakti sokaklarda.
Yalnızlığımı koluma takıp yürüdüm ıssız
sokaklarda.
Dertleştim ağaçlarla, yol kenarlarındaki
çiçeklerle, kurumuş bir yaprakla; kendi güzelliğini dışarı yansıtmış güllerle
konuştum. Sokak lambasının altında bekledim. O aydınlattı içimdeki karanlığımı.
Senin gelip beni karanlıktan çıkarmanı beklerken hiç ummadığım insanlar bana
ders verdi. Kaldırımlarla sıkı dost olduk. Bir onlar anlattı bana hikâye bir
ben onlara. Sordum" Sizin yalnızlığınıza kim yoldaş oluyor diye?"
Cevap alamadım. Yalnızlığın dahi hududu yoktu. Gidip yalnızlığa sorsam
"Seni bu dünyada meşhur yapan şey ne?" diye Büyük ihtimal
cevabı" Kalabalıklar" olurdu.
Bir umut diyerek bekledim. Ve her defasında umutlarımı söndürdüm. Sonra tekrar yaktım bir umut diyerek. Yalnızlığımla bir kez daha yüzleştim. Baktım aynalara, aynalar yüzüme bakmaz oldu. Yalnızlık kendini her yerde karşıma çıkardı. Bazen bir bardak çayı içerken bazen en mutlu anlarımda bazen de hayatın çekilmez olduğu demlerde.
Bir umut diyerek bekledim. Ve her defasında umutlarımı söndürdüm. Sonra tekrar yaktım bir umut diyerek. Yalnızlığımla bir kez daha yüzleştim. Baktım aynalara, aynalar yüzüme bakmaz oldu. Yalnızlık kendini her yerde karşıma çıkardı. Bazen bir bardak çayı içerken bazen en mutlu anlarımda bazen de hayatın çekilmez olduğu demlerde.
Bir başıma yaşadım.
Bir başıma büyüttüm içimdeki neşeli günleri.
Bir başıma mutlu olmaya çalıştım içimdeki
küçük sevimli çocukla…
Kağıtlara kaydettim gün gün yalnızlığımı.
Defterleri taşırdı yalnızlığım. Anlamaz oldu insanlar beni. Ahvalimi anlatacak
kelime yok. Ahvalimi anlayacak insan yok. Hal-i Pür melalimle sığmaz oldum dört
duvar aralarına. Sığmaz oldum sığ insanların kafalarına. Anlamsızlaştım, büyük
bir sorun oldum insanlığın kafasında. Her cihette denedim yalnızlığımı yenmeyi
ama kaybettim dostlarımı birer birer. Bekledim hüzün kulübemde. Bekledim bir bardak
çayla içimdekileri anlamak için. Hiçbir zerremin hükmedemediği bir alemde
sonsuza dek kaybolmaktan başka bir arzum olmadı. Duvarlar sessizliğime şahit
oldu. Kalbimin derûni hislerini kilitlemek isterdim bir sandığa zamanı
geldiğinde en değerlinin gelip açması için. Zaman bütün mevcut varlığı tüketmek
istiyor. An an değil de gün gün çalıyor ömrümüzden. Ve bırakıyor bizi sonsuz
bir girdabın içinde.
Kaldım bir başıma sonunda; herkes çekip gitti hayatımdan herkes. Silindi varlığım hafızalardan. Unutuldu ahvalim, görmez oldu gören gözler. Hâl üzere hâl eyledim bunca hal bilmezin arasında kendi hâlimi eyledim. Dilim lâl oldu yalnızlığıma. Anlatmadım derdimi dertsiz insanlara. Anlamaz beni dertsiz insanlar. Çektiğim çileyi bilmez gamsızlar. Firkattir gönlümün çektiği acı. Beyhudedir yaşantım, bir hiçtir benliğim. Sözlerimi şu mısralarla sonlandırmak istiyorum;
Gecenin zülüflerinde gönül haneme düştü yine hüzünden taneler.
Cümlelerim yolda kaldı, yollar yolda,
yağmur bulutunda kaldı.
Bahaneler ve bananeler dünyasında
anlamsız kaldı sesim, anlamsız kaldı nefesim.
Anlamsızım anlamayanlar için,
Eğer anlamsızsam kesilsin sesim.
***
BİR DEM
Bugün günlerden neydi? Senenin kaçıncı günüydü? Hangi şarkı çalıyordu yüreğimde? Hangi kaldırımları dertlerime ortak ediyordum? Hangi sokak lambaları gözetliyordu beni? Her sabah geçtiğim o neşeli o mutlu sokaklar değildi artık. Her sabah güneşin doğuşuna tanıklık eden o neşeli kaldırımlar bugün öksüz kalmışlardı. Her akşam pencerelerden içeriyi gözetleyen o sokak lambaları bugün ellerini ayaklarını çekmişlerdi evlerden. Her gün bin bir insanı içinde barındıran şehir bugün hiç kimseyi almıyordu. Kimsesizlerin yoldaşı sokaklar bugün herkesi evlerine göndermişti. Gecenin bir vaktinde hüzünlü kalplerin can yoldaşı Ay bile bulutların arkasına saklanmıştı.
Şehirde bir sessizlik hâkimdi.
İnsanı ürperten bir sessizlik.
Kaldırımlar haykırmak istiyordu gerçekleri
ama ağzını kapatıyorlardı.
Neydi buna sebeb?
Ne oluyordu gecenin bir vaktinde? Bir
gönül hüsranı mı denmeliydi buna. Birisi şehri terk edişine bırakmıştı. Neler
oluyordu böyle? Deprem olsa bu kadar acıtmazdı. Ama biliyordum. Sadece
yüreğimde bir kor ateşi taşıdığımı biliyordum. Yasladım sırtımı şehrin
kalesine. İnsanlar evlerinden dışarıya çıkmaya cesaret edemiyordu. Masalındaki
uyuyan devi birisi uyandırmıştı. Nasıl da yakmıştı canımı giderken.
Başımı göğe kaldırdım ve yıldızların
güzelliğine baktım.
Orada öylece duruyorlardı.
Tek başlarına, kimsesiz bir şekilde.
Hasret, özlem dedikleri şey buydu sanırım.
Ayaklarımı şehrin üstüne uzattım. Ellerimi göğsümde birleştirdim. Gözümün önüne
hayali geldi. "Olsun" dedim. Kaderime razı olup sabretmeyi seçmiştim.
Gözlerimden yağmur yağdı sanki. Geceye teşekkür edip sessizce onu düşleyerek
uykuya daldım...
GİTMEK İSTİYORUM
Ne de insanlar anlıyor beni.
Kendimi buralara ait hissetmiyorum.
Bu insanlar beni nasıl anlayacak diyorum.
Bazen sadece gitmek istiyorum.
Hiç kimseye hesap vermeden
kapıyı çarpıp gitmek istiyorum.
Özüme, kendime gitmek istiyorum.
Tüm benliğimi yok edip,
yalnızca
beni anlayan
insanların
yaşadığı
şehirlere
gitmek istiyorum.
Dedim ya bazen sadece gitmek istersin.
Dünyayı ve içindekileri onlara bırakıp
çekip gitmek istiyorum.
Sahi kaç gece oldu burdan gideli,
Kaç gece geçti çayla karışık,
Kaç gün oldu uykusuz geçirdiğim geceler.
Hayatı an an yaşamak varken
ben
sadece hüzünlü kısımlarda yaşıyorum.
Bazen sadece gitmek istersin.
Bende öyle gitmek istiyorum kendime doğru, özüme doğru...
***
YALNIZLIK
Bazen yalnız kaldığını sanırsın
Uyku haram olur gözlerine
Uyumak istersin ama bir türlü uyuyamazsın
Kafan derinlere gider
Dalar gidersin düşüncelere
Sonra başını kaldırırsın yukarıya,
Yıldızlara bakarsın
Onları düşünürsün,
Seyre dalarsın bir süre
Onların da yalnız olduğunu düşünürsün
Kafanı Ay'a çevirirsin,
Hepsinden büyük ve kocaman
Yolda kalanlara ışık olur bazen
Bazen de aşıkların kalemine ışık tutar
Birden silkelenip kendine gelirsin
Anlarsın yine hülyalara dalmışsın
Nereye gittiğini bilmeden
Dost ararsın yanında onu da bulamazsın
Ama unutmadığın bir şey vardır
Yalnızların dostu ALLAH'tır.
***
BEN İLE BEN
Ben, kimsesiz mahallenin tek bekçisi
O, ıssız sokakların tek çocuğu
Ben, meçhuller caddesinin tek esnafı
Ben, kendi sesimin yankısından korkan tek çocuk
Ben, benliğimin odasında kaybolmuş tek insan
Ben, insanın kafasındaki tek sorun
Ben kâinattaki ufacık bir kum tanesi
Belki değil kum tanesi, bir hiç!
5 Nisan
Ortaokulu-Kahramanmaraş
Güzel
YanıtlaSil