ROBOTİK GÜLÜMSEYİŞLER / Samet YURTTAŞ











Tükürsem 
Acziyetimin doruklarından
Ar damarı çatlak şehre
Tiksinir
Gözlerine mil çekilmiş evler
İçinde sarhoş sevgilerle

Fabrika yapımı insanlar
Robotik gülümseyişler içinde
Yalan yüklü gemiler bırakır
Şehrin ürkek gözlerine
Bütün ruhsuz cesetler 
Aynı gökyüzüne bakar
Maddenin dağılgan gölgesinde.

Şehre mahrem dudaklar dokunur
Alafranga esintiyle
Her ilkel öpüşle
Yörüngesinden çıkan şehir
Robotik gülümseyişler bırakır 
İnsanın yüzüne.




*** BEN GÜNEŞİN DOĞUMUNA ŞAHİDİM
















Ben güneşin doğumuna şahidim
Her vuruşunda alnıma yalnızlığımı
Düğümlenir bileklerim
Toprağın baharda kabaran döşüne
İniyor demir pençelerim

Ben güneşin doğumuna şahidim
O ilk sancıdaki yakarış
Duyulurken karıncaların kulaklarında
Cebimde altın rengi buğdaylar
Son hasattan kalma

Ben güneşin doğumuna şahidim
Yeşil deniz karşılarken güneşi saygıyla
Düşüyor çiy damlaları yanaklarıma
Beynimde davul çalan çekirgeler 
Karışıyor sımsıcak kanıma
  




***
ŞEHRE DÜŞMAN ISLIK  VE HALKA YABANCI SAYFA

Gözyaşlarım düşerken bu kente
Aklımın uçurumundan infaza hazırlanır
Bütün yasak düşünceler
Geride hüküm giyen şairlerle

Maviliğinden koparılan özgürlükler adına
Gözyaşlarım düşerken bu kente
Egzozların şehre düşman ıslıklarıyla
Çapraz sorguya alınır gece

Bir kadının çatlamış dudaklarından
Alnıma vuran ışığın o buruk ışığın altında
Gözyaşlarım düşerken bu kente
Barikattan atlar adsız şiirler sessizce

Şimdi gözyaşlarım düşerken bu kente 
Hangi gazeteyi alsam elime
Halka yabancı sayfasından
Radikal yalanlar çarpar
Hayatın iğrenerek tükürdüğü yüzüme.




***
İNDİRGENMİŞ GÜNAHLAR

Saltanatı yıkılan çağın 
Çok katlı binalarında yükselen
İndirgenmiş günahlar
Varoluşçu yalnızlıkların çarkında 
Diş geçiriyor insanın utancına 

Göğün yırtıcı sağanaklarıyla 
Rayından çıkan vicdan 
Kimyasını bozarken dünyanın
Bütün ezberlerin gıcırtısı
Kirli bir iz bırakıyor
Kulaklarında çocukların

Doruğu öfkeli bir bedenden  
İnsanın kalbindeki sığınaklara
Radarlar savruluyor yaşamdan telaşlı
Çelik yalanlar içinde
İndirgenmiş günahlar
Tutunacak bir dal oluyor
Ölüme karşı



***
SALGIN DENDİ ADINA















İğneleri koluma batırdılar da 
Bulamadılar yalnızlık damarımı
Damarsızsın dedi
Hemşire hanım
Üzgünüm dedi
    Üzgünsün
       Üzgünüz

Bir sevda büyüttüm koynumda
Adına salgın dendi
Rüyamda 
Dudak kıvrımının açılımında 
Uçuk patladı bir an
Korku dediler adına
Sustum
    Sustun
        Sustuk

Yarın için besteler dizdim güzelim
Grimsi lacivertimsi morumsu
Söyle de bileyim
Neden koyu besteleri seversin güzelim
Güzelim 
  Güzelsin
     Güzeliz 
      

***
KIZIL YALNIZLIK











Son buse düştü gözlerinden ağır aksak
Hangi çağdayız kime sorsak
Kalksak güneşin kollarından tutarak
Uçsak sevgi çağına yılları arşınlayarak

Ağarmış saçların dökülür ufuktan
Hüznünle bağırır bu kızıl tan
Akşamdır kuşların dilinden seni anlatan
Kaldırımlar neden bana somurtkan

Bilenmiş gözlerine kutsal mermer
O mağrur bakışlar şehri kül eder
Ruhun suskun yolcu mu bekler 
Sana yoldaş olsun göçmen kelebekler

Girsem gönlüne gezsem diyar diyar
Her diyarda gizli bir bahar
Nerde benim sevdiğim yar
Duysun bu haykırışı heybetli yalılar

Dudaklarından Dünya'ya acı bir rüzgâr eser
Yıkılır şehrin ortasında yalnızlık denen şaheser
Senin kokun toprağın nefesini keser
Zindandaki esir yüreğinden ne haber

Kurtulsan esiri olduğun zamandan
Mızrak gibi saplanır akreple yelkovan
Gelecek elbet beklediğim an 
Kuracağım yüreğine sahipsiz bir han



***
HÜZÜN











Saçlarından yıldızlar düşüyor tel tel
Yeryüzü buna dayanamaz.
Uzansa gökyüzünden bir el
Yüzündeki perdeyi kaldıramaz.

Gözlerinde nazlı bahar
Güvercinler kalkar azar azar.
Savurur anıları tılsımlı bir rüzgâr,
Seni kucaklasın bu ılık sonbahar.

Yağmur alçalıyor dudaklarına,
Akıyor yanaklarından hüzünlü lavlar.
Seni öpmek için şaha kalkmış atlar
Yüreğinden yüreğime atlar.

   


***

TRAJEDİ












Ortadoğu bir trajediyi canlandırıyor
Gözlerimin önünde.
Kim bilir perde arkasından
Kaç bomba düştü 
Kaç bina çöktü
Çocukların üzerine
Çoksa bu çığlık niye?

Gül koklayan çocukların
Barut tutan ellerine bakıyorum.
Sonra uçaklara gidiyor gözlerim,
Çocukların uçurtmalarına takılan.
Çocuklar diyorum 
Neden bu trajedinin başrolünde.

Ortadoğu, sürekli kanayan
Vicdanı oluyor sağır dünyanın.
Çocuklar duymasın
En kanlı perdesindeler tragedyanın.
Bombalar, barutlar, uçaklar 
Kanıtıdır ölen insanlığın.



***
ÇAĞIN YAZGISI












Sonsuz gökyüzünde süzülen
Aşk masalında buluyorum kendimi
Tanınmış olmak rozeti 
Yapışarak yakama
Minarelerin gölgesine sığınan 
İlahi yakarış zonkluyor kulaklarımda

Sırrını taşıyamayan okyanus 
Kanıma karışarak 
Yazgımı ayaklandırıyor geceye karşı
Kuşların kutsal kanatlarından
Dökülen çoban yıldızı
Şehrin alışık olmadığı buğu
Bir bir aşındırıyor zamanı.

Dudaklarımı morartan zifir
Yılları deviren zaman
Putları devire devire yürüyen rüzgar 
Küllerini savuruyor yazgıma
Yazgım günah muskasıyla
Bir yer buluyor kendine
İdam sehpasında

Ey kenti kemiren utanç yasası
Başımı döndüren çağrı
Uyandır hüt hüt kuşlarını
Bıraksın gökyüzü kırgınlığı
İnsan artık devirmeli çağın putlarını




***
ÇİĞDEM ÇİÇEĞİ











Belki bir nehre bırakırım bedenimi
Sonbahar yeli titretir de 
Kuşatırım bir şehri
Güneşin süngüsü delerek damarımı
Özgür bırakır mısralarımı

Gücüm kalmazsa dönüş için
Gecenin en kasvetli yerine 
Bırakırım mevsimlik imgemi
İçinde beyaz kırlangıçlar 
Ve karanlıkta çiğdem çiçeği.

Havanın ıslak tenini okşayan kar
Düşer kirpiklerime 
Aynalarda bulurum solgun benzimi
Hep böyle hüznün
Sabaha ayaklandığı saatlerde 

Hafızam namlu sıcaklığıyla 
Kelimeyi ateşler tam kalbime
Vurulmak alışkanlığım değil benim
Sadece sonbaharda ölmek isterim 



***
SUSKUN VİCDAN















Bıçak dayanırsa annenin boğazına
Çığlığı duyulur dünyanın kulaklarında
İnsan neden sağırdır acı haykırışa
Gel de anlat bunu dili tutulan çocuğa

Zaman boğarsa kanıyla bizi
Gözlerden perdeler çekilir kalır izi
Anne ağlarsa içli içli
Alıp götürür çocuğu          
Ölümün gür sesi

Çağ dayanırsa ölümün tenine
Çocuk tutunur annesinin kanlı eline
Bilmem şimdi hangi şehirde hangi evde
Annenin biri kalkmış ölüm nöbetine.

Gece söndürürse dünyanın ışıklarını
Yıldızlar emzirir annesiz çocukları
İnsan neden taşır suskun vicdanı
Gökyüzü şahittir unutmaz acıyı.



***
DİLSİZ SECCADEYE GÖÇ















Kargalar doyururken karnını 
Çocuğun renkli eteğinde
Çocuk açar gözlerini
Annesinin dilsiz seccadesinde

Sonsuz ninni bastırırsa saatin sesini
Akrep ve yelkovan sallar beşiği
Zamanın belinde çocuğun ayak izi
Annenin elinde yalnız ve yalnız
Ağaran saçlarından bir gül demeti

Çığlık yankılanır annenin gölgesinde
Sesi titrer annenin 
Toprağın dilinde 
Suyun ayakları kesilir yerden
Anne saklar çocuğu 
Ay'ın çıplak gözünden

Çocuğun saçları sararırsa
Güneşin nefesiyle
Çocuk göğü yırtar kendi sesiyle
Kargalar göç eder
Çocuğun renkli eteğinden
Annenin dilsiz seccadesine

***
SEVGİLİYE ÇAĞRI
















Dağların başına aklar düştü
Yüreğim sevdanın rengine küstü
Gündüzüm geceye balım acıya döndü
Lambada titreyen ışık söndü

Baharın sıcağına kandım yine 
Soğuk vurdu dallarım düştü yere
Beyaz çiçekler sere sere
Düştüm gece gece senin izine 

Anlattım seni sonsuz denize
Balıklar daldı mavinin dehlizlerine
Tez vakitte ulaşsın diye 
Mektubunu verdim Samyeline 

Yıldızlar düştü yere birer birer
Nöbette uykuya daldı bir er
Mevsimler habersiz gelip geçer
Eşsiz kokun rüzgarla boynumdan öper

Keklikler ansızın kaldı çıplak
Sorgusuz sualsiz saplandı mızrak
Dünyanın balkonuna bir çıksak 
Gezegenler senin için ayağa kalkacak



***
BİR SEVDA ŞİİRİ













Bulduğum bir sırmış sende 
Hem  lütfunda  hem kahrında 
beklediğim bir merhaba
duysam da hoş duymasam da

"üzgünüm" ağır geldi şubata
kırıldı kalbim gel topla
elinde  sevda  ateşli tabancayla 
vursan da hoş vurmasan da

yalan hüküm sürmez mısrada 
yazdıklarım çıkmaz aydınlığa
söyleyeceğin iki çift lafa
kansam da hoş kanmasam da

katıldım acının şarkısına
kandım ilahi alınyazıma
kaldık mı şimdi baş başa
Anlatsan da hoş anlatmasan da 

tutundum çiçekten tacına
dostlar çekildi kaldım tek başıma
kaçtım Dünya'nın diğer ucuna
çağırsan da hoş çağırmasan da

aklımla giriştim kavgaya
Soru işaretleri dönüşmedi cevaba 
aradım seni zihin pusulamla
bulsam da hoş bulmasam da

şanına yakışır hoş seda 
yaz bürünse kışın ayazına
çıkıp bağırsam surlarda
duysan da hoş duymasan da




***
KADİM ŞEHRİN ENDEMİK ÇİÇEĞİ














İliklerimde teninin ıslaklığıyla 
Yenilgimi bir kenara bırakıp
Suskunluğumu koyuyorum avuçlarına
Susmak bu kadar derin çığlıkken 
Ancak bu kadar susabilirim yakınında

Lisanına bir girsem
Aklının en boş anında 
Yüzünün güleç menekşelerine yağarım
Yağarım elbet gökkuşağının yedinci tonunda
Sevmek uzaktan güzel olmasa

Kırgınlığımdan değil boğuk sesim 
Biraz kederli az bir sitemliyim
Gözlerinde baharı görmek için geldim
Sen kadim bir şehrin
Endemik çiçeğisin

Ağlasan kanlı ay belirir gözlerinde 
Titrer dünya titrer kırlangıçlar titrer gece
Anneler hüzne bürünür evlerde
Bir yaşmak dolar boynuna imge
Sevmek ne kadar uzak bize 

YURTTAŞ yarını bekler yarınları da
Senin adını kazıdım buzdan satırlara
Göz ucuyla baktım sana ve güneşe ve denize 
Karanlık bir çökse mavinin göğsüne 
"İLK AY "ın ışığında çizeceğim seni göğe



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder