Çay
bardakta buğulanırken
neyin efkarıdır bu beni saran. Çayın deminde eriyen nedir içimden koparak. Buğusunda yükselen hangi arayıştır.
İçinde
fırtınalar kopar birden, bir kasırga sarar bütün benliğini. Bir şeylerin yokluğunun sancısıyla ruhun
daralır, boğazın
düğümlenir,
bedenin fersiz kalır. Ağır
gelir, ezildiğini
hissedersin. Kalbini prese alıp sıkıştırıyorlar
zannedersin. Neden dersin? Niçin? Anlam katmak istersin hayata, anlamsızdır her
şey. Bir manaya
eremezsin. Mana bulmak umuduyla bir çift göz ararsın boşlukta ama bulamazsın. Aşina bir ses duymak istersin.
Ruhuna tanıdık, bu dünyadan değil
başka âlemlerden
aşina bir ses.
Ama duyamazsın. Kasırga diner, presten çıkar kalbin ama bilirsin ki tekrar uğrayacaktır bu acı hüzün.
Bir
sıcaklık sarar, hoş
bir meltem esintisiyle huzur bulur ruhum. Bir an hiçlikten gelen bir huzur
kaplar tüm bedenimi hiçbir neden yokken. Bir hamd, bir şükür geçer kalbimin en
derinlerinden. Varlık âleminin tanımlayamayacağı bir huzur doğar içime. Bir selam gelmiştir ötelerden, belki
göremediğim bir
tebessümün mesutluğudur.
Belki gözlerimin bilmediğim
âlemlerde hasret kaldığım
gözlerinle buluşmasıdır.
Başka âlemlerde
hislerin buluşup
hemhal olması mı yoksa! Bir an da olsa bir şeylerin huzurunu yaşarım sebepsiz.
Bir
yol bulabilsem bir yol. Sessiz, sakin, kimsesiz bir yol. Ucunun sana çıktığı bir yol. Sadece sen
olabildiğim bir
yol. Seni yaşayabileceğim, sana ulaştıracak bir yol. Fani
bedenimle yalnız ebediyete ulaşacak,
ruhumun sen olabildiği
bir yol. Aklımda, zikrimde, fikrimde Sen olduğum. Bu fani hayatta yalnız Sen olup seni yaşayabileceğim sessiz, sakin, ıssız bir
yol. Sonunun hasret kaldığım
gözlerine çıktığı
bir yol. Bir içten bakışa
hasretken, nice gözlerde seni arar bu gözler. Ama hiçbirinde sen yoksun. Hep
ruhuma yabancı gözler.
Yorduk,
üzdük, katılaştırdık
çocuksu saflığımızı.
Oysa hayat ne kadar güzeldi. Herşey
saf ve temizdi. Büyüyen herşey
kirlenip, saflığını
kaybediyor. Ne koca koca kalplerimiz vardı. Büyüdükçe hırslandık, hırslandıkça
bağlandık fani
olan herşeye!
Oysa huzur bahşedilene
sarılırken içten bir hamdde saklıdır. Bir yudum suyu içerken duyduğun şükürdedir.
Ruhumun
derinliklerinden gelen sızısın. Sebepsiz, nedensiz ruhum ısındı sana. Birden
bir gariplik sarar benliğimi.
Bir hüzün sarar ruhumu, bir şey
eksiktir. Kalabalıklar içinde yalnızlık çekerim. Bir eksiklik vardır sol
yanımda, kalbim atmak istemez senin yokluğunda.
(Yine bir gariplik düştü
serime, acep nolacak bizim halımız. At sürüp de bu ellerden gitmek isterim,
belki tuz ekmektir de bağlar
yolumuz…) Hani hafiften bir yağmur
çiseler gökten. Ağır
adımlarla yürürsün. Amaçsız, gayesiz sadece yağmurun yavaş yavaş
iliklerine kadar işlemesini
istersin. Ruhsuzdur adımların, amaçsız. Sadece yağmur kalbin en derinine insin
istersin. Bir cümlede, bir tek kelimede her şeyi anlamlandırmak istersin. Lakin bulamazsın
ya! Sen benim anlamını bulamadığım
kelimemsin.
Bir
"La" diyebilse bu yürek, tek bir "La"da Senin dışındaki her şeyi ret edebilip huzura
erebilse bu ruh. Benlikten ve bencillikten kurtulup Sana erebilse bu yürek.
Senle mutmain olsa, Senin hasretin dışında
hiçbir şey acı
vermese! Kor kor yansa Senlik aleminde Seni yaşayamamanın acısıyla!
LAİLAHEİLLALLAH MUHAMMEDEN
RESULULLAH.
Suskunluğumda yaşadım seni. İçimde hıçkırıklarla yaşadım. Sen vardın her nereye
baktımsa, hep seni gördüm. Hüznümü tatlı bir sevince dönüştüren de, neşemi hüzne dönüştüren de hep senin
hasretindi. Oysa ben yoktum sen olmuştum.
Yoksa bu hasretlik miydi beni sen yapan! İçimdeki
yangını söndürmeyen. Sen olabilmem için yanmam mı gerekiyordu? Hasret ve
özlemle için için yanmam. Ateşte
cüruflarımdan ayrılıp saf sen olabilmem için...
Mahzundur,
hüzünlüdür, her an bir özlem ve hasretlik çeker yürek. Bir şeylerin özlemi vardır
derinliklerinde insanın. O hasrete son verebilmek adına sahte mutluluklar arar
durur. Bu arayış
bazen bulmaya bazen kaybolmaya neden olur. "Kalpler ancak Allah’ın zikriyle
mutmain olur"un arayışı
içindedir insan.
Bir
yol bulabilsem bir yol. Gözlerinden ruhuna erebileceğim bir yol. Huzuru ve hüznü
ruhuma yaşatan
gözler. Gözlerime değdiği zaman ruhumu kor kor yakan
gözler.
Bir
dehlizdir gönül, derinliklerinde saklar bilinmeyen gerçekleri. Bazen bir huzur
kaplar tüm bedeni sebepsizdir, bir mana veremezsin, nedenini sorgulamazsın. İşte o huzuru yaşatan başka bir dehlizin varlığı mıdır? Bir hüzün kaplar
gönlümü. Ve yağmur
yüklü bulutlar belirir gözlerimde. Sen olmuşken, benliği yok edememişliğin
hüznü mü yoksa bu hüzün. Ey nefsim hani ben artık ben değildim. O olmuştum. O olamıyorsan
hüzünlenmek niye ey nefsim. Eğer
O olabiliyorsan, O'nda bütünleşebiliyorsan.
Neden bu hüzün?
Gecenin
karanlığı, şehrin Işık'larıyla aydınlanıyor. Gönlümün
karanlığı
gözlerinin parıltısına hasret. Gel gönlümün sultanı, gel ki gözlerin
ruhumu aydınlatsın da huzura ereyim.
Bismillah
bir hamle kılsam şeytana,
Nefse Bismillah, Şehvete
Bismillah, Arzulara Bismillah, Hırsa Bismillah, Öfkeye Bismillah, Kibre
Bismillah, Nefrete Bismillah, Şerre
Bismillah, enaniyete Bismillah, hadsizliğe
Bismillah, haksızlığa
Bismillah, Adaletsizliğe
Bismillah… Vursam vursam yine vursam Bismillah.
Neden
hüzün? Neden hep bir arayış
ve hasret içinde bir boşluk?
Yorgun, bitmiş
ve bıkmışlığın sebebi hasret mi? Özlem
mi? En mutlu olduğun
anlarda bile neden bu hüzün? Şükür
ve hamd ettiğin
bunca yaşadığın huzurun içinde bu arayış nedir? Eksik olan ne? Ne
yaparsan yap yerini dolduramadığın
şey ne? Eşte, çocukta, dostta,
sigarada, çayda bulduğun
huzurun neden bir yerlerinde hep bir eksiklik hissi var? Mal, mülk, para, pul,
makam, şöhret,
ün, her türlü şehveti
tatminin içerisinde aranılan ve bir türlü ulaşılamayan nedir?
Gönül
aşkından harap
olmuş. Kalp
hasretinden bitap düşmüş. Ruh sensizliğin ıstırabıyla yanmakta ey
gönüller sultanı! Nefs, şeytanla
koyun koyuna aciz bedeni ele geçirmiş
darbe üstüne darbeyi o vurmakta! Sen varken Sensiz bir hayata katlanmak! Ey
ruhun, gönlün ve kalbin sahibi, bu köleni nefsinin ve şeytanın boyunduruğundan kurtar! Ne Seni yaşayabiliyor, ne de Sensiz!
Hep Sen varken, Sensizliğin
ıstırabını çekiyor ruh! Her an her yerdesin! Sana açılan kalplerdesin! Uslanmaz
gönüllerin kapısından içeri gir ey Sevgili! Harap olmuş ruhlara bir ferahlık ver!
Neyin yokluğunun
farkında olmadan ıstırap ve arayış
içindeki gönülleri huzura eriştir.
Seninle sensizliği
yaşatan nefsin
ve şeytanın
boyunduruğundan
kurtar! Muhtaçlığının
farkındalığına
eriştir! Sensiz
bürgüne Seninle uyanan gönülleri, Kendinle mükafatlandır!
Gelseydin
çayı bardakta soğutmadığımı görürdün. Sanki çay
bardakta soğursa,
sensizliğin
sızısı da kalbimde bitecek...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder