KOKULU SAYFALAR-I / Hidayet BAĞCI

Okudukça zihnimin aydınlandığını hissediyorum. Sahaftan aldığım kitaplar kütüphanemin rafına sıra sıra dizilirken “Acaba bunları okumaya zamanım yetecek mi?” diyorum çoğu kez. Yine de seçerek aldığım kitapların kütüphanemde olması bambaşka bir duygu katıyor ruhuma. Onları hayatıma almadığım insanlara göre kıyaslarsam öyle her kitabı da kütüphaneme almamaya özen gösterdiğimi düşünüyorum.

Uzaktan bakınca hiçbir şey ne okunduğu ne de göründüğü gibi, sadece her şey hissedilebildiğinde var oluyor. Yani empati kurabildiğin kadar insan oluveriyorsun bir anda. Sanırım empati kurabilme yeteneğimi insanlardan değil de kitaplardan öğrendim. Ne tuhaf değil mi? Okudukça derinleşebildiğin bir dünya sana yürümesini, koşmasını, düşmesini, konuşmasını, ağlamasını ve gülmesini öğretiyor, incitmeden. Sonrasında farkında olmadan empati kurma sanatını öğreniyorsun.

İki kapak arasına yerleşen dünyaları gezmenin en etkili yolu örnek vermek gerekirse Can Atilla’dan Mara Despina’yı dinleyerek ve bir de gül veya sandal ağacı kokusu eşliğinde okumaktır. Mesela odanıza yayılan bir gül kokusu birçok hatırayı canlı tutacak veya size şifa olacaktır. Sayfalar arasında adımladığınız yollar kısalacak ve kitabın kahramanıyla veya düşüncesiyle birlikte yol alacak, onun kalp atışına ortak olacaksınız. Bu sebeple sahaftan aldığınız her kitap herhangi bir kitap olmaktan ziyade sizin melazınız olacaktır.

Geçenlerde bir sahafa gittim. Sandal ağacı kokusunu anımsatan kokulu kitaplara dokundum. Ellerime kokusu geçti mi bilemem ama her birinin sayfasında altı çizili yani sahiplenilmiş cümleleri okudum. Kimisinde umut vadeden kimisinde hayal kırıklığını niteleyen cümlelerin altı kurşun kalemin ucuyla ince çizgi çekilerek belirtilmiş. Okuyan öyle sahiplenmiş ki cümleyi peki neden bu kitap sahafta? Şaşırmadan edemedim. Çoğu kez, üniversite kütüphanesinden ödünç alarak okuduğum kitapları eğer beğendiysem kendi kütüphanemde olmasını istediğim için satın aldığım olmuştur. Tekrar okumasam da bir köşede dursun derim. Aslında “o kitabın bana duyumsattığı koku, zihnimde canlandırdığı dünyanın varlığıdır. O dünyanın kokusu benim kütüphaneme de sinmelidir. Diğer sıraya giren ya da girecek olan kitapların sayfalarına kokusu dokunmalıdır” diyerek kitabı satın alırım.

Sahaflarda ikinci şaşırdığım bir durum daha var. Yazarı tarafından imzalanmış, okuru tarafından satılan kitaplar neden sahafa düşer hiç anlamış değilim. Ben olsam kütüphanemin kıymetli rafında yer almasını istemediğim kitabı elden çıkarırım. Yanlış mı düşündüm bilemedim ama bu durum beni bu şekilde empati kurmaya sevk etti. Yazarı tarafından imzalanmış bir kitap benim için kokuludur, okuyan için altı çizilerek okunmuşsa yine kokuludur. Çok ince düşündüm sanırım. Beni bu incelikten ancak okumak kurtarabilir.

Bugünlerde “İnsan, insanın ufkudur” sözünü çok duyuyorum ama Cemil MERİÇ “İnsanlar kıyıcıydılar; kitaplara sığındım.” derken hangi insanları kastetti? Hangi kitapları kendine melaz olarak seçti?

-İşte bunları da bilemedim.

2 yorum: