Okudukça
zihnimin aydınlandığını
hissediyorum. Sahaftan aldığım
kitaplar kütüphanemin rafına sıra sıra dizilirken “Acaba bunları okumaya
zamanım yetecek mi?” diyorum çoğu
kez. Yine de seçerek aldığım
kitapların kütüphanemde olması bambaşka
bir duygu katıyor ruhuma. Onları hayatıma almadığım insanlara göre kıyaslarsam öyle her kitabı
da kütüphaneme almamaya özen gösterdiğimi
düşünüyorum.
Uzaktan
bakınca hiçbir şey
ne okunduğu ne
de göründüğü
gibi, sadece her şey
hissedilebildiğinde
var oluyor. Yani empati kurabildiğin
kadar insan oluveriyorsun bir anda. Sanırım empati kurabilme yeteneğimi insanlardan değil de kitaplardan öğrendim. Ne tuhaf değil mi? Okudukça derinleşebildiğin bir dünya sana
yürümesini, koşmasını,
düşmesini, konuşmasını, ağlamasını ve gülmesini öğretiyor, incitmeden.
Sonrasında farkında olmadan empati kurma sanatını öğreniyorsun.
İki
kapak arasına yerleşen
dünyaları gezmenin en etkili yolu örnek vermek gerekirse Can Atilla’dan Mara
Despina’yı dinleyerek ve bir de gül veya sandal ağacı kokusu eşliğinde okumaktır. Mesela
odanıza yayılan bir gül kokusu birçok hatırayı canlı tutacak veya size şifa olacaktır. Sayfalar
arasında adımladığınız
yollar kısalacak ve kitabın kahramanıyla veya düşüncesiyle birlikte yol alacak, onun kalp atışına ortak olacaksınız. Bu
sebeple sahaftan aldığınız
her kitap herhangi bir kitap olmaktan ziyade sizin melazınız olacaktır.
Geçenlerde
bir sahafa gittim. Sandal ağacı
kokusunu anımsatan kokulu kitaplara dokundum. Ellerime kokusu geçti mi bilemem
ama her birinin sayfasında altı çizili yani sahiplenilmiş cümleleri okudum. Kimisinde
umut vadeden kimisinde hayal kırıklığını
niteleyen cümlelerin altı kurşun
kalemin ucuyla ince çizgi çekilerek belirtilmiş. Okuyan öyle sahiplenmiş ki cümleyi peki neden bu
kitap sahafta? Şaşırmadan edemedim. Çoğu kez, üniversite
kütüphanesinden ödünç alarak okuduğum
kitapları eğer
beğendiysem
kendi kütüphanemde olmasını istediğim
için satın aldığım
olmuştur.
Tekrar okumasam da bir köşede
dursun derim. Aslında “o kitabın bana duyumsattığı koku, zihnimde canlandırdığı dünyanın varlığıdır. O dünyanın kokusu
benim kütüphaneme de sinmelidir. Diğer
sıraya giren ya da girecek olan kitapların sayfalarına kokusu dokunmalıdır”
diyerek kitabı satın alırım.
Sahaflarda
ikinci şaşırdığım bir durum daha var.
Yazarı tarafından imzalanmış,
okuru tarafından satılan kitaplar neden sahafa düşer hiç anlamış değilim. Ben olsam kütüphanemin
kıymetli rafında yer almasını istemediğim
kitabı elden çıkarırım. Yanlış
mı düşündüm
bilemedim ama bu durum beni bu şekilde
empati kurmaya sevk etti. Yazarı tarafından imzalanmış bir kitap benim için
kokuludur, okuyan için altı çizilerek okunmuşsa yine kokuludur. Çok ince düşündüm sanırım. Beni bu
incelikten ancak okumak kurtarabilir.
Bugünlerde
“İnsan, insanın
ufkudur” sözünü çok duyuyorum ama Cemil MERİÇ “İnsanlar
kıyıcıydılar; kitaplara sığındım.”
derken hangi insanları kastetti? Hangi kitapları kendine melaz olarak seçti?
Tebrikler
YanıtlaSilYüreğinize sağlık
YanıtlaSil