Kahramanmaraş Kayseri Karayolu bizim köyün sağ tarafından
geçerdi. Karayolu Çağlayan Köyünü geçip bizim köye doğru doğru gelirken iki
yüz-üç yüz metre kadar uzunlukta bir heyelan bölgesi karşılardı onu. Heyelan
bölgesinden geçen yolu, karayolları her yıl tamir ederdi ama yol yıl bitmeden
yeniden bozulurdu. Şoförler heyelanlı bu bölgeden geçerken analarından emdiği
süt burunlarından gelirdi. Çok sıkıntı yaşarlardı. Heyelan bölgesinden hemen
sonra önce sağa sonra sola doğru yılan gibi kıvrılan ardışık üç keskin virajla
karşılaşırdınız. Bu virajlardan en tehlikelisi en sonda yer alan Baltacı Virajıydı.
Yeşil Vadi Virajında ve Narlı Seki Virajında zaman zaman trafik kazası yaşansa
da pek can ve mal kaybı olmazdı. Baltacı
Virajında meydana gelen trafik kazalarında ise her yıl onlarca insan canından,
yüzlerce insan malından olurdu. Bu virajda meydana gelen her iki kazanın
birinde mutlaka bir insan ölür, mutlaka can kaybı yaşanırdı. Özellikle Göksun
istikametinden gelip Kahramanmaraş istikametine giden yüklü kamyonların, yüklü tırların
rampaya aşağı inerken balataları ısınıp frenleri tutmazsa; şoförler
ustalıklarıyla Yarma Virajını, Aşığın Deresi Virajını kurtarsalar bile, keskin
olması nedeniyle Baltacı virajında kesin olarak takla atarlardı. Baltacıda Virajında
takla atan arabalar genellikle yolun sol tarafındaki Tekir çayına doğru
savrulurdu. Sağ taraftaki kayalık uçuruma çarpan arabalardan zaten kolay kolay
sağ olarak insan çıkmazdı. Arabaların Tekir çayına düşmesi sonucu büyük bir can
pazarı yaşanırdı. Kaza sesiyle birlikte Kötü Pınarda bağda çalışan, Ayvalıda
hayvan otlatan, Kabir Üstünde ekin biçen ve Kovuk Çınarda bahçede uğraşan
vatandaşlar kaza yerine koşar ilk müdahaleyi yaparlardı. Civardan toplanan
insanlar kazaya müdahalede yetersiz kalırsa köye haber gönderirlerdi. Bizim
köyün halkı yediden yetmişe kaza haberinin duyulmasıyla birlikte gönüllü bir
kurtarma ekibi sorumluluğuyla Baltacı Virajına koşar, kazaya müdahale eder, kazazede
insanları kurtarmaya çalışırlardı. Bazı insanlar kaza anında sağ olduğu halde;
kazadan sonra Tekir çayının coşkun sularının içinde boğularak can verirlerdi. O
günkü şartlarda kaza yerine güvenlik güçlerinin ve ambulansın gelmesi bazen bir
bazen iki saati bulurdu.
Kaza yerine gelen köy halkı önce insanları kurtarıp, sonra
kaza yapan araçları yola çıkarmaya gayret ederdi. O zaman bizim köyde traktör
dahi yoktu. Köy halkı öküzlerini arabalara koşarak kazazedelere yardım etmeye
çalışırdı. Kaza yapan araçların yükünü başka bir araca naklederler, bu
hizmetlerinden dolayı ücret almaya ar ederlerdi. Baltacı Virajına bisküvi yüklü
tırın, şeker ve salça yükü kamyonların devrildiğine canlı olarak tanıklık
ettim. İnsanlar için coğrafya kaderdir. Bizim köyün arazisinin engebeli, dağlık
ve taşlık olması nedeniyle standartlara uygun düzgün bir karayolu yapılamayacağını
ilk görüşte anlarsınız zaten. Bu coğrafyadaki zorlukların bedelini bazı
dikkatsiz şoförler bazen hayatlarıyla öderlerdi. Ben doğmadan öce bin dokuz yüz
atmışlı yıllarda Çukurova’ya amele götüren bir kamyonun bizim köydeki Yarma
Virajından evlerin üzerine doğru takla atması sonucu otuz üç yolcunun tamamının
vefat ettiği kazayı, o günü yaşayan büyüklerimiz bizlere çocukluğumuzda ağlayarak
anlatırlardı. Bizlerde destanlara konu olmuş bu büyük acıyı aynı hüzün ve aynı
üzüntüyle kendi çocuklarımıza anlatmaktayız. Türkiye genelinde trafik kazasının
yaşandığı bin üç yüz kara noktanın en az beş tanesi bizim köyün sınırları
içinden geçen karayolundaydı desem mü bağla olmaz. Doktorun Lokantasının
altındaki virajdan mezarlığa doğru takla atan arabaların onlarcasına ortaokula
giderken bir zat şahit olmuş bir insanım. Ala cayırdaki Çukurhisar köyü yol
ayırımındaki virajdan takla atan nice arabalara ilk müdahaleyi yapan
insanlardan biriyim.
Köyümüzden geçen karayolundaki virajlar kazalara davetiye
çıkartırken rampalarda trafiğin akışını olumsuz yönde etkilerdi. Afşin Elbistan
Termik Santrali yapılırken iki tırla taşınan devasa parçaların nakli sırasında
şoförlerin çektiği rezilliği bir ben, birde Allah bilir. Ağır yüklü kamyonlar
Baltacı Virajını dönerken yavaşladığı için Alaçayır Rampası başlamadan birinci
vitese, Yarma Virajına vardığında ise takviyeye düşerdi. Biz ortaokula giderken
bu ağır yüklü kamyonlarla hızlı adımlarla yürüyerek yarış ederdik. Köyümüzden
geçip Kayseri’ye ve Kahramanmaraş’a giden karayolu anlatmaya çalıştığımdan bile
on kat vahim durumdaydı.
Ben bu yolun Döngel Köyü ile Tekir Köyü arasındaki altı
kilometrelik kısmını ortaokulda okurken üç yıl süreyle her gün yaya olarak
gittim geldim. Rampasını, virajını, menfezini, yokuşun, düzünü ve etrafındaki
ağaçların çeşidini elimin içi gibi bilirim. Her metresinde, her virajında, her
rampasında mutlaka tanık olduğum bir olay veya yaşadığım bir anı, bir hatıra
vardır. Şimdi sizlere bu yolda yaşadığım hatıralardan birini anlatmak
istiyorum.
Ortaokul birinci sınıfın son günleriydi. Ailem hayvanlarımızı
otlatmak için Oymaklı Yaylasına göçmüştü. Ben köyde dedemin evinde kalıyordum.
Nenem yaşlı bir insan olduğu için benim hizmetlerimi yeterince yerine
getiremiyordu. Ben de bu nedenle bazen anne annemin yanına gidiyordum. Anne
annem baba anneme göre daha genç ve evin hizmetlerin gören iki teyzemde anne
annemle yaşıyordu. Teyzelerim ihtiyaç olması halinde elbiselerimi yıkıyor,
kahvaltımı hazırlıyor ve beni saatinde okuluma gönderiyorlardı. Baba annem
elinden geleni yapsa da yaşlı olması nedeniyle bazı hizmetlerimi zamanında
yerine getiremiyordu. Baba anneme de anne anneme de Allah rahmet eylesin.
Mekanları cennet olsun. İkisi de beni kendi çocuklarından daha çok severdi. Bir
gün akşam anne annemin evine geldim. Anne annemin evinde akşam yemeğimi yedim.
Yemekten sonra arkadaşlarımla saklambaç oynamak için köy meydanına gittim. İsimlerini
hatırladığım kadarıyla Levent, Alper, Sefer, Oktay ve Taner’de köy meydanına
geldiler. Köy meydanına bizi izlemek için gelen başka arkadaşlar da varsa bile
şu an isimlerini hatırlamıyorum.
Köy meydanına gelen altı arkadaş üçer kişilik iki guruba
ayrılarak saatlerce saklambaç ve uzun eşek oyunu oynadık. Ayın dolunay olması
nedeniyle gece gündüz gibi aydınlıktı. Saat on bir olmuş eve gidip yatma
saatimiz gelmişti. Ben arkadaşlara “Hayırlı geceler ben yatmaya gidiyorum”
dedim. Alper bana” Hiçbir yere gidemezsin. Şimdi yola gidip kamyondan karpuz
indirip yiyeceğiz” dedi. Ben ise “ben gitmem. Kamyondan karpuz indirip yemek
hem ayıp hem de günah olur” dedim. Benim ağzımdan çıkan söz biter bitmez hep
birlikte “Bizimle gelmezsen seni döveriz, öldürürüz” gibi sözlerle beni tehdit
etmeye başladılar. Ben gitmezsem kendilerini annelerine babalarına şikâyet
ederim diye korkuyorlardı. Bu nedenle beni mutlaka suça ortak etmeye
çalışıyorlardı. Ben köyün ortaokul birinci sınıfta okuyan tek öğrencisi idim.
Herkes bana gıpta ile bakıyor ve sevgi gösteriyorlardı. Bizim köyde o zaman ki
ortaokul öğrencisinin sosyal saygınlığı bu günkü doktora öğrencisinden daha
fazlaydı. Ben de karpuz çalmaya gittiğimiz duyulursa saygınlığıma leke gelir,
babam beni evlatlıktan reddeder diye düşündüğümden dolayı arkadaşlarımla yarım
saatten fazla tartıştım ama onları bir türlü ikna edemedim. Neticede baktım ki
bu işten kurtuluş yok. Yaşları benden büyük olduğu için kaçsam tutarlar. Kavga
etsem döverler. Çaresiz vaziyette “Sizinle gelirim ama çaldığınız karpuzdan
yemem” dedim. Arkadaşlarda “Tamam. Bizimle gelmen yeter. Karpuz yemesen de
olur” dediler.
Arkadaşlarla birlikte köy meydanından yürüyerek, Maraşlı
Durdu’ nün evinin önünden geçip Yarma Durağına çıktık. Fırsat bulursam kaçarım endişesiyle
arkadaşlar beni esir düşmüş asker gibi tam ortalarında yürütüyorlardı. Yarma
Durağından Tekir istikametine doğru dönüp yolun kenarı sıra yavaş yavaş
yürümeye başladık. Bu esnada gece yarısı olmuş, köyde ışığı yanan bir tane ev
kalmamıştı. Köy ile yol arasındaki görüntüyü Alaçayır Deresinin kenarında
yetişen çınarların dalları bir tül perde gibi kapatıyordu. O zaman köyümüzde
elektrik olmadığı için aydınlatma gaz lambası ile sağlanırdı. Televizyon olmadığı için insanlar yatsı
namazını kıldıktan sonra hemen yatarlardı. Karayolu ile köyümüzün arasından
geçen Alaçayır Deresinden akan bir değirmen yürütür büyüklükteki suyun
çağıltısı ile köydeki köpeklerin havlama sesi, an itibariyle gecenin
sessizliğini bozmaya yetiyordu. Biz ise yolun karşısında evleri bulunan İspir
Ali, Çirkin Osman Apış Usta gibi büyükler sesimizi duymasın diye kendi aramızda
konuşmadan işaret diliyle anlaşmaya çalışıyorduk. Bu arada köye tali olarak
giren Gedik Oba yol ayırımına vardık. Burada arkadaşlardan kaçarak kurtulma
şansı yakaladım ama mezarlıktan korktuğum için bu şansı değerlendiremedim.
Gedik Oba yol ayrımından elli atmış metre ileride yolun sol tarafında köy
mezarlığı vardı. Bende o yaşlarda mezarlıktan çok korkuyordum. O günlerde de
mezarlığa yeni bir cenaze defnedilmişti. Bende yeni defnedilen adamın
cenazesini yıkanırken gördüğüm için çok etkilenmiştim. Bu nedenle korkumdan mezarlık
tarafına koşamadım. Çaresiz bir vaziyette arkadaşlarla yola devam ettim. Yol
ilerledikçe rampanın eğimi artıyor, kamyonlar bu rampada iyice yavaşlıyordu. Bu
arada yukarıdan aşağıya doğru gelen yolcu otobüsleri, aşağıdan yukarıya doğru
giden yakıt tankerleri, çimento ve saman taşıyan kamyonların ışıklarını
gördükçe rahatsız olmuyoruz desem yalan olur. Allah sizi inandırsın sıkıntıdan
terliyorum, terledikçe üzerimdeki gömlek sırtıma yapışıyordu. Arıtaşı Deresinin
suyunun aktığı menfeze vardığımızda katırlarına kereste yüklemeye çalışan
üç-dört tane orman kaçakçısı bizi görmüş olmalılar ki “Kaçın. Ormancılar
geliyor” diye bağırarak yıldırım hızıyla gözden kayboldular. Yarım dakika sonra
hayvanlarının nal seslerini Kara Ömer deresindeki taşlık kesimde duydum.
Kaçakçıların bağırma sesini duyunca bizde korkumuzdan kendimizi yolun
şarampolüne atarak yattık. Adamların bölgeden uzaklaştığını fark edince
toparlanarak tekrar ayağa kalktık.
Aşağıdan inleyerek gelen bir BMC kamyon bize doğru yaklaşınca
üzerindeki yükün ağırlığıyla iyice yavaşladı. Kamyonun kupası kırmızı, karoseri
mavi boyalıydı. Karoserin üzerinde yeşil renkli bir çadır çekiliydi. Alper bu
kamyonu görür görmez “Karpuz kamyonu geldi” diye bağırdı. Ağaca tırmanmış bir
sincap edasıyla arka taraftan kamyonun üzerine çıktı. Alper oldukça atik, atik
olduğu kadarda korkak bir arkadaşımızdı. Sekiz yıl ilkokula gittiği halde okulu
bitirememişti. Köyde başı boş gezerdi. Kamyonun üzerine çıkar çıkmaz geri indi.
“Karpuzun üzerinde yatan bir adam var. Kunduranın topuğuyla başıma vurdu” dedi.
Halbuki karpuzun üzerine insan yatamaz. Yatarsa karpuzların hepsi kırılırdı.
Alper’in korkak olduğunu bilen Oktay sağ arka taraftan kamyona çıktı. Elinin
biriyle dengesini sağlamaya çalışırken diğer eliyle çadırı açmak için kancadan
kendiri boşandırmaya çalışıyordu. Çadırı tek başına açamayınca “Bir kişi daha
gelsin” diye bağırdı. Oktay’ın bağırmasıyla Sefer orta taraftan kamyona çıkmak için
koştu. Elini karoserin kapağından tutup ayakları yerden kesilir kesilmez
dengesi bozuldu. Dengesi bozulunca da bir çuval un gibi ağzı üstü asfalt yola
çakıldı. Yola çakılmasıyla birlikte “Ölüyorum anam” diye bağırmaya baladı. Ben aşağıdan
gelen başka bir araba Seferi tepelemesin diye jet hızıyla koşup Seferi
kucaklayarak yolun banketine çıkarttım. Seferin yaralandığını gören Oktay’da
kamyondan indi. Sefer ölecek diye hepimizde çok korktuk. Kimsenin aklında
karpuz kavun kalmadı. Seferin yüzündeki deriler çizilmiş, burnundan hafifçe kan
akıyordu ama Sefer “Oy dizim, oy dizim ölüyorum” diye bağırıyordu. Eşek çamura
çökerse sahibinden yiğidi olmaz diye boşa dememiş atalarımız. Sefer benim yakın
akrabam olduğu için sırtıma alarak aşağıya doğru hızlı adımlarla yürümeye
başladım. Bu sırada Sefer “Anam ölüyorum” diye hem bağırıyor hem de ağlıyordu.
Bizde hep birlikte büyük bir telaşa kapılmıştık. Ne yapacağımızı bilmiyorduk.
Aşağıdan yukarıya doğru gelen kamyonlar bize selektör yapıyor, el
hareketleriyle ne yaptığımızı sormaya çalışıyorlardı.
Biz de bu esnada can havliyle karayolundan uzaklaşmaya
çalışıyorduk. Yarma Durağına inmemize yüz metre kadar mesafe kalmıştı. Karakol
Komutanı irfan Astsubay özel otomobiliyle yukarıdan aşağı gelmez mi. Bizi
görünce frene bastı ama arkasından otobüs geldiği için duramadı. Ben Karakol
Komutanını görür görmez Seferi birdenbire sırtımdan yere attım. Yarma Durağının
üst kısmındaki patika yoldan “Karakol Komutanı” diyerek köye doğru koşmaya
başladım. Diğer arkadaşlarda benim peşimden koşmaya başladılar. Karakol
komutanını gören Sefer korkusundan iki yüz metrelik yolda depar atarak
hepimizin önüne geçti. Biz patika yoldan koşarken Alaçayır Deresinde löküz
ışığıyla balık avlayan bir adam” Kimsiniz ulan. Ne koşuyorsunuz” diye bağırsa
da biz aldırış etmeden yolumuza devam ettik. Bize bağıran o adamın Muharrem Abi
olduğunu tahmin ediyorum. Köy meydanına çıktığımızda evinin bahçesindeki
tuvaletten çıkan Hamza Amcada bizi görünce irkildi. Karakol Komutanına
yakalanmamamız büyük bir şanstı. Biz köy meydanında birbirimizden ayrılarak
evimize giderek sessizce yataklarımıza yattık.
Ben sabahleyin erkenden yürüyerek Tekir Köyünde bulunan okuluma
gittim. Okula giderken bizi görünce ormancı olduğumuzu sanıp hayvanlarıyla
birlikte kaçan insanların bıraktığı keresteleri gördüm. Kamyondan düşen Sefer’in dizine zeytin
büyüklüğünde taş battığını ve bir hafta hastanede yatığını bir ay sonra
Oktay’dan duydum. Ben o arkadaş gurubuyla ondan sonra hiç oyun oynamadım. Haram
kapuz yemek ne bana nede arkadaşlarıma nasip oldu.
Devletimiz kamyonların gidemediği, arabaların takla attığı
virajlı, heyelanlı, tehlikeli Kahramanmaraş Göksun Kayseri Karayolunu iki
viyadük on bir tünelle geçerek duble yol haline getirdi. Yola da Edebiyat Yolu
adını koydular. Her tünele, her viyadüğe Kahramanmaraşlı bir şairin ismini
verdiler. Şehirler arası mesafeler kısaldı. Yeni yol açılınca eski yol viran
oldu. Şimdiki duble yolda ne takviye düşen kamyonlar ne de yürüyen kamyonun
üstünden karpuz çalan çocuklar kaldı.
Bayramda düğünde bu çocukluk arkadaşlarımızla
karşılaştığımızda, yaşadığımız anıyı bana anlattırıyorlar, kendiler de
kahkahayla gözleri yaşarıncaya kadar gülüyorlar.
Yatağa yatınca kimi zaman geçmiş günleri düşünüyorum. Geçmiş
günleri düşündükçe bazen ağlıyor, bazen gülüyorum. Bir musibet bin nasihatten
hayırlıdır diyorum. Hepinize huzurlu sağlıklı yarınlar diliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder