Göz
kapakları yorulur insanın.
Karanlık
ansızın gelir.
Bir
tespih tanesi üzerinde saf tutar yıldızlar.
Ay
sessizce geceye masal okur.
Güneş
saygıyla eğilerek çekilir dağların ardına.
Siyah
bir perde kusurları örter.
Bekçinin
can yakan ıslığı kaplar sokakları.
Bir
baykuş matem olur karanlığa.
Çaylar
hazırdır. Sohbettir güneşi doğuracak olan. Kaybolur selamlar, kelamlarda. Aydınlığa
daha çok var. Huzur aheste aheste yükselirken afaka; yüreklerde bir şüphe, ya
güneş erken uyanırsa…
Çayın
demi kadar koyu bir sohbet, tütün dumanı gibi iz bırakır boşlukta.
Tespihin
her tanesinde zikir, her zikirde fikir kaplar karanlığı. Dostun sözlerinde
kaybolur dertler. Dert yüklüdür mısralar, mısralar tespihe gece dizilir.
Bilinmez
daha kaç tütüne mezar olur zift kaplı perde. Kaç bardak daha boşalır kelamların
üzerine. Gözler melül melül bakarken boşluğa insanların kalbinde sukut. Bir
daha ne zaman buluşacak alın ile seccade? Çayların kızıllığı ısıttıkça
yürekleri esen rüzgâr ürperecek. ''Ey sevgili'' nidaları arasında kelama Necip
Fazıl eşlik edecek.
Dert
üstüne dert eklenirken bir türkü yükselecek çayın dumanından.
İnsanlar
ağlamayacak, gözler sulayacak kelamları.
Hüzün
üstüne ağıtlar selam duracak göğe.
Ansızın
yıldırımların kükreyişinden korkacak bulutlar.
Ağlayacaklar
bir Yemen türküsü üzerine.
Yaşlı
bir çınar izleyecek olanları, ses etmeyecek.
Karanlıktan
saklayacak gözyaşlarını.
Etraf
kızılıkla kaplanacak çayın son demini aldığı vakit. Türküler susacak, karanlık
susacak, tespih taneleri taşıyamayacak bu yükü, kırılacak. Selamın sahibi
kelama başlayacak minarelerde, yoksa güneş doğmayacak, kızıllıkta yanacak.
Gölgeler gecenin ardından el sallayacak. Son tütünün dumanı iz bırakırken
boşlukta güneş sessizliğin üstüne sessizce doğacak.
Ve
gene güneşi çay deminde kelamlar ve tütün dumanı doğuracak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder