ak saçlarının yanı sıra
bir de cümbüş...
helvası ve yemenden kalma
yası...
çivilerce bir platonik
acının
tahtaya iz düşümleri
bana kalan dünyaların
son deliğinde zurnalarının
mızrap değmemiş bağlamalar
saçlarından salınır
kar beyaz yaprakların
orta yerinden kesilen bir
beden
bana demeden sakın gitme
ne diyeceksen de ölümle
burun burunayım
intihar kokuyor baktığım
her şey
bana kalan dünyalardan
avareyim
havralardan ve
kiliselerden sonra
yine sana bakar şaşı
gözlerim
harmanlara serdettim
sularımın sırlarını
bana kalan dünyalarda işim
yok
‘’gel otur yanıma benim sevdiğim
ayrılık mı olur harman zamanı’’
ıslanmamış rüzgarlar var
sırtımda
kahrolsun etten kemikten
putlar
bana kalan dünyaları sana
sunmuştum
sana ne desem boş
acıma hissin olmasa belki
…
yalvaran gözlerle
bakmayacağım artık
sövdükçe kınıyor seher
yelleri tahsilimi
çağırsan da gelmem
dağlarına
platonik bir merhamet
kıssası bu çünkü
ne sabır var içinde
ne bir eğer; uçarı
atlarının
ne de hurma diye sunulan
cellatların
ecel sevdaları
sonra davullar
bavul dolusu davullar
çengilere bayram bu gün
“aptal aptal bakmayın
oynayın hadi”
diyorum ki sana söyle bir
şeyler
söyleme anasını sattığımı
söylemezsen söyleme
ben de söylemem artık
ne olacaksa söyleyince
sanki.
kahrolsun etten kemikten
putlar
reddolsun bana kalan
dünyalar
imreniyorum intihar
edenlere
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder