YAZARIN İÇİNDE BİR YAZAR “GAZZÂLİ”-1/ Hidayet BAĞCI


Gazzâlî

“ Kendini Aldatan İnsan”

el-Keşf ve’t-Tebyîn fî Ğurûri’l-Halki Ecmaîn

(Tüm Yaratılmışların Aldanışı Hakkında Keşif ve Beyan)

Her hangi bir kitabı okumaya başlarken kalbinizin anlam kapısını sevgiyle açarak ve not alarak okursanız ya da bir insanı can kulağı ile dinlerseniz meleki bir özellik kazanırsınız. Nasıl mı? Etrafınızdaki melekler de her halinizi yazıyor, her konuşmanızı dinliyor ve her şeyinizi kaydediyor ya! Bu sebeple;

“Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla” yeni bir kitabı okumaya heyecanla başlıyorum.

İmam-ı Gazali’nin el-Keşf ve’t-Tebyîn fî Ğurûri’l-Halki Ecmaîn eserini “Kendini Aldatan İnsan” olarak tercüme eden Muhammed Yazıcı imzası ile 03.11.2022 tarihinde KETEBE Yayınlarından ter-ü taze bir kitap “İnsanoğlunun yeryüzü macerası bir aldanma hikâyesiyle başlar: Adem çok cazip bir teklifle aldatılmıştı. Ve bir başka aldanma hikâyesi ile devam eder: Kâbil ve Hâbil…” bu gibi cümlelerle okurlarına kendini tanıtır.

Yazıcı, insana insan olduğunu hatırlatan ifadeler kullanarak insanın fıtraten aldanmaktan ziyade inanmaya ve güvenmeye yatkın bir varlık olduğunu da dile getirmiştir. Yani “ İnsan aldatır, en değişmez yazgısıdır bu. Öyküsünü yadsıyamaz, yeryüzüne “indiriliş” hikayesini yok sayamaz.” diyerek hem aldanmaya yatkınlığımızı hem de aldatıcı bir halimizin de olduğunu vurgulamaya çalışmıştır. Acaba biz insanlarda bu aldanma/aldatıcı hallerimizin olmasına sebep fıtraten yaratılışımıza aşılanan inanma ve güvenme hallerinin olmasıdır diyebilir miyiz? diye bir soru zihnimdeki duvara çivisini çakıyor. Kendimi sorgularken zihnimdeki duvara imzasını atan bu soru ruhumu acıtmadan Yazıcı’nın verdiği cevapla rahatlıyor:

 “Her aldatma hikâyesi, bir güvenme hadisesi değil midir zaten? Kendini kandırma, aslında bir kendini inandırma daha doğrusu kendine inanma işidir.”

Yazıcı tercüme ettiği bu kitapta İmam-ı Gazâli’nin çizgilerini aşmadan onun analitik zekası gerek eleştirel kişiliğini yansıtan çalışmaları Yazıcı’nın ruh dünyasında mayalandırdığı düşünceleri ile arz-ı endâm ediyor. Sayflardaki her bir cümleyi atlamadan okumaya çalışıyorum ancak bilgi bakımından yetersizliğimi düşününce Adem’in genlerine kodlanan bilginin ve öğrenmenin düzeyini ölçmeden de edemiyorum.

Yazıcı’nın yorumuna göre Gazzâlî’nin eleştirel çalışmalarının hedefinde dönemin dini, sosyal ve politik gelişmelerinde etkin olduğunu belirttiği üç kesim vardır. Bunlardan birincisi İslam filozofları, ikincisi İsmaili-Batını gruplar ve üçüncüsü dini ilimleri dünyalık geçim ve statü aracına  dönüştüren dünyevileşmiş ulema çevresidir. Gazzâlî’nin ömrünün hülasası niteliğindeki ve Müslüman toplumları da en çok etkilemiş eseri İhyâu Ulumi’d-Din’dir. Bu eser, eleştirdiği üçüncü kesim özelinde teknik-prosedürel katman altında can çekişen dini ilimlere hayat soluğu kazandırma amacına matuftur.

Kendini Aldatan İnsan kitabının başlığından da anlaşıldığı üzere aldanmanın ve aldatmanın oluşturduğu boşlukları insanın aslına olan inancı ve güveni ile doldurması gerektiğini vurgulamaktadır. Bu kitapta Yazcı, Gazzâlî’nin aldandıklarını iddia ettiği ve aldanış hikayelerini geniş bir biçimde resmettiği, çeşitli gerekçelerle temellendirdiği inanmayan grupları (kafirleri) tek ana ve inanan grupları da dört ana başlıkta toplamış ve tercüme etmiştir: âlimler, âbidler, zenginler ve sufiler.

Bu nadide kitabı okurken yazarın içinde bir yazar var ki onun da Gazzâlî olduğunu düşünerek sayfaları birer birer çeviriyorum. Ve Gazzâlî bir sonraki sayfada diyor ki “özellikle uhrevi hayatın kesinliğini idrak etme iki şekildedir. Bunlardan biri tedavide mahir bir doktoru taklit eder gibi peygamber ve alimleri taklit ederek iman etmek, diğeri ise peygamberlere vahiy, velilere ilhamdır.”

Yazıcı, birinci bölümde kafirlerin aldanışını, ikinci bölümde ise mü’minlerin aldanışını açıklamıştır. Birinci bölüm tek ana başlıkta tercüme edilseymiş daha iyi olurmuş diye düşünmeden edemedim. Çünkü bu bölümde günahkar mü’minlerin aldanışı ile ilgili farklı konuların ele alınması bu bölümü konu bütünlüğü açısından daraltmış diyebilirim. Neden mi?

Her mü’min günahı kadar tevbesiyle de müsemmâdır. Biri onu aşağıya çekerken diğeri onu yüksek bir makama taşıyacak güçtedir. Bu bölümde mü’min kelimesinin olması beni bu gibi düşüncelere sevketti.

İkinci bölüme geldiğimde kitabın tam ortasında kalakaldım. İlerleyemedim, bekledim bir süre. Sonra burnuma inanmış insanın mucizevi kokusu geldi. Bunun adı mü’min idi ve ikinci bölüm mü’minlerin aldanışı ile başlıyor. Mü’minlerde de bir aldanma hali olur mu diye şaşırıyorum. Gazzâlî önce âlimlerin aldanışını on bir gruba bölerek anlatıyor ve hepsini tek bir çatı altında toplayarak diyor ki;

İlmiyle amel etmeyen “Alimler tam bir aldanış içindedir. Oysa basiret gözüyle bakabilseler görürler ki ilim ikiye ayrılır: muamele ilmi ve mükâşefe ilmi. Mükâşefe ilmi, Allah’ın ve sıfatlarının bilgisidir. Bu ilmin anlamı ve hikmetinin olabilmesi için kesinlikle muamele ilmi de olması gerekir. Muamele ilmi, helal ve haram bilgisi yanında, iyi ve kötü huyları kapsayan ahlak bilgisidir. Kişinin davranış ve tutumlarına mal olmadıkça Allah’ın sıfatlarının bilgisinin kişiye ne faydası olabilir?”

Bir sonraki bölümde ise Gazzâlî âbidlerin aldanışını on gruba ayırmış ve beni yine şaşırtmayı başarıyor. Neden mi? Gecelerini ibadetle geçiren yani kimi zaman Kur’an-ı Kerim okuyan kimi zaman zühd sahibi olan bir âbid nasıl oluyor da aldanıyor? Bir türlü anlayamıyorum. Ama Yazıcı diyor ki;

Gazzâlî yapılan işin kendisinden çok yapan kişinin o işle ilgili niyet ve çıkarına bakmaktadır. Kişinin hayırlı işleri yaparken ardındaki motivasyona odaklanan bu bakış dindarlığın ve iyiliğin özünde samimiyet aramaktadır.”

Bu cümle yüreğime yağmurdan damlalar serpiyor. O damlaların toprağıma düşmesiyle rahatlıyor, inanıyor ve güveniyorum. Bölümleri adım adım ilerlerken zenginlerin aldanışı bölümünde bir öteki sayfayı çeviremiyor ellerim. Bu bölüm altı gruptan oluşsa da cenneti dahi satın alamayacak güçte ve üzerinde kul hakkı olan  zenginleri yorumlamakta âciz kalıyorum.

Ve son bölüm, sufilerin aldanışı! Dokuz gruba bölünerek anlatılan ve bana Abdurrahim KARAKOÇ’a ait bir şiirin sadece ilk dizesini anımsatıyor.

“Sırat’tan incedir sevda köprüsü.”

 Sufilerin aldanışları karşısında yüreğim, canım peygamberimle Miraç hadisesine eşlik eden Cebrail gibi öteye gidemiyor, yorumlayamıyorum.

Gazzâlî’ye rahmet olsun!

4 yorum:

  1. Şimdiye kadar okuduğum en güzel kitap tahlillerinden biri😍😍

    YanıtlaSil
  2. İyi yazılar , analşılaması kolay, yazılması zor olan yazılardır. Ve yazmak her zaman için çok güzel bir eylemdir , hem kendine hem bir kalabalığa konuşmak gibi iki zevki birleştiriyor ... Gerçekten bu konuda hem çok zevkli aynı zamanda başarılısınız Hidayet hocam ☺️"Kaleminize Sağlık"❤️

    YanıtlaSil
  3. FATMA ZAHİDE YİĞİT23 Kasım 2022 12:18

    ✨Çok yazan değil , güzel yazan yaşar.❤️
    Allah hayırlı,sağlıklı,uzunnnn ömür versin.🤲 Sizi çok seviyorum iyiki varsınız. ✨ NAİF BAYAN❤️

    YanıtlaSil
  4. Çok güzel yorumlarınız yüreğinize sağlık 🧿Bir sonraki yazınızı merakla bekliyorum 💐❤️Hidayet hocam

    YanıtlaSil