KAHRAMANMARAŞ’TA ŞİİR ÂLEMİNDEN DUMANLAR YÜKSELİYOR / Hasan EJDERHA

            
            Kahramanmaraş’ta şiir hep gündemdedir. Her sahada, her mahfilde şiirin ayak sesini duyar, farkına varmadan şiirin huzur verici halelerinden birinin içine düşüverirsiniz. Hesaplamadığınız o halelerden birinin içinde siz de huzur bulur, şiirle alakanız olmasa bile, bir de bakarsınız ki; biriktirdiğiniz güzel kelimelerinizden siz de mısralar oluşturmaya başlamışsınızdır bile. Bir anda kendinizi şair olarak şairler meclisinin ortasında buluverirsiniz.
           Yazımın başlığını neden “KAHRAMANMARAŞ’TA ŞİİR ÂLEMİNDEN DUMANLAR YÜKSELİYOR” diye attığımı az sonra anlayacaksınız.
            Kısa bir süre önce Türkiye Yazarlar Birliği Kahramanmaraş Şubesi (Dükkân- ‘gönül dükkânı’) müdavimi bir grup dost her zaman olduğu gibi üniversiteye ziyaretime geldiler. İşte orada bir tartışma çıktı. Tartışmanın konusu SERBEST ŞİİR… Tartışmayı başlatan Mehmet YAŞAR’ın tabiri ile piyasa şiiri…
            Mehmet YAŞAR; “Günümüz serbest şiirinden oturup, bir buçuk saatte onlarca yazarım” deyiverdi. Bu sözden sonra ortalığa bomba düştü. Ya da benim başıma düştü bomba…
Önce tebessüm etti odada bulunanların tamamı. Mehmet YAŞAR her zaman olduğu gibi, sohbet başlatmak için şaka yapıyordur diye düşündük. Sonra iş uzadı ve tartışma büyüdü.
Mehmet Yaşar dostumuza; “Azizim yapamazsın. O iş öyle bildiğin gibi değil. Şiir yapmaya kalksan bile, sen sahnede yoğun bir şekilde şiir okuyan, şiir ile hemhal birisin. Öyle bir şeye kalkışsan bile, dağarcığında biriktirdiğin kelimelerle oluşturduğun şiir, serbest şiir oluverir çıkar. Biz de zaten ona serbest şiir diyoruz dedik.”
            Mehmet YAŞAR dostumuz ısrar etti. “Biraz dolap, oda, cadde ve sokak, biraz Filistin, Gazze, Urumçi v.s. ekledin mi işte sana serbest şiir deyiverip çıktı.”
            “Sana bir buçuk ay mühlet, yaz bir şiir de getir. Ancak yazdığın şiirde sen farkına varmadan çok güzel mısralar kuracaksın” dedik ve dostumuzun taammüden yazacağı, hatta yapacağı şiiri beklemeye koyulduk.
Mehmet YAŞAR dostumuz tam da bir buçuk ayda, zar zor bitirerek getirdi şiirini. (Bu mesele üzerine çok söyleyeceklerim var ama bu yazı Yoldaki Kalemler’de yayınlanacak. Genel Yayın Yönetmeni olarak tarafsızlığımı korumak zorundayım. Yukarıdaki sözlerim ise, okuyucunun meseleyi tam olarak anlaması için bir girizgâhtır.)
            Bahse konu şiiri arz ediyorum efendim. (Başlığa Bakın!)

***
            PİYASA ŞİİRİ/Mehmet YAŞAR

Koltuklar
Takım elbiseler içinde yürüyen dilsiz uşaklar
Üstüne az gelişmiş mesai bitimleri
İple çekilen cumartesiler, pazarlar
Bizim çektiğimiz miladî Cuma, hicrî Cumartesi akşamları
Ne çekiyorsak, çektiğimiz bundan değil mi zaten
Sonra mı?
Sonrası biraz küfür, biraz iman
                       
“Bir dikili taştan gayrı nem galdı”

Bürokrasinin çiçekleri dolaşıyor parke taşlarında
Formal kokular sızlatıyor direğini burnumuzun
Telgrafın telleri
Aaaah telgrafın telleri
Kuşlar unutalıdan beri
Hatta Lozan’dan beri
Neyse…
Unutmak için sakladığımız dünleri
Sırtındaki çuvalda biriktiriyor bir adam
Kişisel erişim noktamızı açmamızı bekliyor belki de
Sonra mı?
Sonrası biraz şiir, biraz türkü

                        “Bir akılsız baştan gayrı nem galdı”

Ayın 15’i, iki nokta üst üste, mübarek gün
Viski şişelerinden içtiğimiz sular
Ve Gazze
Ve bir kısa mesaj
Ve 5 TL
Damlaya damlaya dağılan vicdanımız
Ne uykulardan geçtik de geldik oysa biz
Nice yürüyen merdivenler katettik
Sonra mı?
Sonrası biraz Çeçen ağrıları, biraz Urumçi sızıları

                        “İki damla yaştan gayrı nem galdı”

Pardon!
Biraz fikir alabilir miyim
Şöyle ortaya karışık
Az açık oturumlu, bol gözyaşılı
Biraz da hamaset serpiştirin üstüne lütfen
Niğbolu’dan ya da Malazgirt’ten olsun
Durmasın babaanneler ‘Yasin’ okusun
Kimse oturmasın yerime
Kimliğimi kaptırdığım bankamatiklere
Bir saygı duyup geliyorum hemen
Ve gecelerimi çalan tasarruflu ampullere
Sonra mı?
Sonrası biraz ilave yazı, biraz yer bildirimi

                        “Bir yaralı döşten gayrı nem galdı”

            Şiirde her şey görülüyor elbette, yine söyleyecek çok sözümüz var ama söylemiyoruz diyerek Şair Ufuk TÜRK’ün şiir için yayınladığı MANİFESTO’sunu aynen aktaralım. (Bu arada bir bilgi: Mehmet Yaşar dostumuz bahse konu Piyasa Şiiri’ni bütün dostlarına zevkle okuyor ve beğenilmesinden de çok hoşlanıyor.)

***

ŞİİR SATILIK DEĞİLDİR/Ufuk TÜRK


Şiir'e "Piyasa" çizenlere
Şair Ufuk TÜRK'den 
MANİFESTO

Şiir satılık degildir.
Az gelişmiş bir ülkeden sesleniyorum. Az gelişmiş, çok kalabalık. Böyle diyor batılılar bize 'az gelişmiş'. Ankara İstanbul'dan daha batıdadır. Şiire piyasa çizenler en batıda. Doğuluyum ben doğunun oğlu. Açarım ellerimi Allah'a yalvarırım, Batıya değil.
Artistik şiirler yazamam ama uyarım alnımdaki yazanlara.
Şiir satılık değildir. 
Şiir, ciğer yakar, hançer saplar. Malazgirtte şehit olursun bazen, bazen bir sokak lambasında sabahlar. Kaleminden kan akar mürekkebi değil. Mücahit olursun Kafkas dağlarında Urumçi'de uygar(!) dünyaya meydan okuyup tertemiz bir Uygur olursun.
Şiir piyasada olmaz, dost meclisindedir şiir.
“Vurulup vurulup kıvranmaya tiryaki” olmaktır şiir.
Dost vurur gül biter kurşun girer ah etmezsin.
Biz de bekliyoruz o Cumaları biz de. Ama olmuyor Cumalar burda oralar gibi. Telgrafin tellerine kuşlar konar konmaz bir kara tren geçer içimin damarlarını söke söke. Ama sen bilmezsin. Sen parke taşlarını görürsün, biz taşların taş olmadığı söyler bağırdaki taşları görürüz. Biz çiçek görünce Yârin ellerindeki demetler gelir aklımıza, sen bürokrasiyle çiçeği aynı cümlede kullanabilirsin bile.
Sen yerini bildirenleri görürsün biz tayyi mekan yapanlara bakarız.
Sen ampul dersin, tasarruf dersin; biz yolumuzu aydınlatan kandillere bakarız. Sen şâir olursun, biz; çaycı, hamal.
Konu ile ilgili Şehr-i Maraş ve şehirdeki şiir mahfilleri ve dolayısıyla şiir âlemi toz duman iken, Hasan KEKLİKCİ ortaya çıkıyor ve “ŞAİR OLMAYAN ŞİİR YAZAMAZ /YA DA ŞAİR OLMAYAN ŞİİR YAZAMAZ MI?” başlığı ile aşağıda sunacağımız metni kaleme alıyor.  Yarı mizah, yarı tenkid bir metin ama kime çattığını gene fark ettirmeden sözünü söylüyor Hasan KEKLİKCİ.
Hasan KEKLİKCİ’nin metni ile bitireceğim sözlerimi ve ondan sonra sözü okuyucuya bırakacağım.

ŞAİR OLMAYAN ŞİİR YAZAMAZ /YA DA ŞAİR OLMAYAN ŞİİR YAZAMAZ MI?/Hasan KEKLİKCİ

Geçen hafta bir tartışma vardı
Hayır,
Hayır, ruhumun derinliklerinde
değil.
Bu mübarek mecliste.

"Şiir..." dedi bir kısım dükkancı
"Öyle her babayiğidin harcı değil"
Bir kısım dükkancı da:
"Ya ne var ki,
Şimdiki şairlerin yazdıklarında"

Hangi tarafı tutacağımı
bilemedim işin başında,
İki tarafın da iki kulağı var
çünkü başında.
Daha beyaz kıl yok
şair olmayanların başında.

Ya bu da oldu mu bilemedim
Yazıldı mı daha önce, kıllı şiir
Kimseden dinlemedim.

"Bir şaire bakalım
Şimdi,
Bir de şiirine.
Bir şair olmayana bakalım
Bir de onun şiir sayılmayan şiirine"
Demeyi ne kadar isterdim.
Ama yok
Yok
Ne şairim ben,
Ne anlarım şiirden?

Fakat
Şairlerin gönlü bol olur,
elleri sıkı.
Siz hiç bir şairin evinde
Elbistan ameleleri gibi;
yan yana dizilerek,
diz dize oturarak,
suluya ekmek batırarak,
dolmaları, yufkalara yatırarak...
şiir yazıp şiir dinlediniz mi?


Bu gece daha mı karanlık şehir,
Daha mı soğuk odam...
Sessizliğin çığlığı kulaklarımda
Geçiyor sokaktan bir adam.

Esine de Garip Hasan'ım esine,
"Şairim" diyenler gelsin sesime.

Lakin yedek asker gibi,
yedek şair de olmalı.
Hadi seferberlik ilan edilse,
"Eli kalem tutan gelsin" dense
O zaman salonlar dolmalı.
Yedekler, şairlerin yüküne
omuz vermeli
ortak olmalı.

Olmadı,
Hadi bir misafir gelse,
aniden bir şiir lazım olsa.
kime gidip, kimden istemeli.


İLAVE ŞİİR

Bir Türk çıkmış Ufuk'tan
"Artistlik şiirler yazamam..." demiş
"Şiir satılık değildir" demiş.
"Hançer" demiş
"Hamal" demiş
Amenna.
Bir de;"Vurulup vurulup kıvranmaya tiryaki" demiş.
Yanlış demiş
Oyuna gelmiş.

Vurulup vurulup kıvranan,
kıvranıyordu hele,
kendi diyememiş,
ısmarlamış.

Ey Türk titre... diyecektim ama, hava yeteri kadar soğuktur serhatta.
Zaten titriyorsundur. 24.10.2014
                               




1 yorum: