KÖLE/Derya BAYTON

Kıyıyı izleyen nehirlerinde yıkanan gözlerim, küçük düşlerin oynaşan parlaklığıyla daldığım derinlerin nihayetinde, aralanan sabahın mahmurluğuyla;  çiğdemin yaprağından dem vurup, bahar güneşinden ağrı, toprağın bağrından kırağı, çocuğun süzülen çiğ taneleri ile yıkadığı sevdalı hülyalarına uyanışım.
Hoş geldin mabedime…
Bunun adı gönül! Ne iğrenti ne de gurur barındırır. Adın yazılınca odacıklarına, çiğne aşkını tükür kanıma. Ruhumdan öte can, canan olur. Damarlarımda en keskin iksirin ve gamım kalem, dilim bahtım, kelam kâğıdım, mürekkebim kanım olsun.
Akşamım eşref saatinin sularını gördüğü dakikalarda, kendini hissettiren meltemin tatlı esintileri okşarken zeytin karası saçlarını, yasemin kokan baharın ve camına gölgesi düşen iğde ağaçlarının eşliğinde bir çığ gibi büyüyüp içimden taşan, boşluğunu delip geçen nazarlık bakışlarım pencerenden içeri doluyor. Görmez misin? Aşkımda feryat figan, köleyim, bileğimde görünmeyen zincirler. Evinin duvarlarında inleyen ıslık sesler balyoz edasıyla kulakları döverken, sen işitmedin mi? Yetmiyor mu, insanları gören kaldırımların sokağında acıyla perdelenen nefes.
Havada asılı kalan tokattır sevdan.
Saniyeleri saydıran birbiri ardına dizili göz kırpmaları ile bir vahşiyi dövercesine pârelendi suratımda, inceden sızı yanağımda. Tam şurada solum da. Tenimin beyaz duruluğunda al al olan yanağın, tokadı gören tarafı yüreğimin ise büsbütün her yanı acıyor. Şiddetinden olacak geriye doğru sendeleyip kalıyorum. Bakıyorum etraflıca vefasızın göğsünde bir eli; diğer eli ise boşlukta tutunacak, sımsıkı saracak, başkaca eşya, ya da uzuv arıyor.
Nafile!
Seni kim affetsin tanrımdan başka.
Aradı boşlukları tutunamadı, tutunamadım. Yığıldı kaldı. Dudak arasında iki kelam dökülüveren “beni de mi aciz kıldın?”  diyen, yarım bir ağızda yuvarlanan, eksik, belki yamalı cümleler sıralanan, buluverseydi aradığını sıkıca saracak, ya bir çarenin, gönlümün yaralarını kim sarsaydı?
Güle güle viranem…
Ruhumdan koparılan gönül sayfama, kendi yalnızlığımı karalayıp anlatmak istedim. Gözleri tıpkı seninkine benziyor: Uçurum gibi derin, karanlık uyku kadar sessiz, cazip.
Boğulmak keder.
Çaresizlik kader.
Hayalinle batıyorum; diplere.

Karanlığın içindeki gölgelerin, loş ışıkların dans edişini izliyorum. Soğuk duvarlarda zeytin karası saçlarını tarayan gölgen gibi özlem kokuyor viranem. Ben buranın kölesiyim. Gerisi laf kalabalığı, sevdam ise yalan. Saatler sınırlı mı? Vakit mi çok geç? Ben mi geç kaldım? Susmalarım; konuşursam yalanım sana. Lafımın kalabalığına aldanma. Ruhum senin ruhuna kilitli. Ruhunu açarsan varım, açmasan yok olurum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder