Kıyıyı izleyen nehirlerinde yıkanan gözlerim, küçük
düşlerin oynaşan parlaklığıyla daldığım derinlerin nihayetinde, aralanan
sabahın mahmurluğuyla; çiğdemin yaprağından dem vurup, bahar
güneşinden ağrı, toprağın bağrından kırağı, çocuğun süzülen çiğ taneleri ile
yıkadığı sevdalı hülyalarına uyanışım.
Hoş geldin mabedime…
Bunun adı gönül! Ne iğrenti ne de gurur barındırır.
Adın yazılınca odacıklarına, çiğne aşkını tükür kanıma. Ruhumdan öte can, canan
olur. Damarlarımda en keskin iksirin ve gamım kalem, dilim bahtım, kelam
kâğıdım, mürekkebim kanım olsun.
Akşamım eşref saatinin sularını gördüğü dakikalarda,
kendini hissettiren meltemin tatlı esintileri okşarken zeytin karası saçlarını,
yasemin kokan baharın ve camına gölgesi düşen iğde ağaçlarının eşliğinde bir
çığ gibi büyüyüp içimden taşan, boşluğunu delip geçen nazarlık bakışlarım
pencerenden içeri doluyor. Görmez misin? Aşkımda feryat figan, köleyim,
bileğimde görünmeyen zincirler. Evinin duvarlarında inleyen ıslık sesler balyoz
edasıyla kulakları döverken, sen işitmedin mi? Yetmiyor mu, insanları gören
kaldırımların sokağında acıyla perdelenen nefes.
Havada asılı kalan tokattır sevdan.
Saniyeleri saydıran birbiri ardına dizili göz
kırpmaları ile bir vahşiyi dövercesine pârelendi suratımda, inceden sızı
yanağımda. Tam şurada solum da. Tenimin beyaz duruluğunda al al olan yanağın,
tokadı gören tarafı yüreğimin ise büsbütün her yanı acıyor. Şiddetinden olacak
geriye doğru sendeleyip kalıyorum. Bakıyorum etraflıca vefasızın göğsünde bir
eli; diğer eli ise boşlukta tutunacak, sımsıkı saracak, başkaca eşya, ya da
uzuv arıyor.
Nafile!
Seni kim affetsin tanrımdan başka.
Aradı boşlukları tutunamadı, tutunamadım. Yığıldı
kaldı. Dudak arasında iki kelam dökülüveren “beni de mi aciz kıldın?” diyen,
yarım bir ağızda yuvarlanan, eksik, belki yamalı cümleler sıralanan, buluverseydi
aradığını sıkıca saracak, ya bir çarenin, gönlümün yaralarını kim sarsaydı?
Güle güle viranem…
Ruhumdan koparılan gönül sayfama, kendi yalnızlığımı
karalayıp anlatmak istedim. Gözleri tıpkı seninkine benziyor: Uçurum gibi
derin, karanlık uyku kadar sessiz, cazip.
Boğulmak keder.
Çaresizlik kader.
Hayalinle batıyorum; diplere.
Karanlığın içindeki gölgelerin, loş ışıkların dans
edişini izliyorum. Soğuk duvarlarda zeytin karası saçlarını tarayan gölgen gibi
özlem kokuyor viranem. Ben buranın kölesiyim. Gerisi laf kalabalığı, sevdam ise
yalan. Saatler sınırlı mı? Vakit mi çok geç? Ben mi geç kaldım? Susmalarım;
konuşursam yalanım sana. Lafımın kalabalığına aldanma. Ruhum senin ruhuna
kilitli. Ruhunu açarsan varım, açmasan yok olurum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder