CUMA KAPUSU AÇIK DEĞİL Mİ?/Mehmet Muharremoğlu

Cuma Kapusunun taş ustası Hacı Ahmet Eralp’e,
genç şair Mehmet Yaşar’a, gurbetzedeleri temsilen Ufuk Türk’e,
kendi memleketinde dükkan gurbeti yaşayan Oflu Süleyman’a,
Cuma Kapusu’nu ileri karakol nöbeti hassasiyeti  ile bekleyen Komutan’a
Ve Cuma kapusunda kıyama duranlara….

Cuma Kapusu’nın Her Daim Açık Olduğunu Beyan

Cuma Kapusu’nı açmak kolay değildir. Zaten sen Cuma kapusunu açamazsın; Cuma kapusu sana açılır. Kime ne zaman açılır, kime kapanır; onu da bilemezsin. Gidip kapının önünde diz çöküp beklemen gerekir. Açılırsa girersin, açılmazsa beklersin. Yıllarca bekleyenler vardır kapının eşiğinde; kapı onlara açılmamıştır. Bazıları da vardır ki kapı onlara hep açıktır; önünde beklerler de açıldığından haberleri yoktur.
Kimileri vardır; kapı ardına kadar açılmıştır ama adım atıp girmeye cesaret edemez. Kimisi vardır; Allah korusun açık kapıyı kendisi kapatır da döner gerisin geriye. Kimisi vardır kapıdan girer, buğdaya talip olur. Kimisi vardır himmet istemeye dili varmaz. Bazı devletliler de vardır ki kapıdan girer başköşeye kurulurlar. Başına konan devlet kuşundan haberleri olmaz. Etrafına bak, görürsün onlardan bazılarını. Gerçi devlet kuşunun gölgesiyle ilgileri de yoktur onların; huma kuşunun peşine takılmışlardır, kuşun sesine doğru giderler. Onların derdi kapıda olmaktır.
Kapılar vardır, önünde beklenir. Kapılar vardır önünden geçilip gidilir. Kapılar vardır; zorlanır ama açılmaz. Kapılar vardır ardına kadar açıktır. Cuma kapusu varabilene açıktır.

Cuma Kapusuna Varma Edebini Beyan
Diyorsun ya “yolla birlikte yol olmak”… Bilirsin ki her yol da Cuma kapusuna götürmez insanı. Cuma kapusuna varmak için gideceğin yolu bilmek gerekir. Derler ki niyetini doğru alırsan öğretilir sana yolun gizli sırları. Niyetini doğru almak silah kuşanmak gibidir. Silahı düşmana atmak için kuşanırsın. Kolay iş değildir. Acemi ya da usta olmak değildir mesele. Mesele elinin titreyip titrememesidir. Silah kuşanmaktan maksat, atınca vurmaktır. Atınca vurmak için tereddüt etmemek gerekir. Talim gereklidir amma yürek yoksa, feraset yoksa, kırk yıl talim etsen gene karavana atarsın. Niyet, karanlıkta parlayan işaret fişeği gibidir; gitmek istediğin yere götürür seni.
Niyetini yolda unutmamalısın. Bir su başında dinlenmeye oturdun. Bir çay, sigara içtin. Kalktın, yola revan oldun. Niyetin yanında mı? Kontrol et. Doldur boşalt istasyonunda kaydını yaptır. Şarjörlerinin eksik mi tam mı olduğuna bak. Bazı askerler tesbih imamaesi yapmak için şarjörden kurşun aşırmış olabilir. Tel örgüleri de kontrol et; bakır telden güzel tesbih örülür.  Kolay işlenir. Parasız kalan tamirci çıraklığından gelme askerler, sigara paralarını çıkarmak için telleri kesip tesbih yapabilir. Şarjör yamuksa değiştirilmesini iste. Niyetini tazele, canlı tut ki nöbette üşümeyesin.
Uyurken niyetini kontrol et, uyandın gene bak. Niyet anka kuşu gibidir. Gaflette bulundun, komşunun bahçesindeki kiraz ağacına daldın. Yolda dut gördün dut yemeye durdun. Niyeti ürkütürsün, uçar gider, ara ki bulasın ondan sonra. Niyet çok naziktir, çok hassastır. “Dünya mutfakları”na dalarsan niyetini yenilemen gerekir. Boş bulunup yoldan kalmamak için annenin sabah namazından sonra dualı elleriyle hazırladığı tereyağında hafif kızarmış kırma dürümü ile taze soğanlı çökelik dürümünden mürekkep azığını beline bağla. “Anne azık da neyimiş” diyenlerden olma.
Yola azıksız çıkılmaz unutma. Cuma kapusuna varmanın şartlarından biri de azıktır. Heyben yanında olacak. Yüreğini atacaksın heybeye. Arada bir ustasına götürüp bileyleteceksin, cilalatacaksın.
Türlü türlü kapılar vardır. Çeşit çeşit… Ahşabı, çeliği, sürgülüsü, gurlaplısı, tokmaklısı, demiri, tuncu… sırlısı, aynalısı… eniklisi, cücüklüsü… Numarasına iyi bak, adresini tekrar kontrol et. Her gördüğün kapuyu Cuma kapusu belleme.
Bir de bazı kapıların ardında başka kapılar daha vardır. Bütün kapıları geçmen gerekir Cuma kapusuna varabilmek için. Bilgisayar oyunu değil bu dikkat et. Yeniden başlayamazsın. Cuma kapusuna varamadan “game over” yazmasın.
Mesele Cuma kapusunu açmak değil arkadaş, sen hâlâ anlamadın mı? Cuma kapusu açıktır ama çokları kapalı olan diğer kapıları zorlarlar. Cuma kapusunun açılması, yeni mağaza açılışı haberlerinde gördüğün, kampanya dönemi kapının açılışına da benzemez. Cuma kapusunun da kampanyaları vardır ama yararlanmak için sadık müşteri olmak gerekir.  Ancak özel müşterileri yararlanabilir. Sen iyi bilirsin; “VIP” adamları girer ancak o kapıdan.
Mesele Cuma kapusuna varmadadır. Kapının eşiğine varabildinse ne mutlu sana. Nimet içindesin demektir. Bir de Cuma kapusuna gidemeyenler vardır. Bunlar da kısım kısımdır. Bazıları başka kapıların önünde bekleştiği için Cuma kapusuna varamaz. Bazıları yolda kalır türlü sebepten. Bazıları şehrin dağdağasında yiter gider. Bazıları ekran kapısını gözler. Bazıları dağa vurur kendini. Mağara arar. Bazıları girdiği mağarada zehirlenir. Her mağara da Cuma kapusuna çıkarmaz insanı.
Bazılarının nefesi yetmez Cuma kapusunun eşiğine çıkmaya. Kurban olmayı gerektirir içeri girmek. Cesaret ister. Her babayiğidin harcı değildir. Bazıları da kaçak tütünden kesilir.
Cuma kapusundan girmenin de yolu vardır. Hızlı girmeye kalkma; kafanı kolunu kırarsın. Hani cam kapılar vardır, açık zanneder de cama çarparsın ya. Girip çıkarken eğil. Başını çarpmayasın.

Cuma Kapusuna Varamayanların Hâlini Beyan
“Mavi yelek mor düğme/Yine düştün gönlüme
Her gönlüme düşende kan damlar yüreğime”

Cuma kapusuna varamayanların hâli perişandır. Bir sızıdır Cuma kapusu yüreklerinde. Gitmek isterler, yola çıkamazlar. Yola çıkarlar varamazlar. Niyet alamazlar bir türlü. Cuma kapusuna varamamak gurbette kalmaktır. Gurbete düşmektir, taşra düşmektir vatandan.
Cuma kapusuna varamayanlar geceleri rüyalarında kapılar görürler. Kapı açılırken uyanırlar can havliyle. Hayallerinde hep Cuma kapusunun önünde görürler kendilerini. Kışla kapusunda bekleyen Yemen şehidi anası gibidirler. Oğlunun gelemeyeceğini bilir ama bir umut bekler… ya çıkar gelirse diye. Bir tıkırtı duysa kan uykusundan uyanıp kapıya atar kendini. Cuma kapusundan ırak kalmak acıklı bir durumdur.
Cuma kapusuna giden yollar uzundur, dardır, çıtırıktır, dumanlıdır. Yola çıkanlara selam olsun. Cuma kapusuna varanlara selam olsun.
Cuma kapusuna varamayanlar…. Garip olanlar. Cuma kapusunda garip olmak başka; Cuma kapusuna gidemeyip garip olmak başka. Cuma kapusunda gariplik, dışarıda sultanlıktan yeğdir. Cuma kapusuna gidemediysen gasgarip kalmışsın demektir.
Cuma kapusuna varanlar, bu kapıdan olup da kapıya varamayanlara, yetişemeyenlere dua edeler. Gurbette kalıp da “ah vatanım” diye âh-u zâr eden Cuma kapusu gurbetzedelerini dualarında analar. Ola ki yollar onlara da açıla, yürekleri bir nebze olsa ferahlaya.
Cuma kapusuna varan dostlar, gurbetteki dostlarının arkasından konuşmayalar. Cuma kapusu gibi mübarek bir kapıda kıyl-u kaal olur mu hiç! Dostların dedikodusunu yapmak olur mu? Müzeverlik, hatırlamaya, duaya vesile ise âmennâ. Amma dostlarını unutanlara ne demeli? Bunlar “yaşar” mı; yaşarsa hangi formal kokuları içine çekerek yaşar? Cuma kapusuna varamayanların gönlü kırıktır zaten. Gurbet elde Cuma hangi takvimde yaşanır, Cumartesi hangi takvimde; sen ne bileceksin? Bir de sen unuttun mu dostunu, gaiplik kararını vermişin demektir. İnsan yitiğini aramaz mı? Yarini yitiren uğrun uğrun arıyor, senin dostun yitik “piyasa”da geziyorsun; kimse oturmasın diye yerine paltonu bırakıp hava almaya çıkıyorsun. Bırak da parke taşlarıyla belediyeciler ilgilensin. Her Cuma kapusunda dostları için “of” çeken, sırtında taş çuvalı taşıyan er alplerden ibret almalısın. Ufuklara doğru bir bak, serhat boylarından geçen kara trenlere hiç değilse el salla. Şehrin cangıllarında, ekran önlerinde tutuklu kalmış dostlarını hatırla. Biraz hüzünlen!
Cuma kapusunda olmanın keyfini, sürurunu süreceksin tabi canım kardeşim. Oraya varabiliyorsan ne mutlu sana. Cuma kapusuna varmak erlik ister. Erlik, adamlık, çalışanın hakkıdır. Eyvallah. Fakat bir de maddeten Cuma kapusunda olduğu halde ruhen orda olmayanlar olabilir. Adam Cuma kapusunda ama ruhu baraj kenarında balık tutuyor! Buna ne diyeceksin? Bir de bedenen orda olmayıp da ruhen Cuma kapusundan ayrılmayan erler vardır. Onlara selam durur hürmet ederiz.

Cuma Kapusunu ve Kapuda Durmayanların Halini Beyan

Cuma kapusu aşktır, vardıkça muhabbetin çoğalır. Varmazsan kalbin katılaşır. Kuru kütüğe dönersin. Kış gecesi hem ışık, hem ısınma amaçlı yaksalar çıtırtın çıkmaz. Kütüğün bile bir derdi vardır; çıtırdar durur sabaha kadar.
Yıllar önce Sükûti dostumuzdan Müslüm Gürses’in bir sözünü bir benzetmesini dinlemiştim: “Taşa katı derler; halbuki taş bile yosun tutar, yumuşar, erir” Cuma kapusuna varmadınsa yüreğin taştan katı kalırsın.
Cuma kapısı hasreti diğer hasretlere benzemez. Gidemediğinde, kapıya varıp duramadığında yüreğin ezilir. Kanın çekilir. Ayaklarında derman, gözlerinde fer kalmaz. Olduğun yere yığılırsın teh çıhını[1] gibi. Zaten Cuma kapusuna gidemiyorsan teh çıhınından farkın yoktur. Sen istediğin kadar, “hayır ben ravanda şerbetiyim” de! Yığılırsın, kalkmak istersin kalkamazsın. Yürümek istersin, ayakların seni taşıyamaz. Yürüsen ayağın küçük bir taşa takılır. Doksanlık ihtiyarlar gibi adım atacak mecalin yoktur. Gözün yoldadır, gelen giden de olmaz. Kendi dünyanda, küçük odanda yapayalnızsındır.
Cuma kapusu paratonerdir. Seni belalardan, kalabalıklardan korur. Cuma kapusuna varmadınsa başın beladan kurtulmaz. Ayağına kelebek konar, kulağını arı sokar, burnunda sivilce çıkar, işin rast gitmez.
Cuma kapusu dert kapısıdır. Derman derdin içindedir. Cuma kapusuna varmadınsa dermansız derde tutulursun. Cuma kapusu ince hastalıktır, hüzün kapısıdır. Cuma kapusuna varmadınsa ağır hastalığa tutulursun hüznün kaybolur. Neşen de kalmaz. Kuru ota dönersin.
Cuma kapusu “öte”ye açılan kapıdır. Cuma kapusuna varmazsan ötelenirsin. İtilir kakılırsın. Kendi kendinin yabancısı olursun. Kendi evinin namahremi olursun.
Cuma kapusu hayattır. Varmazsan kuru dala dönersin. Tahta parçasından farkın kalmaz. Pet şişe gibi yüz yıl güneşte kalsan güneş seni yakmaz.
Cuma kapusuna vardıysan sısrılsıklam ıslanırsın. Tertemiz olursun. Suya kanarsın. Cuma kapusuna dilin damağına yapışmış olarak varırsın; buz gibi kaynak suları içer dönersin. Yenilenir, gürleşirsin. Gücün kuvvetin yerine gelir. Cuma kapusuna varmadıysan susuz kuyuya düşmüşün demektir. Susuz kuyuya atılmış taş misali baş aşağı düşersin. Kuyunun dibinden “com” sesi değil, “tong” sesi gelir. İstediğini seç artık; ister taş ol kuyuya atılan, ister susuz kuyunun dibi.
Cuma kapusuna vardıysan kimyasal karışmamış suda oynaşan balıklar gibi neşelenirsin. Heyecandan kendini karaya atsan bile bir mübarek el seni avucuna alır, okşar suya geri salar. Cuma kapusunda durmadın mı, fabrika atığı karışmış suya düştün bil. Ağzının tadı tuzu kalmaz. Ha karaya vurmuşsun ha suda yaşamaşsın. Hayatını bitirirler. Cuma kapusuna varamazsan eğer, Temmuz ortasında suyu çekilmiş gölde can çekişen balığa dönersin. Kalan birkaç damla suya atlarsın, asitli; karaya başını vurursun, azotlu.
Cuma kapusu, kimyasallarla zehirlenen dünyada “ilk el” kalabilmiş otantik kabile toprağına benzer. Kendini kapının eşiğine atarsan güvende olursun. Oraya antropologlar giremez.
Cuma kapusu temmuzda bitkilere can suyu olan yaz yağmuru; ekin filizleri üzerine ocakta yağan kardır. Nisanda kar kalktığında filizleri olduğu gibi yemyeşil görürsün. Cuma kapusuna varamadınsa küresel ısınmaya maruz kaldın demektir.
Cuma kapusuna varmadınsa yuvasız kuşlar gibi kalmışın parakende. “öldüğüme gam yemem/mezarda daşım garip”…
Kapuya varmak için yola çıkanlara, kapuya varanlara, kapuda duranlara selam olsun.
7 Kasım 2014 Cuma
Tekerek Yolu, Kahramanmaraş.


İlave Beyan I: Kapıların Hallerini ve Kapılar Karşısında İnsanların Durumlarını Beyan Eder
Muhterem okuyucu, Cuma kapusunu bilmeyenler, manasını bulamayanlar için, “dışarı” gurbetinde bulunanlar için kapıların halleri hakkında kısa bir izahat yapmak iktiza etti.  Kapılar türlü türlüdür. Hane kapıları, hastane kapıları, hapishane kapıları, mektep kapıları, cami kapıları, kale kapıları, kışla kapıları, vs…. Bunlar fiziki mekanları dışarıdan ayıran ve içerinin mahremiyetini muhafaza eden kapılardır. Bir de manevi mekanlar vardır. Her birimizin içevi yok mudur? Gönlümüz, yüreğimiz bizim içevlerimiz ise bu mekanların da bir kapısı olmak gerekmez mi? İşte Cuma kapusu, içevlerimize açılan, yüreklerimizi sokaktan ayıran, dünyadan ayıran sırlı bir kapıdır. Cuma kapusu gönlümüzün mahremiyetini muhafaza eder.. Bu kapı, insanı olgunlaştıran irfan mekteplerine açılır. Meşrebe, mezhebe, yapıya göre faklı türleri vardır onun da. Cuma kapusu, bütün bu kapıları ifade etmek üzere hem genel isim olarak hem de bu kapılardan birini ifade etmek üzere özel bir dost meclisnin ismi olarak kullanılmaktadır.
Kapılar karşısında insanların durumu da türlü türlüdür. Bazıları kapıdan bîhaberdir. Kapı da ne ola der. Kale kapısını görmek için kaleye tırmanır, eski evlerin kapılarını resmeder. Kendi içevinden habersizdir. Gönül kapısını bilmez, paldır küldür dalar içeri. Hane kapısına alarmlı kilit taktırır da gönlünü dışarıya muhafaza etmek için gönül hanesinin kapısını kapatmayı bilmez. Kapıyı bilmediği için gönlünü açmayı da bilmez. Onun  içevinde kapı değil, kapakçık vardır. Tıkandı mı kalp krizi geçirir.
Cuma kapusunun kapalı hali yoktur. Ama herkese farklı zamanlarda açılır. Bazıları için ığdırık olabilir. Bunların da kapı önündeki halleri farklıdır. Bazıları ığdırık kapıdan çeri bakar, imrenir ama içeri giremez. Bazıları merakından kafasını uzatıp bakar geri çekilir. Bazıları için açıktır, onlar görmezler. Bazıları da içeri girmiştir farkında olmaz. Yakıp yıkıp geçer gider.

Allah bizi Cuma kapusunu bilenlerden, kıymetini bilenlerden eylesin. Allah bizi bu kapıdan ayırmasın.




[1] Muhterem okuyucu, “teh çıhını” ifadesi Maraş yöresinde kullanılan mahalli bir deyimdir. “Yere çökmüş, yığılıp kalmış gibi” anlamında kullanılır.  Teh, yöreye has kabarcık üzümünün -dalından koparılmadan önce-  salkım üzerinde güneşte kuruyan tanelerini ifade eder. Bağbozumu sırasında üzümün suyu sıkılmadan önce bu kuruyan taneler ayrılarak bir bez arasında ya da çuvalda biriktirilir. Bezin köşeleri toplanarak bağlanır ve kışın ayran ya da yoğurda katılmak üzere kilere kaldırılır. Tadı kuru üzüme benzer ama tam olarak kurumadığı için kuru üzümden biraz yumuşaktır. Dolayısıyla bezde ya da çuvalda basık ve yığılmış şekilde durur.  Benzer şekilde “teh çuvalı” ifadesi de “yere yapışan, yığılıp kalan” anlamında kullanılır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder