Somali den (Mogadişu’dan) Türkiye’ye ( Kahramanmaraş’a )
“Mahmudum şu anda
Somali’de dükkân faaliyette mi? Somali’deki dükkâna Kahramanmaraş dükkândan
selam olsun”.
(05.04.2019 Emmim Hasan EJDERHA)
Doğum
günümden bir gün sonra emmimden bu soru ve Selam gelince, fakire yaşını
ilerlediğini sorumluluk ve yükümlülüklerin artığını hatırlattı. Emmime ne cevap
vereceğim diye kara kara düşünürken bu yazıyı kaleme almış bulunmaktayım. Selam
vermek sünnettir almak ise farzmış. “Mış” diyorum çünkü ilim ehli değilim.
Neyse yine bildiğim ile amel edeceğim Vealeyküm selam emmi.
Yaklaşık
bir ay oldu Somali’ ye geri geleli. Somali dükkânı için şimdiye kadar altyapı
hazırlıkları yapmaya devam ediyorum. Çalışmalarla birlikte dükkânla alakalı
tasavvur ettiğim ve hayal kurduğum bazı olaylar Müsaadenizle kağıda dökmek
istiyorum. Belki gönlümdeki hasret bir nebzede olsa dindiririm.
Dükkânın
açılışı…
Cuma
gününe denk getirmek, Kahramanmaraş’tan bütün dükkâncıların teşrifleri ile
birlikte önce Cuma namazı eda etmek. Tabi o güne kadar dükkânın ak saçlısı ve
başkomutanı Ahmet Doğan İlbey ağabey tarafından düzenlenmesi ile birlikte hatim
indirtilip, ayrıca hatimin geri kalan kısmı Cuma namazından sonra dükkânın
önünde tamamlanmasıyla bu feyz ile dükkânın açılışını gerçekleştirilecek.
İçeriye
geçildikten sonra, hocamgillerin açılış konuşmaları ile birlikte Dükkânı resmi
olarak açılmıştır ve bu saatten sonra faaliyete hazırdır. Somalilerin en çok
ihtiyaç duydukları ve kavramaları gereken en başta Ümmet, millet, ve
medeniyet kavramlarıdır. Medeniyetin inşası için insanın ihyası başlığı
altında değerli hocam İsmail GÖKTÜRK icra edecekler .
Bu
konudan sonra Türkiye’den, payitahttan ve bütün Anadolu yörelerinden
bahsolunur, özellikle Kahramanmaraş’tan. Bırakalım bu konu Hasan EJDERHA emmim
anlatsın, emmim anlatırken az sonra bir uğultu ve tartışma başlar, biz sizden
Türkiye’den, kendi köyünüzden bahsediniz dedik, siz kalkıp bizim köyden
bahsediyorsunuz.! Bilmiyorlar ki fakir de daha önce emmisine
anlatırken, orada dur hele sen benim köyden bahsediyorsun derdi. Ama hem fikir
olamadığımız bir konu vardı, lavaşın üzerine şeker zeytin yağı
döktüğümüze kadar hemfikirdir, fakat lavaşın üzerine çay dökülmesine
karşı çıkmasına şaşırmıştım. Dur orada Mahmut ne yapıyorsun bu çay ne işi var
niye döküyorsun lavaşın üzerine yapma derdi. Emmi göreceksiniz buradaki
dükkâncılar fakire hak vereceklerdir ve size sorulacak soru şimdiden
söyleyeyim, eee zeytinyağı tamam, şeker tamam, çay dökmeyi unuttunuz galiba.
Sizde hemen hayır bizim oralar çay dökmüyoruz lavaşın üzerine. bizimkiler
Allah, Allah kuru kuru yiyorsunuz demek ki diyecekler.
Daha
önce söylediğimiz gibi, Somali Anadolu’nun yöresindendir. Ondandır ki dükkânda
Anadolu şiirlerinden okunması lazım Gelir. Ahmet ağabeyin ifadesi
ile Uzman Mehmet YAŞAR abim okursa orada bulunanlar dükkânı ayrıyeten
sevecekler.
Elbette
Necip Fazıl ve Mehmet Akif Ersoy şiirlerini okunmazsa dükkân tam olarak açılmış
sayılmaz. Dükkânın âdabı ve usul gereği dükkâncıların şiirlerini okunmaz ise
insanlar dükkân kavramını eksik anlarlar. Ancak o şairlerin
şiirlerini okunduğu vakit, dükkânın açılışını gerçekleştiğine dair bütün Somali
vilayetlerinden duyulacaktır. Bir husus daha altını çizmek isterim, yeni açılacak
olan dükkânın selameti ve devamlılığı için Mehmet Yaşar Abinin piyasa şiirini
okumamasını şiddetle tavsiye ediyorum. Çünkü 2014’tan beri süre gelen pıyasa
şiir tartışmaları unutmuş değilim, hâlbukı bizde Somali’ye yeni tartışma konusu
getirmek istemiyoruz.
Söz
Mehmet Raşit abinin, tabii Ahmet abinin ifadesi ile iyi yazı niteliğinde, edebi
bakımından zengin, sadece bir tek kusuru olan o da şifası az olandan bir mektup
ya da bir yazı okumaya başladığında, bizimkiler Türk edebiyatına merak sarmaya
başlamışlar bile, hem de Mehmet abinin giriş kısmını okurken. Raşit
abi dertli, haliyle Somali Nasıl yeniden kurtarırız, bu vahim durumdan nasıl
kurtaracağız diye söze başlar, “Gerçi fakire daha önce 4 evlilik yapmasını
söylemişti bahanesi de siyaseten evlilikmiş, işime gelmez de değil Şahsen”
ondandır ki o gün dükkânda bulunanlara buna benzer tavsiye vereceğinden
korkuyorum. Neyse ki tercümanlık fakirde olduğu için işime gelmeyenleri başka
şeylerle dolduracağım. Raşit abinin Gönül adamlığını görmüşlüğüm da var, ondan
dolayı tercümana gerek kalmaz, çünkü gönüllere hitabet kabiliyetini daha önce
şahit olmuştum.
Tercümanlıktan
söz etmişken, Ferhat AĞCA o günler dinlenecek istirahat edecek, Gerçi kendisine
bir tercüman tahsis etmem gerekir. Ferhat kardeşim, kardeşim diyorum
saçlarında ak görmediğimdendir, vekaleten tercümanlık yapıyorsun Ahmet abiye,
ücret konusu nasıl anlaştınız gömlekleri saymazsak? ona göre sana tahsis
edeceğim tercüman ile görüşmeleri ilerleteceğim.
Somali
hem coğrafya hem de gönül bakımından yemene yakındır, Ahmet abinin 1000
miligramlık türkülerinden olan Yemen Türküsü orada söylenmezse yemen bize
küser. Türküdar Fazlı abim sazın tellerini vurdukça bizimkiler de dizlerine
vura vura, tabii diz vurmada Ahmet abiye bakarak taklit ederler. Daha
sonra türkü dinleme şartlarını sayınız diye sual olunursa, dizlere vurarak
dinlemek . Diye cevap verirler. Tabii ilim ehli olmadığım için 1000 miligramlık
ağır mı gelir dersiniz her şeyin fazlası zararlıdır derler. Siz ayarlayın bana
bırakmayınız yoksa bizimkiler Allah korusun o kadar dozu kaldıramazlar.
Dükkân
denildiğinde akla aleyh gelir, aleyh olmadan manalı ve gıdalı bir
dükkân günü geçirdik desek kendimize yalan söylemiş ve kandırmış oluruz.
Fikirli, nükteli ve şifalı, tabii ziyaretçi görüşmeler bir süreliğine askıya
alınacak, tek tek konuşulacak, geçerli bir aleyh olması için şapırdatma
konusunda iyi derecede dikkat edilmesi gerekiyor.
Hasılı
kelam o gün dinleyeceğimiz aleyhler, Kahramanmaraş’tan Somali’ye gelişiniz
olacak. İlk başta hocamgillerin projesi olan tüplü uçak inşa süreci,
toplanmasından hazır hale getirilmesinden Somali’ye gelirken yolda geçenler ve
nasıl geçtiğine dair anlatacaksınız.
Zaten
Enver abi yine bir köşeye çekilip çoktan uyumuştur, ara sıra uyanır saat daha
iki olmadı mı derecesine daha Somali’ye varmadık mı diye sorar sonra yine uyur.
Ahmet
abi pilota iyi bir şekilde tembihliyor efendi önce bir hatim indirmeyi unutma,
sakin türkü dinlemeyesin sonra vecde kapılıp bizi hedeften şaşırtmayasın ha!
Bir
de pilot anons vermez mi? Türkçe’den sonra İngilizce, keşke İngilizce
konuşmasaydı İsmail hocamın elinde kalacak zavallı pilot, o da biliyor oradaki
hepsi dükkâncılar ama pilot bey âdet yerini bulsun diye Ingilizce konuşmuştu
başkaca art niyeti yoktu.
Bu
arada uçağının selameti için yol boyunca hocamgillerle birlikte Tayfun abi
Tesbihattı icra ederler.
Bu tüplü
uçağın diğer uçaktan ayırt eden en önemli özellik tütün içilebilir olmasıdır.
Hocamgiller
inşallah keçi vardır değil mi İsmail? Raşit Mahmut ile konuştun mu teyit ettin
mi?. Yeşil soğan da vardır değil mi Mehmet Yaşar, sordun mu Karaoğlan’a. Mehmet
Yaşar abi de hemen, Evet hocam sordum hatta çay varmış, Mahmut’a söylemiştim
cay yoksa ağzımdan bir tek şiir dahi duymayacaksın. Çay
demişken çay ikram edilecektir, misafirlere ayıp olmasın diye iki kat daha
fazla şeker ile demlenir. Somali’de çay demleme şekli daha önce sözlü olarak
anlatmıştım ‘merak edenlere eski dükkân başkatibi ve müdürü olan günümüzün
Alplerinden Hacı Ahmet ERALP’tan izin alınarak dükkân arşivlerinden
bulunabilir”.
Fakir
Türkiye’den ayrılmadan önce Payitahttan dükkâna geliş sebeplerinden birisi her
şeyden önce büyüklerin duası almak ve yurtdışına çıkarken insanlar aşı
oluyorlar, fakir aşı yerine dükkân çayını tercih etti, hakikaten şifalıymış.
haddim olmayarak size nasihat verir gibi de görünmek istememek ile birlikte siz
de o çaydan içiniz öyle geliniz.
Genç
dükkâncılar size büyük vazife düşüyor Somali’deki genç dükkâncı harekâtına iyi
örnek olmanız gerekir, onlara şifalı çay nasıl yapılır anlatmanız gerekir,
meslek sırrıdır deyip de öğretmemezlik yapmayasınız ha.
Sonra
ertesi gün kılavuzluya gider gibi, Hint okyanusuna gidip balık tutacağız. Birde
orada Türkü dinlemek nasıl bir duygu muş hep birlikte keşfedeceğiz.
Her şeyin başlangıcı olduğu gibi sonu da var, sıla-ı rahimden
vuslata ermek üzere sefer hazırlıkları başlar. “Nede olsa tüplü
uçağımız var ben de emekliyim, yolu da öğrenmış oldum sık sık geleceğim” diyor
Hassan KEKLIKCI emmim.
Birden hüzün dolu bir şiir duyuyoruz, arkamıza döndük Mehmet YAŞAR
abım, bir de Dostlar beni hatırlasın şiirini okumaz mı? Havalimandakiler bize
bakıyorlar halımızı anlamaya çalışıyorlar ama nafile.
***
Gün ikindi akşam olur
Gör ki başa neler gelir
Dükkâncılar gider adı kalır
Dostlar bizi hatırlasın.
***
İLMİN MAKSADI
Aslında benim
anlatacaklarım bunlar değildi, varmak istediğim nokta ise: Biz o haldeyken;
Türkiye’nin reisi cumhuru (tabii o dönemde başbakandı), Somali’ye
gerçekleştirmiş olduğu ziyaret, Somali halkına bir diriliş, dünyaya da örnek
dolu bir ziyaret oldu. Evet, Türkiye’den birçok yardım geldi, batılılar gibi
sadece gıda dağıtmadılar, Somalilerle kardeş olduklarını gösterdiler, öyle
kaynaşma oldu ki, daha önce batılılar tarafından sömürülen Somaliler, beyaz
tenlilere karşı bir korku, bir direniş içindelerdi. Hata eskiler: “bu beyazlar
var ya, topraklarımıza girerlerse, kadınlarımız hamile kalmaz, gökten rahmet
yağmaz.” gibi ifadeler kullanırlardı. Nitekim sömürgecilerin keşif amacıyla
Somali’ye geldiklerinde kıyıdan geçmeden bir kaçı bıçaklanarak öldürülmüştü. Evet,
büyüklerimiz “bir beyaz adam yolda
gördüğümüz zaman pencereden bakıyorduk” dediklerini
unutmadım. Eskiler böyleydi, şimdi Türk kardeşlerimiz Somali’ye geldiklerinde o
bakışlar değişti, hatta yoldan geçen batılı biri olsa, gâvur olsa da Milet
kendi aralarında “ha bak orada bir Türk!” var demeye başladılar. Neredeyse
gidip “aselamun aleyküm” diyecekler. Türkiye, Somali’ye her türlü yardımda bulundu,
yardımlardan biri de ilim yardımı. Hem hükümet hem de çeşitli hayırsever
kuruluşlardan eğitim desteği geldi. Aziz Mahmut Hüdayi vakfi, da o kuruluşlar
arasında yer alıyordu. Bir gün öğlenvaktinde benim lise okul müdürümden telefon
geldi, Mahdudum, sınav var, kazanırsan Türkiye’ye gideceksin. Girmek ister
misin? Ben de memnuniyetle diyerek yanıt verdim. Sınava girdim önce yazılı,
sonra mülakat, mülakatta yaklaşık yirmi kışı vardık, benden önce girenler hemen
çıkıyorlardı. Sıra bana geldi içeri girdim bir tek adam var, nasıl anlaşırız
diye endişe duyacaktım, ama hemen ilk sorusu da hangi lisan konuşmaya arzu
edersin dediğin de Arapça ya da İngilizce ikisi de dedim. Epeyce sordu bende
cevaplamaya çalıştım. Benden önceki arkadaşlar benim kadar kalmamıştı salonda. Öyle
muhabbet içine girdik ki hatta oradayken dünya ahvalinden de konuştuk, hatta
öyle güzel sohbet ettik ki senin buraya gelmenin kim tesviye etti?. diye sorunca,
“benim lise okul hocalarım sağ olsunlar, onlar tesviye etti” dedim, üstelik bir
öğretmenim de şimdi benimle bu mekanda hazır dedim. Hemen hocan çağır dedi.
Hoca aramıza iştirak etti, biraz konuştular, hemen onun vazifesine döndü yani
bana sorular sormaya tekrar başladı. Unutmuyorum hatta sorulardan bir tanesi
hocam bana kopya vermişti, tabii Veysel bey anlamıştı, gülüştük, yani o ortam
mülakat ortamına benzemiyordu. Sanki kırk yıldır ahbaptık.; öylesine hoşbeş
ettik. Ertesi gün sonuçlar açıklandı, yirmi kişiden beşi isteniyordu biri de
bize kısmet oldu.
İmtihandan sonra yaklaşık iki ay süreli diğer
işlemler sürdü. O zaman esnasında biraz kendimce Türkiye hakkında düşünmeye
başladım. Türkiye’den gelenlerle görüştüm onlardan bilgi edindim. Ama
yetmiyordu, daha sağlam bilgi elde edeyim diye, dünyada da olduğu gibi Türk
diziler Somali’de de meşhurdur. O dönemde de Somalıcaya tercüme edilmiş “Asi”
dizisi vardı, ben de seyretmeye başladım, Türkiye’ye gelince, gerçek Türk
kültür ve medeniyetini tanıyıp anlayınca, baktım ki Türk dizisi diye
seyrettiğim bu dizilerin gerçek Türk kültürü ile alakası yok idi..
Nitekim
Türkiye’ye geldikten sonra, bazı arkadaşlarım, dizi oyuncular dün akşam İstanbul’a
gittiler, sen onlarla görüşme şansın var mı diye soranlar da olmamış değil. Hal
bu ki dizi 2007 senesinde çekilmişti.
Evet, “ve
ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan”.
Türkiye’ye
geldim. İlk gün Ankara’da kaldık, ertesi gün İstanbul’a geçtik, uzun yoldan
geldiniz bir kaç gün istirahat edelim demeden Türk dili eğitimini almaya
başladık. İstanbul’da bir hafta olmadan, hava aşırı derece de soğuktu. Belki
de bana öyle geliyordu. Bir akşam yokuştan doğru aşağı inerken kaydım ve yere
düştüm, aslında çok acıdım ama soğuktan dolayı hiç fark etmemişim. Kitaplarımı
toplayıp sağıma soluma baktım ve yoluma devam ettim.
O dönemler yatsı
namazına sabırsızla bekliyordum. Hemen namazımı kılıp uyumak istiyordum.
Gecenin bir vaktinde sanki düş görüyormuş gibi, hüngür, hüngür ağladığımı hiç unutamıyorum.
Sadece Türkçe
eğitimi görmüyorduk, Türkiye’nin sahip olduğu kadîm tarihî eserler ve mekânları
da ziyaret ettik. Çanakkale ziyaretimizde ne kadar Türkçemiz az olsa da rehber
ağabeyimiz öyle güzel anlatıyordu ki hiç Türkçe eğitimi görmemiş olan da
anlardı, hal buki ben bir buçuk ay Türkçe eğitimini almıştım. Birçok yerlere ziyarete
bulunduk. Vakit ilerledi ve geldik üniversite dönemine.
Kahramanmaraş
diyarına geldim. Hemen okul başladı. Meğerse dışarıda kullandığımız Türkçe ile
okuldaki Türkçe benzemiyordu. Sanki hocalar Türkçe değil de başka dil
kullanıyorlardı. Tabii birinci sınıfta herkes düzenli olarak geliyordu, hatta
devamsızlık hakkımız olduğunu bile sağ olsunlar hocalarımızdan öğrendik hani
diyorlar ya dört haftadan fazla devamsızlık hakkınız yok diye. Ama öğrenciler
olarak çok heyecanlıyız ve derse devamlı geliyoruz, ama benim durum farklı.
Sınıfta herkes not tutuyor ben hariç. Yine not tutmaya çaba göstermekten
usanmıyordum. Bazen de sanki kopya çekiyormuşçasına yanımda oturan arkadaşımın kâğıdına
bakarak yazmaya çalıştığım anlar hiç de aklımdan çıkmıyor. Hatta her gün farklı
yerlerde oturdum ki belki de bu arkadaş daha okunaklı yazar diye. Bazen de ders
o kadar ağır geliyordu ki uykum dahi gelirdi ama hoca var diye de
uyuyamıyordum. Dersten sonra bir arkadaşla kırtasiyeciye gidip onun yazdığı
notları fotokopi çektiriyordum, ama aldığım notlar da okumakta güçlük çektim.
Epey bir vakit
geçti şehr-i Kahramanmaraş’ı keşfettim. Öğrendim ki şairler şehridir. Hem hocalarım hem de ağabeylerim olan
kıymetli ve gönül dostlarla tanışma fırsatı nasıp oldu. Onların yazıları bana ilham
kaynağı oldu. Hasan EJDERHA ağabeyim, (aslında baskıcı Hasan Ağabey) diyorum.
Zira bani her gördüğünde “Yazı yaz! Yazı yaz!” Diyordu. Somali’ye döndüğün de
elin kalem tutan biri olarak dönmelisin diye, öğütler ve nasihatler de
bulunuyordu. Velhasıl-ı kelam şimdi son
sınıftayım ve yazı yazar oldum artık. En azından birkaç makale yazdım ve günlük
tutmaya başladım Hasan Ağabey’in baskılarıtla. Birkaç öykü ve yazı projem de var.
Elhamdülillah bu
yola ilim için düştüm, inşallah bu vasile ile ve hiç bire şeyle mukayese edilemeyecek,
Efendimizin müjdesine nail olanlardan rabbim nasıp eylesin. “İlim tahsil etmek
maksadıyla yollara düşen kimseye Allah Teâlâ cennete giden yolu gösterir.
***
BU, ALLAH`IN LÛTFUDUR
Farklı bir şekilde hacdan bahsetmek
istiyo- rum.
Tabii fıkıha dalamam çünkü
haddim değil. Haccın faziletlerinden de bahset- meyeceğim çünkü hepimiz
biliyoruz.
Size Abdullah Bin Mübarek hazretlerinin
bir kaç kıssasından söz edece- ğim. Her şeyden önce Abdullah Bin Mübarek
hazretleri büyük tabiinlerinden biri, Darul Fena’ya hicretin
118’inde geldi ve 181 de Darul Beka’ya irtihal etti.
Abdullah Bin Mübarek hazretleri Hem âlimdi hem
de zahid, hem zengindi hem de cömert. Rivayetlere göre o bir sene hacca
giderdi, bir sene de illahi kelimetullah’a (Cihad) giderdi. Abdullah
Bin Mübarek hazretleri hac esnasında olan üç tane kıssayı size nakletmek
isterim.
Birinci
Kıssa: Günlerden bir gün
Abdullah hazretleri Arafat’ta, dua ediyor ama sesli sesli
Allaha yalvarıyordu. Yorulur ve kendini tutamaz hale gelir. Bir süre sonra
da uykuya dalar. O haldeyken bir rüya görmeye başlar… Rüyasında iki melek
konuşuyor…
Meleğin biri diğerine sorar: “bu sene
hacca gelen sayısı kaç?” diye.
Diğer melek cevap verir: “Altmış bin
hacı geldi” der.
Melek yine sorar: “Bunlardan Allah
kaçını kabul buyurdu?”
Diğer melek yine cevaplar: “Altısı
kabul buyurdu” der demez Abdullah Bin Mübarek hazretleri ağlayarak,
korkarak uyanır.
Yine olduğu gibi, ağlaya, ağlaya dua
etmeye devam eder. Bir süre sonra gene yorulur ve yine kendini tutamaz uykuya
dalar. Yine rüya…
Melekler konuşmalarını devam
ediyorlar…
Meleğin biri soruyor diğeri cevap
veriyor: “Peki Allah diğer hacılara ne yaptı?” diye soran meleğe diğer melek
şöyle cevap verir: O altı kişiden dolayı Allah diğer
hacıların günahlarını af edip, haclarını kabul buyurdu.
Bu, Allah’ın bir lütfüdür.
İkinci
Kıssa: Başta söylediğimiz gibi Abdullah
Bin Mübarek hazretleri bir sene hacca giderdi, bir sene de cihada, o sene hacca
gitme zamanıydı. Hazırlığını yapmak üzere beş yüz dinar ile deve almaya gider,
yoldayken elinde kedi olan bir kadın görür.
Kadına dönüp sorar: “O kediyi yapıyorsun?
der.
Kadın da şöyle cevap verir: Dört
kız çocuğum var. Babalarını yeni kaybettik. Çocuklarım yetim ben dul kaldım. Bu
gün dördüncü günümüz bir şey yemedik, bu kediyi almak zorunda
kaldım.
Abdullah Bin Mübarek hazretleri bunu
duyar duymaz kahrolur ve kendisini suçlu hisseder. Elindeki bütün
parayı da o muhtaç kadına verir.
O yıl hacca gidemedi. Sonra hac mevsimi
bitti, hacılar gelmeye başladılar. Mahalle sakinleri hacıları karşılamak için
yola çıkarlar, aralarında Abdullah Bin Mübarek hazretleri de bulunuyordu. Abdullah
Bin Mübarek hazretleri onlara “Allah kabul eylesin” dedi. Hacılar Abdullah
Bin Mübarek hazretlerine “seninkini de Allah kabul etsin, falan
yerde görüşmüştük yanlış hatırlamıyorsam, herkes öyle
diyordu. Abdullah Bin Mübarek hazretleri çok şaşırdı. Eve döndüğünde hala
şaşkın ama geçe uykuda, Resulullah (s.a.v) geldi ve Abdullah Bin
Mübarek hazretlerine şöyle dedi: “hiç şaşırma garibana yardım ettiğin
için ben de senin için Allaha dua ettim. Senin suratın bir meleğe vermesi ve
senin yerine haccı eda etmesi için.
Bu, Allah’ın lütfüdür.
Üçüncü
Kıssa: kardeşim bunu ben sana
anlatamam, ya kalemi koyar bırakırım ya da Abdullah hazretleri bizzat kendileri
anlatsınlar. Bence de anlatsınlar. Abdullah Bin Mübarek hazretleri şöyle
anlatıyor:
Hacca gitmek için yola düştüm, yol
esnasında siyah bir şey gördüm, bir dönüp bakmak istedim meğerse yaşlı bir
kadındı. Ona “selamun aleyküm dedim.”
O da سلام قولا من رب رحيم (onlara
merhametli Rabb`in söylediği selam vardır.)yasın suresi 58.ayet.
Abdullah Bin Mübarek hazretleri: Burada
ne yapıyorsun?
Yaşlı Kadın: سبحان الذي أسرى بعبده ليلا من المسجد الحرام (Bir
gece, kendisine ayetlerimizi gösterelim diye kulunu mescidi haramdan,
çevresini mübarek kıldığımız mescidi aksaya götüren Allah noksan
sıfatlardan münezzehtir, o gerçekten işiten ve
görendir.) el-isra1.ayet.
Abdullah Bin Mübarek hazretleri: Ben de
anladım Beytullah’tan geldiğini mescidi aksaya gideceğini. Ne
kadar zaman burada kaldın?
Yaşlı Kadın: ثلاث ليال سويا(üç gün
üç geçe)Meryemsüresi10.ayet.
Abdullah Bin Mübarek hazretleri:
yanında da yemek yok ne yiyorsun peki?!
Yaşlı Kadın: هو يطعمني ويسقين(beni yediren,
içiren o`dur)şuara suresi 79.ayet.
Abdullah Bin Mübarek hazretleri: Neyle
abdest alıyorsun?
Yaşlı Kadın: فلم تجدوا ماءً فتيمموا صعيداً طيبا (su
bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin…) Maide suresi 6.ayet
Abdullah Bin Mübarek hazretleri:
Yanımda yemek var yiyecek misin?
Yaşlı Kadın: ثم أتموا الصيام إلى الليل (sonra
akşama kadar oruç tamamlayın) Bakara suresi 187.ayet.
Abdullah Bin Mübarek hazretleri: Ama bu
ay ramazan ayı değil!!
Yaşlı Kadın: ومن تطوع خيراً فإن الله شاكر عليم (Her
kim gönüllü olarak bir iyilik yaparsa şüphesiz Allah kabul eder ve
yapılanı hakkıyla bilir) Bakara suresi 158.ayet.
Abdullah Bin Mübarek hazretleri:
Yolculuk haldeyken bize iftar mubah kılındı.
Yaşlı Kadın: وأن تصوموا خيراً لكم إن كنتم تعلمون (Eğer
bilirseniz “güçlüğüne rağmen” oruç tutmanız sizin için daha
hayırlıdır) Bakara suresi 184.ayet.
Abdullah Bin Mübarek hazretleri: Benim
konuştuğum gibi neden konuşmuyorsun?
Yaşlı Kadın: ما يلفظ من قول إلا لديه رقيب عتيد (İnsan
hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek
bulunmasın) Kaf suresi 18.ayet.
Abdullah Bin Mübarek hazretleri:
Cevaplarına hayran kaldım, sen kimlerdensin?
Yaşlı Kadın: ولا تقف ما ليس لك به علم إن السمع والبصر والفؤاد كل أولئك كان عنه مسئولا ( Hakkında
bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi
ondan sorumludur.) İsra suresi 36.ayet.
Abdullah Bin Mübarek hazretleri: af
edersiniz yanlış yaptım
Yaşlı Kadın: لا تثريب عليكم اليوم يغفر الله لكم (
Bugün sizi kınamak yok Allah sizi affetsin!) Yusuf suresi 92.ayet.
Abdullah Bin Mübarek hazretleri: Benim
deveye bin hemen kafileye yetişelim
Yaşlı Kadın: وما تفعلوا من خير يعلمه الله(Ne
hayır işlerseniz Allah onu bilir)Bakara suresi 197.ayet
Abdullah Bin Mübarek hazretleri: Onun
binmesi için Deveyi oturttum
Yaşlı Kadın: قل للمؤمنين يغضوا من أبصارهم (Mümin
erkeklere, gözlerini “harama” dikmemelerini…, söyle..) Nur suresi
30.ayet
Abdullah Bin Mübarek hazretleri:
Gözlerimi kapattım, ama deve binmek istediğin de deve hareket etti ve elbisesi
de yitirildi ve şöyle dedi: وما أصابكم من مصيبة فبما كسبت أيديكم (
Başınıza gelen musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz
yüzündendir.) Şura suresi 30.ayet.
Abdullah Bin Mübarek hazretleri: Biraz
bekle ben halederim
Yaşlı Kadın: ففهمناها سليمان ( Süleyman’a biz
anlatmıştık) Enbiya suresi 79.ayet
Abdullah Bin Mübarek hazretleri: Deveyi
çözdüm bin dedim
Yaşlı Kadın: O da binerken şöyle
dedi سبحان الذي سخر لنا هذا وما كنا له مقرنين وإنا إلى ربنا لمنقلبون ( Bunu
bizim hizmetimize vereni tesbih ve takdis ederiz, yoksa bunlara
güç yetiremezdik, biz şüphesiz rabbimize döneceğiz.) Zuhruf suresi
13.ve 14.ayetler.
Abdullah Bin Mübarek hazretleri: Yola
çıktık ben önde gidiyorum bağırarak ve hızlı bir şekilde
Yaşlı Kadın: واقصد في مشيك واغضض من صوتك (
Yürüyüşünde tabii ol, sesini alçalt) Lokman süresi
19.ayet.
Abdullah Bin Mübarek hazretleri:
Hızımı kestim yavaş, yavaş gitmeye ve şiir okumaya başladım.
Yaşlı Kadın: فاقرؤوا ما تيسر من القرآن ( Artık kur`andan kolayınıza geleni
okuyun) Müzzemmil süresi 20.ayet
Abdullah Bin Mübarek hazretleri: Sana
pek çok hayır verilmiş
Yaşlı Kadın: وما يذكر إلا ألو الألباب ( Ancak akıl sahipleri düşünüp ibret
alırlar) Bakara suresi 269.ayet
Abdullah Bin Mübarek hazretleri: Biraz
yürüdükten sonra eşin var mı? Diye sordum
Yaşlı Kadın: ياأيها الذين آمنوا لا تسألوا عن أشياء إن تبد لكم تسؤ كم ( Ey
iman edenler! Açıklanırsa hoşunuza gitmeyecek olan şeyleri sormayın) Maide
suresi 101.ayet
Abdullah Bin Mübarek hazretleri: Sesim
kesildi kafileye ulaşana kadar onunla konuşmadım. Sonra
kafileye ulaştık kimlerin var diye sordum
Yaşlı Kadın:المال والبنون زينة الحياة الدنياً ( Servet ve oğullar, dünya hayatının
süsüdür) Kehf suresi 46.ayet
Abdullah Bin Mübarek hazretleri: Onun oğulları
olduğunu fark ettim hacda ne işi vardı dedim
Yaşlı Kadın: وعلامات وبالنجم هم يهتدون (Daha
nice alametler. Onlar yıldızlarla da yollarını
doğrultular ) Nahl suresi 16.ayet
Abdullah Bin Mübarek hazretleri: bende
fark ettim onun çocukları bize yakın olan kafilede oldukları ve adları
ne? Diye sordum.
Yaşlı Kadın: واتخذ الله إبراهيم خليلاً (Allah
İbrahim`i dost edinmiştir) Nisa suresi
125.ayet.
وكلم الله موسى تكليما (Allah Musa ile
gerçekten konuştu) Nisa suresi 164.ayet
يايحى خذ الكتاب بقوة (
Ey Yahya kitab`a vargücünle sarıl) meryem suresi
12.ayet
Abdullah Bin Mübarek hazretleri: Bende
anladım ki onun çocuklarının adları İbrahim, Musa ve Yahya
olduğunu. Ve onları çağırdım, hemen koşarak iki genç geldi. Hep birlikte
oturduk, sonra Yaşlı kadın فابعثوا أحدكم بورقكم هذه إلى المدينة فلينظر أيها أزكى طعاماً فليأتكم برزق منه (şimdi siz,
içinizden şu gümüş paranızla şehre gönderin de, baksın, hangi yiyeceği
daha temiz ise size ondan erzak getirsin) Kehf suresi 19.ayet. Sonra
gençlerden biri çıktı ve yemek getirdi, benim önümde koydular ve bana
şöyle dedi كلوا واشربوا هنيئاً بما أسلفتم في الأيام الخالية (Geçmiş günlerde işlediklerinize
“iyi amellerinize” karşılık, afiyetle yiyin, için.) Hakka suresi
24.ayet Ben de onlara anneniz neden böyle yaptığını
anlatacağınıza kadar yiyemeyeceğimi söyledim. Onlar da şöyle dediler annemiz
kırk yıldır kuranı kerim dışında konuşmadı, rahman bana kızmasın diye, günaha düşmemek
için böyle yapıyor.
Ben de bunu duydum de ذلك فضل الله يؤتيه من يشاء والله ذو الفضل العظيم (Bu,
Allah`ın lütfüdür. Onu dilediğine verir. Allah büyük lûtuf
sahibidir.) dedim.
Tabii bu da Allah`ın lütfüdür.
***
HATA NEREDE ACABA?
Yıllardır aynı şeyi söyleyip duruyorlar. 1991’de Somali’de askeri iktidarın sona ermesi ile kargaşa başladı. Devlet hazinelerini ailece paylaştılar, grup grup, aşiret aşiret, cemaat cemaat, ükeyi param parçaya böldüler. Herkese haklı olan sensin dediler. Biz biliyoruz ki Somali bağımsızlığını 1960 yılında kazandı gibi görünse de fikir ve zihni olarak sömürgeciler devam ediyorlardı.
Nasıl mı?
Dünyada az ya da
bu zamanda hiç bulmazken Somali gibi bir ülke, yanı şöyle diyelim aynı din,
aynı mezhep ve aynı dil bir arada olan Somali halkı neden birbirleri ile anlaşamadıklarını
anlamış değilim. Geçmişi gözden geçirirsek Somali’nin bu durumu i.ö dokuz bin
yılarına kadar uzanıyor.
Eskiden beri
Müslüman olan bir ülkedir Somali. Ashabi Resululahı (sav) ilk Habeşistan
topraklarına hicrete giderken Somali’nin bazı bölgelerini de geçtiler, geçerken de İslamı yaydılar; yanı biz
Medine-i münevere o zaman ki adıyla Yesrip. İslam daha Yesrip’e ulaşmadan
Somali Müslüman olmuştu. Ecdadımıza bakarsak gazi İmam Ahmet Gürey. O zamanki
Somali’yi sömürmek isteyen Abbisinyalarla, Burtıgıslerle mücadele etmedi mi?
Sayıd ve şairimiz Mohamed Abdulle Hasan onun ve derviş ordusuyla İngilizlerle
mücadele etmediler mi? Çanakkale’de verilen bir savaşın, bir benzeri, Somali
dervişleri İngilizlere karşı verildi. Şeyh Hasan Barsane bu ülke için canını
feda etmedi mi? Birinci dünya savaşında Osmanlının yanında yer aldı Somali.
Emperyaliste karşı verdiği çetin mücadeleden dolayı hiçbir zaman sömürge
devleti olmadı. Afrika kıtasında batılı sömürgesi olmayan tek Müslüman ülke
Somalidir. Bu duruşundan dolayı hala saldırılıyor ve bunu acısını hem geçmişte
hem de bugün çok kötü şekilde çekiyor.
İngilizler 1920
yılında karadan, havadan ve denizden Somali’yi bombalamaya başladı.
Müslümanlara, Osmanlı devletine ait ne kadar tarihi eser var ise yok
edildi. Bildiğimiz üzere Afrika’da
sömürge altında kalan diğer ülkeler bağımsızlıklarına ulaşmaları için hep
birlikte mücadele vermedik mi? Bize
Afrika aslanları diye adlandırmadılar mı? Hiç düşündünüz mü? Neden sömürgeciler
diğer Afrika ülkelerini sadece İngiltere sömürge yaptı ya da sadece Fransa veya
İtalya? Lakin Somali’ye geldiğimizde bir sömürgeci değil binlerce sömürgeciler
Somali’yi sömürmeyi istediler, mesela güney Somali’de İtalya, kuzeyde İngiltere
ve kıyı bölgeleri ise Fransızlar işgal etti. Bu da yetmezmiş gibi Portekizliler
sömürmeye kalkışmadılar mı? Bunu sebebi nedir? Şöyle ifade edeyim: Eski Firavun
memlukları Somali’ye geldiklerinde o kadar hediyeler verdik ki hata bu toprak
tanrının toprakları kendi inançlarına göre ya da ecdadımızın toprakları demişlerdi?
Öncelikle Somali anlamı “zu,malin” mal sahibi anlamına gelmiyor mu? Afrika
boynuzu olarak adlandırılan Somali, kıtadaki en uzun sahil şeridine sahip…
Arazisi genel olarak platolar, düzlükler, dağlar ve yaylalardan oluşur. Kadim
dünyanın en önemli ticaret merkezlerinden olan Somali, günümüzde halen aynı
özelliğini korumaktadır. Tarihi İpek Yolu'nun Afrika kolu Somali'den geçiyordu.
Bu kadar sömürgecilere hep birlikte mücadele verdik, gördüğünüz üzere şimdiki
Afrika ülkelerine bakarsak resmi dilerini ya Fransızca ya da İngilizce değil
mi? Somali olarak kendi öz dilimizi kullanmıyor muyuz? Bu da emek vererek
ulaşılan bir mücadeledir.
O zamanlar
böyleydik de şimdi hata nerede?
“Bir kardeş insanin omuzu gibidir” diyen atasözümüz
unuttuk mu? El ele kol kola birlikle
beraberlikle yan yana kardeşçe bu dinimiz için ülkemiz için aynı hedefe
koşturan ecdadımızın emanetlerine neden sahip çıkmıyoruz?
Acaba hata
nerede?
Birlikle dostça
hareket etmemiz lazım. Allahu Teala bize şöyle buyuruyor: “kafirler birbirlerinin dostlardır! Böyle yapmasanız yeryüzünden fitne
ve büyük fesad çıkar” (enfal süresi 73 ayet).
Bahsetmeme gerek
duymuyorum ama bir örnekle yetinmek isterim. Bütün İslam âlemi hemen hemen
gördüğümüz gibi Müslüman, Müslüman kardeşine öldürmesi, her bir taraf “allahü ekber” diyip
birbirlerini vuruyorlar. Nerede birliğimiz? Herkes dini adına belirli bir amaca
ulaşmak istiyor. Burada Resullullahı, (sav) hadisini hatırlayalım “iki Müslüman savaşırlarsa ölen ve öldüren
cehenemede” demedi mi?
Şimdi 1991-94
yılında neden 34 ülke Somali’ye saldırı düzenledi ona bakalım. BM ve ABD 34
ülke ile Somali’ye müdahalede bulundu. Çünkü Somali’nin yeniden İslamcıların
eline geçmesin diye… Ayrıca ABD meşhur Hollywood her zamanki gibi Somali’ye de
el attı ve “black howk down” filmini
çekti. Böylece zihinler de yine Somali ile ilgili olarak bu filmin bıraktığı
kırıntılar kaldı.
Ve son olarak
kesinlikle onlardan örnek almamızı gerektiğini düşünüyorum, Somali’nin
bağımsızlığına ulaşması için 1940’lı yıllarda gencecik 13 kişiden oluşan (çoğu da okumu, tahsil görmüş değildi) Onlar
o halleri ile çalışırken Allahın izniyle, onların takdiriyle, bugünlere geldik
ve eminiz ki oların hedefi iktidara gelmek, iktidar nimetlerinden faydalanmak
değildi başkaları gibi. Onların hedefi istiklali getirmekti. Önemli olan ülke
için güzel bir şey yapmaktır, iktidara gelmek değildir. Tüm sevgili gençlere
buradan sesleniyorum. Sözüm her ülkedeki Müslüman gençlere. Biz de onlar gibi
olmalıyız, fedakârlık yaptılar biz de yapmalıyız. Bugün bize ne oldu?
Bir yerde bir
hata var.
Acaba hata
nerede?!
Son sözüm de
İsmail GÖKTÜRK hocamın ifadesiyle son nokta koymak isterim:
“biz
medeniyet çocuklarıyız”
Saygılarımla
Buleer83@hotmail.com
Yüreğine sağlık Dostum !!
YanıtlaSilAcı ama gerçekler bunlar maalesef. Çok güzel içten bir yazı olmuş.. Kalemine, kalbine sağlık. Tebrikler...
YanıtlaSilBUGÜN BÜYÜK ILLUMINATI KARDEŞLİĞE KATILARAK ARZU HAYATINIZI YAŞAYIN.
YanıtlaSilEposta: templeexcellent2@gmail.com
İş adamı veya kadın, politikacı, müzisyen, öğrenci misiniz, zengin, ünlü, hayatta güçlü olmak, bugün İlluminati kardeşlik ibadetine katılmak ve haftada 1 milyon dolarlık Anında zengin toplamı ve bedava bir ev almak istiyorsunuz. Bu dünyada yaşamayı seçtiğiniz ve ayrıca aylık 500,000 ABD doları maaş aldığınız her yerde ...
ILLUMINATI'YE KATILAN YENİ ÜYELERE SAĞLANAN FAYDALAR.
1. 1,000,000 ABD Doları tutarında nakit ödül
2. 500,000 ABD Doları değerinde yeni bir Şık Rüya ARABASI
3. Seçtiğiniz ülkede satın alınmış bir rüya evi
Tapınağımız ABD, BAE ve Afrika'da bulunmaktadır.
Temsilcimizle iletişime geçmek için 18 yaşında veya daha büyük olmalıdır
Eposta: templeexcellent2@gmail.com
dünyaya resmi İlluminati Kardeşliği mesajı. Zengin, ünlü, güçlü olmak için bir iş adamı veya kadın, sanatçı, politikacı, papaz, öğrenci, müzisyen iseniz ve kendinizi hangi durumda bulursanız bulun, bugün İlluminati kardeşlik tarikatına katılın ve üye olur olmaz zengin olun. dünyanın herhangi bir yerinde yaşamayı seçtiğiniz büyük miktarda para ve bedava ev ve hatta bir iş kurmak için 10 milyon dolar kazanın.
YanıtlaSilILLUMINATI'YE KATILAN YENİ ÜYELER İÇİN FAYDALAR.
1. 100.000.000 $ nakit ödül
2. 500.000,00 $ değerinde şık yeni bir rüya arabası
3. İstediğiniz ülkede satın aldığınız hayalinizdeki ev
4. Dünyanın tüm havalimanlarında VIP hizmeti.
İlgileniyorsanız, şimdi temsilciyle iletişime geçin veya onu WhatsApp'tan arayın. +1 (757) 354-3107
+ Öğrenci iseniz ortaklarımızla iletişime geçmek için en az 25 yaşında olmalısınızE-posta: litisociatyorder2013@gmail.com