GÜLLÜ / Hasan EJDERHA


            Ökkeş Emmi at arabasıyla birlikte evin bahçesine girer girmez “hoovvv”  diye attığı bir nara, hem arabaya bağlı atı durdurur, hem de kızı Güllü yukarıdan bu sesi duyarak, bahçeye inmek üzere; terliklerini yere sürüyerek şipir şipir eden bir sesle merdivene yürürdü. “Hoovvv” diyen bu ses sadece, atları durdurup, Güllü’yü bahçeye inmek için uyarmaz; bahçede bulunan kedileri korkutup kaçmalarına, tavukların oradan oraya kaçışmalarına sebep olurdu. Yine bu naranın akabinde bizim evin At Arabacı Ökkeş Emmi’nin bahçesine bakan balkonunda, ev ahalisinden kim oturuyorsa, bakışları bahçeye yönelirdi.
            Ökkeş Emmi at arabasını durdurur durdurmaz eve çıkan merdivenlere yönelirken, Güllü, ya at arabasının yanına inmiş olur, ya da babasıyla merdivende karşılaşıp “Hoş geldin baba” dedikten sonra, duraklamadan at arabasının yanına yürürdü. Atı koşumlarından çıkararak, yaz ise bahçeye dut ağacına, kış ise ahıra bağlardı. Atı yerine bağlar bağlamaz da yemini verir, atın üzerinde temizlenecek bir şey varsa onu temizler ve atın tımarını yapardı. Ökkeş Emmi sadece atı nallatmak için nalbanda götürür, atın diğer bütün tımarını, koşumlarının bakımını, tamirini Güllü yapardı.
            Ufak tefek, çelimsiz; annemin tabiriyle: “Mercimek çalısı gibi bir kız” olan Güllü, ne zaman evlerinin bahçesine inse, kız kardeşlerimle birkaç cümle de olsa sohbet etmeden eve çıkmazdı. Bu sohbetler genellikle, oya, dantelâ, nakış gibi çeyiz konularında olurdu. Çoğu zamanda, yukarıdan annesinin “kız Güllü nerde kaldın kıızzz? Hadi babanın yemeğini hazırla!” diyen çırtlak sesi bu sohbetleri yarıda keserdi. Güllü’nün annesi; yine annemin tabiri ile abdal maması gibi oturur; “Güllü kazanı ocağa koy, güllü kardeşinin bezlerini yıka. Güllü çardağa bir süpürge çal! Güllü koş! Güllü at! Güllü tut” gibi emirler yağdırır dururdu. Annem, Güllü’nün annesine çoğu zaman: “Kız anam abdal maması gibi oturup, şu mercimek çalısı kadar kıza yumuş üstüne yumuş buyuruyorsun. Kalk bir işe de sen koş da eri biraz eri” derdi. Güllü’nün annesi ise: “Aman abla benim bu kilom oturmaktan değil, gizli şeker var bende, gizli şeker!” derdi.
            Zaman bu ya! Nasıl geçtiğini, ne ara geçtiğini bilemez insanoğlu. Duyduk ki, bizim Güllü’yü o akşam istemeye geleceklermiş. “Vay, Güllü büyümüş ha!” dedik hep bir ağızdan. Sonra gene duyduk ki: Güllü’nün nişanı varmış, bir başka hafta sonu. Ve yine bir gün duyduk ki Akşama Güllü’nün düğünü varmış. Güllü’nün arkadaşları olan kız kardeşlerimin tabiriyle: “Güllü gelin oluyormuş!”
            Derken düğün başladı. Perşembe günü kına oldu. Cuma günü Güllü gilin uzaktaki akrabaları geldi. Yer bulunmadığı için düğüne gelen akrabalarının bir kısmına bizim evin bir bölümü tahsis edildi. Babam yeni insanlarla tanıştı ve zevkle misafirler ağırladı. Kardeşimle ben çaydı, yemekti, sofraydı derken koşuşturduk. Kız kardeşlerim Güllü gilin evine gitti geldi, gitti geldi derken, Pazar günü geldi ve güllü evden gelin çıkacak… Güllü’nün başının bağlanmasından, gelinliğini giyene kadar sürekli yanında olan kız kardeşlerim, gene de güllü evden çıkarken: “geline bakalım güzel olmuş mu?” diye balkona, çardak uçlarına yığılan kadın ve kızlarla birlikte onlar da orada başlarının sığacağı bir yer bularak geline bakmaya çalıştılar. Güllü merdivenlerden inip, damadın dayısının çalıştığı fabrikanın muhasebecisinin gelin arabası olarak süslenmiş araya binerek, diğer piyasadan tutulmuş taksiler ve tek tük kendi arabalarıyla gelen misafirlerin korna sesleri arasından gelin olup gitti. Güllü gelin olup gitti gitmesine de, bu defa annesi gerçekten abdal maması gibi oturup kala kaldı. 
            Kahramanmaraş’ta gelenektir: Gelin olan kız, bir sonraki hafta kocası ile birlikte babası evine yemeğe gelir. Baba evine ilk gelişinin de bir kuralı vardır. Gelin olan kızın annesi bir hafta dolunca, yakın akrabalarını alarak kızını görmeye gider. Bu yakın akrabalar genellikle: Hala, teyze, yenge; bazen da akraba olmadığı halde annenin bir arkadaşı, yakın bir komşu, gelin kızın çok yakın arkadaşının annesi de bu topluluğun içinde olur. Gelinin yeni evinde yenilir içilir; ev gezilir, eşyalar incelenir. Aynı günün akşamı da gelin olan kız, damat ile birlikte babası evine gelir ve dede, baba, amca, dayı gibi büyükler ziyaret ederek ellerini öper.
            İşte o akşam. Yani Güllü’nün baba evine el öpmeye geldiği o akşam kardeşlerim heyecan içindeydiler. Ailecek evimizin balkonunda otururken durmadan Güllü gilin bahçesine bakıp duruyorlardı. Nihayet dayanamamış ve Güllü’nün annesine seslenerek Güllü’yü görmek istediklerini çağırıvermişlerdi. Annem: “Kızım ne acele ediyorsunuz, görürsünüz elbet Güllü’yü; kızcağız hele kendi akrabalarını ziyaret etsin önce; akrabalarına ziyareti bitince elbette bize de gelir sabırlı olun” diye kardeşlerimi uyarırken, Güllü’nün evlerinin merdivenlerine doğru indiğini gören küçük kardeşim:
            “Güllü abla geliyor! Güllü gelin abla geliyor!” diye bağırdı.
            Güllü’nün annesi önde Güllü arkada evlerini merdivenlerini inerek, nerdeyse bahçelerinin içine yapılmış bir havuz gibi duran bizim evin balkonuna doğru yürüdüler. Kız kardeşlerim balkondan aşağı ellerini sarkıtmışlar muhabbetle Güllü’yü beklerken, merak edip ben bile heyecanla Güllü ile annesinin geldiği tarafa doğru bakıyordum.
            Güllü’nün babasının arabaya koştuğu atı, bizim balkona doğru geldikleri güzergâhın üzerindeki kocaman dut ağacının köküne bağlanmıştı. Atın yanına yaklaştıklarında, Güllü’nün az bir duraklamasından, kızcağızın her gün yemini verip, tımarını yaptığı atlarını görünce hüzünlendiğini, duygulandığını düşünmüştüm. Sevgi ve muhabbetle Güllü’nün yeni, tafta bordo elbisesi, ilk defa giydiği o ayakkabısına, kocaman bir madalyon gibi sarkan boynundaki zincir ucuna takılmış kolyesine bakarak Güllü’nün gelişini izliyorduk. 
           Güllü'den kahredici bir söz:
“Ay anne! Atınız ısırır mı?”
Güllü’ye dikkat kesilmiş herkeste bomba etkisi yaptı bu söz. Annesi bir an olduğu yerde şaşkınlıkla durakladı. Ellerini balkondan aşağı sarkıtarak Güllü’ye seslenen kardeşlerim gayrı ihtiyari; kimi ellerini çekti, kimisi öylece kalakaldı. Ben ise balkondaki tek kendi halinde olan babama dönüp, olanlardan ilgimi çekerek dudaklarımda asılı kalan bir tebessümle kendi içime oyuklandım.
                       



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder