Kalemler kırıldı beyaz fillerin altında.
Ölüm karıncalarla geldi yırtıcı bir azimle;
Kaçacak yer bulamadım üstat senin katında.
İndim merdivenleri usul ve titrek adımlarla,
Bir sel gibi aktı avuçlarımdan kelimeler.
Yedi kez döndüm etrafında yalın korkularla,
Bîçare omuzlarım bir kez daha indiler.
Zemine ulaştığında balçığıyla Vuslat’ın;
Dağlanmış gözleri zincir oldu, kırıldı.
Toy göğsünün alaca tayları, kitabın
“Yüksel çukurundan.” Mısralarıyla anıldı.
Dirilişin şahididir sarı sayfalı dergiler,
Uzaktan uzağa çağırır sonsuz arşa.
Ne mukaddes yük Allah’ım ağır fikirler
Yıkılan dizlerim hazır bu iniş ve çıkışa.
Kalemler açılın, açılın gemilerin yandığı sulara;
Dayanmıyor yüreğim bu meclisin kaybına.
Bırakın kamburunuzu havzası açık sulara,
Ve yükselin derinlerden Allah aşkına.
“ VUSLAT”
***
HASBİHÂL
Ey Dost
Dur, dinle.
Ezanı duyarsan şayet,
Arkanı dön ve şöyle de:
"Dost dediğim, bekle."
Eski bir camide olalım,
Şadırvan olsun bahçesinde.
Bir yaşlı çınar,
Birde muhabbet edecek gölge.
Ne sen ol orda ne de ben,
Biz olsun dilinde.
Ve kırmızı işlemeli,
Basit bir seccade…
Ne kubbeler olsun geniş geniş,
Ne de altından avizeler.
İkimizde de aynı dert,
Bir yakarış, serzeniş…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder