Karanlığın içine çekiliyor
ansızın
Perde perde büyüyen
çığlığım
Ey! Zorluklar perdesinin
hüzünkârı
Boylu boyunca uzayan ömür
Layık değilim... Adımlarım
gider ansızın...
Bir an parlayan, bir bulut
ardından
Ve ansızın gölgeleri
kaplayan yağmur...
Saklarken hüznünü
bulutlardan
Kim bilir günler ne halde
Kayıp giden bir yıldız,
misal
Ne anlatır tenha köşelerde?
Ben... Evet ben....
Layık değilim hüznün
buğusuna
Mutluyum...
Çünkü gözlerin keser
ansızın yolumu
Bir yol kıvrımında bekler
beni hayalin
Yaklaşırım, uzaklaşır
zaman
Zaman, adımlarım varırken
buz keser
Mayısın kır çiçekleri gibi
Ellerim açıkta, buyurun
bakın
Kalemim kırık, huzurum
yalın ayak
En tiz perdeden seslenir
Ve taşlar duyar kalp
ritimlerimi
Bir gece sesler susar...
Yalnızlığın ardında bekler
bir ses
Kayıp bir seni arar
ellerim
Kaldırımda ayak sesleri,
bir yanda ben
Bir masa gibi...
Kırık kalemlerin sessiz
tanığı
Gözyaşları içinde
Arar, vakitli vakitsiz
beni
Bilinmez ki kırlangıçlar
neden,
Ağaçlar gibi beklemez beni;
Açarken dallarını bana
doğru
Hayır, her şeyde bir hayr
vardır
Bir bebeğin minik
adımlarında bile...
Büyüklerin gözlerinin içinde
saklanan
Kimliklerinde kim bilir
neler yazılı
Doğum tarihleri gibi kesin
Olmalıydı, atacakları
adımları
Kök salsaydı ayrılıktan
önce toprağa
Uzar giderdi o zaman gece
Belki çorak bir arazide
Bir bensizliğin içinde
Yeniden tomurcuklanırdı
Bir gül, bülbülün
huzurunda
İşte o an ne güvercinler
uçardı
Açarlardı kanatlarını
savaşlara doğru
Konarlar, barış yüklü
kanatları ile
Tekrar havalanırlardı göğe
Sonra ansızın bir poyraz
vururdu, tüm hüzünleri
Bir bülbülün kalbinde
Ve ben, belki dermansız
ayaklarımda
Bulduğum bir güç ile
yeniden kalkardım ayağa
Gözlerim uzayıp giderken
bir gül dikeninde
Susup tekrar adımlardım
sana doğru...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder