ZAMAN TÜRKÜSÜ/Derya BAYTON

Sana zamandan şarkılar söylesem, akrebin kıskacında yelkovanın gece yarısını gösterdiği sularda nağmeler yankılansa göğsümüzden ağrı, bedenden aşırı son adreste buluştursak ruhu. 

Vuslatı saniyelerle vursak, buluşma ertesine çiçeklense baharın.

Daha kaç şarkı tüketsek dilimizin tüyünde.

Yoğursak kelimeleri.

Ezip cümle lapasını, yutsak zamanın çanağından; ermez mi aşk yürek tekkesine.
Ham mıdır? Divaneliğin kapısına erişmiş melül ten; yoksa değil midir sözü telef eden dilin kemiksizliği ve ta kendisi nankörün düdüğünü üfleyen gafil beden.

Bana mıdır gaflet, bu kıyamet?

Acıtmaz mı ahım sızını?

Sen değil miydin yaranla kanayan yerime merhem olan Âdemoğlu?

Nankörlüğün, Kabilin taşı gibi şeytanın fesadından nasibini almış gönül evi, Kâbe’mi döver.  Kutsallığımı çiğnerken kime bu inkârın? İsyan vadisine kurulur mu teslim şöleni çıplak ruhlarımızla. Ait olduğum son satırlar bilesin.

Meyilim sana değil, zamanın efendisine bu türküler.

İnceden nakış işler cümle perileri, ilahiler yükselir göğün maviliğinden ileri. Beyaza boyalı şeffaflığın tülü kaplamış tanrı evini. Aydınlık gecelerim ile tanrı arasında çiğnediğim yollar ile tozlu ayakların kumu dünyamın ta kendisi, tükettiğim bu yollar ise sendin sevgili.  
Yalnızlığın maskesi takıldığında: Mağrur bir kadının, ihanet eden aşığına olan öfkesine eş;  tüm hiddetini yağdırdığı yağmur damlalarının seli, bir de üstüne katilini önüne katmasıyla serseri rüzgâr ile yaptığı kanlı dansı: bir ileri iki geri.

Etrafta ne kadar varlık var ise savrulduğunda varoluşuma felaket kusuyorum.

İnsan uzuvlarını anımsatan karartılardan kendisine sopa yapmış, karanlığın içinde ses, bir inilti belki de insan kanını donduran çığlıklar ile adeta geceyi delerek geçiyorum. 

Tutup yırtıyorum rahminden zamanı, çok öncesine yine sana doğuyorum.

Bakir zamanlardan kalma saflığa eş düğünler kurulsun meclisine.

Mutluluğun adını beyaz güvercin kanadına aşk mührü ateşle yazalım. Yazgılarımız, beyazın teninde al olan kuşun, kurban ayininde kilitleyelim gönül kapımızı nankörden olma muhabbete.

İşlemesin içeri toz zerreciğinde yüklü ayrılığın kum saati.

İşlemesin gönül kapıma adından başkası gayrı.

Gaip olan ses, yitikliğime ses ver ötelerden.

Bu başıboşluk nicedir içimi dolduran yara.

Kördüğümden acılar. Baht mı kara, yoksa haram mıdır aydınlıklar! Saatler yalnızlığımın hangi dakikalarını dövmekte bir bilsen?  Belki beni, belki yalnızlığımı o vakit severdin.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder